Eser Karakaş
EYT’de konuşulmayan en önemli konu
EYT (Emeklilikte yaşa takılanlar) meselesi çok tipik bir Türkiye meselesi.
Neresinden tutarsanız dökülüyor.
Herkes her şeyi söylüyor, eleştiriler, savunmalar, açıklamalar gırla ama hala ortada bu EYT meselesinin ülkemizde doğrudan kaç kişiyi ilgilendirdiği konusunda sağlıklı bir bilgi bile yok; aileleri dışarıda tutuyorum ama şu EYT meselesinin tüm kademeleri ile sayısal bir dökümünü ne Cumhurbaşkanlığı, ne ilgili bakanlık, ne ilgili öğretim üyeleri, ne anamuhalefet, ne de bu konuyu haklı olarak gündeme getirenler verebilmiş değil.
Üstelik anamuhalefet partisi Genel Başkanının doğrudan eski çalışma alanına giren bir konu bu.
Ortada hala güvenilecek sağlam bir veri olmayınca yorumlar da çok fazla havada kalıyorlar.
Doğrudur, EYT’lilere bugün emeklilik ödemeleri başlarsa bu işin bir aktüaryal maliyeti olacaktır sosyal güvenlik hesaplarına ama bu veri bilinmeden tartışmalar çok havada kalıyor.
Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamaların da doğru olmadığı ya da meseleye çok yukarıdan baktığı ortada; elli senelik bir maliyet çıkarıp EYT’nin maliyeti sekiz yüz milyar dolar diyebildiler mesela.
Bir senede bu işin, alternatif senaryolarla sisteme maliyeti nedir, bunun açıklanması lazım.
Sağlıklı bir tartışma bu aşamada başlayacaktır aslında.
Sosyal güvenlik hesaplarının sürekli dengede olacağı diye de bir kural olamaz, sosyal güvenlik dediğiniz şey, ödenen primlere (fiyatlara) rağmen bir kamu hizmetidir en nihai analizde ve açık vermesi de doğaldır.
Ortada devletin dahi veremediği ya da vermediği bir veri seti üzerinden saçma bir tartışma yürüyor ülkemizde.
Gelelim benim en çok takıldığım noktaya.
Bu nokta sosyal güvenlik sistemine dahil herkes için geçerli bir sorun ama sanki EYT’liler için biraz daha fazla.
EYT’li dediğiniz kişi emeklilik için gerekli gün bazında primini ödemiş ve şimdi belki çalışıyor, belki çalışmıyor, kendisine emekli maaşı bağlanmasını bekliyor; bugün bir işte çalışsa bile, emekli maaşı bağlanacağını öğrendiğinde belki de bu işini bırakıp emekli maaşına dönecek.
Bu durumun işsizlik meselesine de bir nebze de olsa katkı yapabileceğini de unutmayalım.
Diyelim ki, primini düzgün ödemiş bir vatandaş emekli maaşının bağlanması için beş sene hatta daha da fazladır beklemede.
Bu beş ya da on sene zarfında, temel konu bence budur, hatta daha da öncelerinde, sigortalının ödediği primler hangi sistem içinde değerlendirilmiş, enflasyondan nasıl korunmuş, bu fonlar nasıl nemalanmışlar, bu konuyu nedense pek konuşan yoktur.
Bu paralar acaba bir yerlere kaynak oluşturmak için kamu bankalarının birisinde piyasa değerlendirmelerinin çok altında getirilerle mi tutulmuştur?
Eskiden SSK paralarının, enflasyon yüzde ellilerin üzerinde iken, bir kamu bankasında yüzde beş gibi bir senelik getiri ile tutulduğunu ve işin en gırgır yanı da bu kamu bankasının genel müdürünün bu gayrımeşru transfer düzeni üzerinden yılın bankacısı seçilmiş olmasıdır.
Bugün sistemde marjinal iyileştirmeler var, artık emekli maaşlarını her banka ödeyebiliyor ama mesele o değil, temel mesele bu çok büyük fonların nasıl yönetildiği.
Bu SGK fonlarının yönetimi bağımsız ve tercihen çok iyi bilenen bir yabancı auditing (murakabe) kurumuna denetim için açılıyor mu?
Malum, emekli maaşları çok düşüktür ülkemizde.
Bu maaşların bugünden yarına ortalama üç bin dolara çıkması mümkün değildir.
Ancak, şunu çok iyi iddia edebilirim ki, SGK fonları, muazzam büyüklüklerdir, çok iyi yönetilseler, bir yerlere faiz farkı nedeniyle kaynak aktarmak için kullanılmasalar, emeklilerimiz bugün çok daha iyi maaşlara kavuşabilirler.
Yukarıda bir kamu bankası örneği verdim, bu bankada komik faiz oranlarıyla nemalanan emeklilik fonları üzerinden Türkiye’nin yine önemli bir sektörü senelerce desteklenmiştir.
Bu sektörün desteklenmesi başka bir tartışmadır ama bu desteğin kaynağının emeklilik fonları olmaması gerektiği iki kere iki gibi açıktır.
Ekranlarda sosyal güvenlik uzmanları görüyoruz, işlerini gerçekten iyi biliyorlar, sigortalıların sorularına çok doğru yanıtlar da veriyorlar ama nedense onlara sorulmayan, böylece de onların da girmediği mevzu sigortalıların ödedikleri primlerden oluşan sosyal güvenlik fonlarının nasıl yönetildiği, en verimli getirilerin alınıp alınamadığıdır; sigortalılar ne zaman emekli olacakları ile ilgileniyorlar ama ödedikleri primler nasıl kullanılmış, nedense bu işe hiç girmiyorlar.
Cevabın olumsuz olduğu açıktır çünkü bu fonlar hala başka amaçlara öncelik vererek yönetilmektedirler.
Burada kişisel yolsuzluk göndermesi asla yapmıyorum ama ortada çok vahim siyasal yolsuzluklar olabilir.
Siyasal yolsuzluk demek de siyasi iktidarın faydasını maksimize etmeye yönelik fonların başka alanlarda kullanımıdır.
Bir büyük küresel fon yönetimi sisteme bir teklif verse, belirli bir ücret karşılığında bu fonların her türlü denetime açık biçimde yönetimine talip olsa ve sigortalıların, vergi ödeyenlerin önüne bir tablo sunsa bakın Türkiye nasıl karışıyor.
Sosyal güvenlik fonları ile büyüklük açısından mukayese bile edilemeyecek olan işsizlik fonu bile bir kara deliğe dönüşmüştür, fonlar başka amaçlarla kullanılmakta ama bu fonun oluşmasına katkı yapanlar seslerini çıkarmamaktadırlar.
EYT’ler emekli maaşı ödemesi beklerken oluşturulan fonlar acaba nasıl değerlendiriliyor, bu konuyu kimse tartışmıyor.