Nazım Alpman
Eşekli, karpuz kabuklu, bir 'Evet' yazısı
Devletin valisi, kaymakamı bir anda Mavi Marmara valisi, Mavi Marmara kaymakamı haline gelebilirler. Bilindiği üzere memlekette böylesi, "o zaman öyleydi bu zaman böyle" ilkesi mevcut.
Nazım ALPMAN
Ülkenin her yanı Tayyip Erdoğan afişleri, posterleri, dev portre resimleri ile donatıldı. Evet'in önünde sadece o var. Fakat yine de seçmenlerini "Tek Adam Rejimi" diye kandırılmasına(!) itiraz ediliyor:
-Tek adam yok!
Peki öyle olsun…
Hatta biraz daha ilerleyelim.
Evet için daha etkili çalışmalar başlasın.
Bazı şehirlerde valiler kamu görevlerini gayet "tarafsız" olarak yapıyorlar:
-Hayır çalışmalarını mitinglerini genel güvenlik adına üç ay süreyle yasaklıyorlar!
Paralel davranan kaymakamlar da var. Kendilerini partili kaymakam, partili vali rejimine hazırlıyorlar.
Gayet güzel bir anlayışla gelecek yatırımı yapıyorlar.
Sadece küçük bir sorun var. Bekledikleri gelecek, gelmeyebilir!
O zaman "devletin tarafsız" olması gerektiği en üst makamdan hatırlatılabilir:
-Anti demokratik uygulamaları yaparken bana mı sordunuz?
Devletin valisi, kaymakamı bir anda Mavi Marmara valisi, Mavi Marmara kaymakamı haline gelebilirler. Bilindiği üzere memlekette böylesi, "o zaman öyleydi bu zaman böyle" ilkesi mevcut.
Neyse kendileri bilirler.
Ama referandumun "evet" bulvarında canlarını dişlerine takarak fedakarca görev ihlalleri yapan kamu görevlileri yalnız bırakılmamalı.
Kendilerine "devlet güvencesi" vermek lazım… Gerçi Cumhurbaşkanı muhtarlara hitaben yaptığı konuşmalarda böylesi cümleler kurmuyor değil…
-Kaymakamlar alacaklar kömür kamyonları, ihtiyacı olan vatandaşımın kapısına kadar gidip ona verecekler!
Ama bunlar söz tabii…
Söz uçar yazı kalır! Yazılısı da olmalı bu türden kamu görevlerinin. İlerde "valla ben emir kuluydum" demek pek işe yaramıyor.
Geliyorum referanduma…
Yaklaşık bir ay önce Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, anket sonuçlarına değerlendirirken "biz daha sahaya inmedik" demişti.
Sonra doğrudan Avrupa Kupası elemeleri için Roterdam'da sahaya indiler. Talihsiz bir gol yiyerek Avrupa'dan elendiler. Şimdi önümüzdeki referandumlara bakacağız diyerek iç saha maçlarına yöneldiler.
Mitingler ile toplu-topsuz açılışlar birbiri içinde harmanlanıyor. Ama "evet" oyları arzu edilen sevilere tırmanamıyor.
Erdoğan bu konuda da bir ölçü verdi: Yüzde 60 olmalı!
Rekor kırarak kazanmak istiyor.
Güzel bir hedef tabii…
Yükseltilmiş referandum çıtası daha çok "Hayır" tarafını gösteriyor.
Evet için neler yapılabilir ki?
Diye kafa yorarken, Meclis'teki AKP'li vekillerin Anayasa oylaması geliyor akıllara… Bilindiği üzere Anayasa'ya göre bu türden önemli oylamalar "gizli" yapılmak zorundaydı. Ama vekiller uyarılara karşın "sana mı soracağım lan?" diye demokratik tepkilerini ortaya koyarak, açık oy verdiler.
Oylama Anayasa'nın açık ihlali idi, hiçbir şey olmadı.
Bu yöntem 16 Nisan'da "Evet" oyu vereceklere de bir "hak" olarak sağlanabilir mi? Vekillere tanınan hak, seçmenlerden niye esirgensin ki…
Nasıl olsa OHAL var.
Yaz bir KHK, seçmenlerin elini rahatlat.
"Evet oyu verecek vatandaşlarımızın Hayırcıların baskılarından korunmaları için sandıklara toplu olarak gidip, hep birlikte ve birlik beraberlik içinde üçerli, beşerli, imkanı olan sandıklarda da onarlı olarak oy vermeleri bir sefere mahsus olmak üzere kazanılmış bir hak olarak kullanılabilir."
Kötü bir kanun metni oldu, kabul…
Ama diğerleriyle uyum içinde bulunduğu tartışılamaz. Tartışanlar hakkında yeni bir KHK çıkartılarak işlem yapılacağını da ek olarak altına yazılmasına tek millet adına karar verilmiştir, denilebilir.
Şimdi bana eski bir atasözümüzü hatırlatan olabilir:
-Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürme!
Estağfurullah!