Eskisi bitti yenisine bakalım

Aslında yavaş yavaş, alttan alta başladı bile tartışmalar. Gazeteciler Meclisi, TOKİ inşaatına benzemez. Zor bir süreç. Akıl, sabır, fedakârlık, hoşgörü ve emek lazım.

Cuma akşamı Artı TV'de Ayşe Çavdar'ın sunduğu Artı Gerçek programında Gazeteciler Meclisi konusu yine gündeme geldi. Programın stüdyo konuğu Çetin Hoca (Gürer) benim kısa sunumumdan sonra esaslı bir değerlendirme yaptı.

Çetin Hoca'nın söylediklerini özetle aktarmak gerekirse 5 kalemde toplayabiliriz:

  • Medyayı değerlendirmek/eleştirmek aşamasını artık geçiyoruz. Şimdi bu çürüme ve yıkıntının nedenlerini hesaba katarak yeni bir medya anlayışı kurmamız gerekir.
  • Gazeteciler Meclisi projesi somut bir öneri. Kurucu aklın bir ürünü. Bunu ayrıntılı bir şekilde ele almak, tartışmak gerekir.
  • Önerilen Gazeteciler Meclisinin mesleki olarak özerk hatta bağımsız olması, özellikle de herhangi bir siyasetle, iktidar ya da muhalefetle, herhangi bir siyasi parti ya da örgütle organik ilişkisi olmaması önemli bir nitelik.
  • Bugün klasik/geleneksel parti ya da mesleki örgütlerin yapı ve doğaları gereği, - çünkü başkanları var, tüzükleri var, nispeten bürokratik bir çalışma tarzları var,- işlevlerini yerine getirebilmeleri çok zor. Hantallar, esnek değiller, çağdaş gelişmelere kolay ayak uyduramıyorlar. Bu nedenle Gazeteciler Meclisinin önerilen gönüllü, farklı kesimlerin katılımı yani çoğulcu, şeffaf, esnek, demokratik yapısı son derece olumlu.
  • Herkesin sıkıştığı, neredeyse çaresizliğe ve umutsuzluğa kapıldığı bir dönemde ''Ne olacak bu medyanın hali?'' sorusuna yanıtlar aradığı bir dönemde, Gazeteciler Meclisi iyi bir yanıt başlangıcı/önerisi.

Ben 1978 yılından beri gazetecilik alanındayım. Demek ki 40 yıl olmuş. Paris'te, Londra'da, Amsterdam ve Boston'da global medya hakkında çok şey öğrendim. Bu sürenin yarısından fazlasında medya eleştirmenliği yapmaya çalıştım. Medya eleştirisi konusundaki ilk kitabım ''Apoletli Medya'' 1996'da yayınlanmıştı. Yaklaşık 10 yıl da üniversitelerde gazetecilik (Etik, Haber Yazımı, Global Medya, Tarih/Coğrafya/Medya) dersleri verdim. Bu süre genellikle ve çoğunlukla egemen medyanın/yaygın medyanın, iktidar ya da devlet yanlısı medyanın eleştirisiyle/kınanmasıyla geçti. Yeter herhalde...

Zaten artık günümüz medya manzarasına baktığımızda, yapısökümü açısından pek fazla bir iş kalmadığını görüyoruz. Ne yani, bir de oturup, hâlâ Yeni Akit, aHaber, A.Selvi, A.H.Çoşkun, N.Alçı ya da İ.Karagül hatta C.Küçük'leri medya açısından mı eleştireceğiz artık? Beyhude bir çaba olur. Akmedya, bağımlılığı ve iç çelişkileri sayesinde zaten kendi kendini yeteri kadar perişan etti. Ciddi akademik ya da mesleki eleştiri alanının çoktan dışına çıktı bu kişi ve kurumlar.

İşte bu nedenle artık kurucu akıl ve eylemin devreye girmesi gerekiyor.

Cuma akşamki programda bir ikiliden söz ettim: HDP ve Gezi. Tabi ki ikisi de bence esas olarak olumlu siyasi/kültürel örnekler. Ne var ki yapı, işleyiş, köken, oluşum, amaç, bileşenleri açısından farklılar. Gezi'nin kıvılcımlarından birini, bir HDP milletvekilinin çakmış olması da tesadüf olmasa gerek.

21. yüzyıla damgasını vuran siyasi/toplumsal/kültürel hareketleri gözönünde bulundurduğumuzda, Occupy Wall Street'ten Podemos'a, Gezi'den MeeToo'ya yeni tür kitlesel muhalefetleri, ayaklanmaları görüyoruz. Bu siyasi/toplumsal/kültürel gerçeğin, medyatik yapılanmaya tercümesine/adaptasyonuna ihtiyacımız var.

Gazeteciler Meclisi önerisi/projesi belki biraz da Gezi'nin gazetecilik versiyonu. Gezi'den esinleniyor: Genç, dinamik, çoğulcu, acaip özgürlükçü, hoşgörülü, gırgır, yaratıcı, bireye önem veren kollektifçi, mücadeleci, ademi merkeziyetçi, özyönetim (auto-gestion) yanlısı, teknolojiyi iyi kullanan...

2000'lerin başında Kürt illerindeki Yurttaş Meclisleri, Gezi sonrası kurulan Forumlar'dan ders çıkarmak mümkün. Seçim Güvenliği Meclisleri de ilginç. Express dergisinde bu konularda önemli bilgiler ve perspektifler içeren çok sayıda söyleşi yayınlandı.

Biliyorum kolay iş değil. Egolar var engel olarak. Tarikatçı eğilimler var bizim Gazeteci Milletinde. ''Abi koy ortaya bir manifesto bakalım görelim ona göre davranırız'' diyenler var. Çünkü kendi başımıza kendi manifestomuzu oluşturma alışkanlığından/kültüründen uzaklardayız.

Charles Reeves'in Fransa'da yeni çıkan kitabı ''Vahşi Sosyalizm''de, Meclislerin, Konseylerin, Şuraların, Sovyetlerin önemi hatırlatılıyor. Bu kitabın Les İnrock dergisinde çıkan tanıtımının başlığı çok şey anlatıyor: ''Kurtarıcılar Çağı sona erdi, artık Kendi Kendimizi Kurtarma dönemini tasarlamamız lazım''.

Gazeteciler Meclisi ve sonrasında Yeni Medya Organını yaratma işi öyle bir günde olacak bir çalışma değil. Sabır lazım, metanet lazım, akıl lazım, emek lazım, özgürlük lazım.

İyi/doğru Gazetecilik birinci, Barış ikinci, Özgürlük üçüncü temel ilkemiz. Bu üç tuğlanın üzerine neler inşa edilmez ki... Hadi bakalım, iş başına!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi