Deniz Derinsu
Fenerbahçeli olmak…
Telefonum çaldı… 1907 ile bittiğini görünce anladım ki arayan kulüp…
Malum ekonomiler kötü, ‘Ne isteyecek veya satmaya çalışacaklar’ diye içimden geçirirken, ramazanın ilk akşamı Kızılay’dan düşen mesaj aklıma geldi.
Korona günleri başlayalı 1 ayı geçmiş, adını unuttuğumuz Kızılay ‘zınk’ diye ortaya çıkıp 10 lira yardımı istemişti. Telefonun başında bir an donduğumu hissetmiştim.. Farklı nedenlerden ötürü!
E koca Kızılay bu hale düştükten sonra, Fenerbahçe zor gün talebinde bulunabilirdi doğal olarak.
Hemen hatırlayalım, yıl başında aidatın üzerinde bağışa açık olduklarını söylediğinde Ali Koç’u anlamayan gruptandım. Halen de o noktadayım. Ama bugünler farklı…
Anında aklımdan seri şekilde geçen bu düşünceler içerisinde telefonumu açtım, hemen bir doğrulma ihtiyacı duydum uzandığım yerden…
Karşımda Ali Koç vardı!
‘Aman başkan, ne zahmet.. ‘ demeye çalışırken bir ses kaydı olduğunu anladım! Normal dönemlerde bu tür telefonları kimi zaman kapatırım ama bu ara boşluktayız diye dinlemeye karar verdim tümünü. Kulüp üyelerine otomatik bir mesajdı bu. Bittiğinde hiçbir talep olmadığı gibi Ali Koç’un sakinleştirici, moral verici tonu, sözleri, kulüp olarak üyelerinin yanında olduğunu söylemesi açıkçası beni mutlu etti.
İçeriye eşime söylemeye gittiğimde o da telefondan bir video izliyordu. 95 metre genişliğindeki, 35 metre yüksekliğindeki, 520 kilo ağırlığındaki Şükrü Saraçoğlu Stadı’na asılan dev pankartın hikayesini. 6 kişilik dağcı ekibinin 8 saatlik bir çalışmayla 23 Nisan için astığı pankartın ciddi perde arkasıydı bu görüntüler...
Ali Koç’un aradığını söylediğimde ‘Yaaa.. Sabah sen uyurken beni de aradı’ diye geçiştirdi…
Kızıma gözüm takıldı. Bilmem kaçıncı kez, 23 Nisan için FBTV’ye yollayıp yayınlanan görüntüsünün kayıttan tekrarını izliyordu. Bıkmadığını, diğer çocukların da ona keyif verdiğini söyledi...
Annemi arayıp heyecanımı paylaşayım dedim… Fırçayı yedim… Kulübün 65 yaş üstü üyelerine gönderdiği yardım kolisinden ayırdıklarını muhtarlığa götürebileceğimi söylemiştim… Niye hala almadığımı sorguladı, ‘Anne, sokağa çıkma yasağı var’ deyince pazartesiye anlaştık…
‘Bu nasıl Sarı Lacivert günler böyle’ diye içimden geçirerek resmi siteye bir bakayım dedim.
Fenerbahçe Koleji’nin 23 Nisan kutlamasının haberini gördüm… Okulun salonunun koltuklarına, tüm öğrencilerin büyük boy portre fotoğraflarını koyup onların nezdinde bir kutlama yapılmış…
Buna da diyecek laf bulamadım…
Divan Kurulu üyeliğine yükselmiş bir kulüp üyesiyim. Annem, eşim ve yaşı gelince kızım da olacak…
Ali Koç’u sportif başarılarından eleştirenlerdenim…
Ama şu görüntülere şapka çıkartmanın şart olduğu kanısındayım…
Beni koyun kenara… Şu yaşananlar sonrası hangi yaşlı, hangi çocuk, hangi o kolejin öğrencisi veya hangi ‘Fenerbahçeliyim ‘ diyen bu sevgisinden vazgeçer…
Bunu unutmamak lazım…
İslam Çupi’nin satırları geliyor akla…
‘Fenerbahçe’nin büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür… Onun büyüklüğü başka büyüklüktür işte, adı konamaz’
Korona günlerinde Fenerbahçe kulübü, Ali Koç, Fenerbahçe ailesi sosyal anlamda ciddi artı topladı… Ali Koç, tartışılan sportif başarısız dönemi ciddi şekilde auta attı..
Ve belki de bir dönem daha garantiledi bu başkanlık tutumuyla…
Ülke genelinde yaptıkları zaten herkesce biliniyor… Hastanelere, doktorlara yardımları… Ürettikleri… Otellerinin sağlık çalışanlarına açılışı… Bunları tekrarlamaya gerek yok… Bir yandan da kulüp üyelerine yönelişi…
Gerçekten sosyal şampiyonluk yolunda güzel ve yakışan adımlar…
Ama yine de gazeteci vazifemizi elden bırakmayalım, hatırlatmamızı yapalım…
O efsane pankart, yardımlar, moral sözleri… Her şey unutulur… İnsanoğlu nankördür…
Her şey topun o 3 direğin arasından geçmesine bağlanır…
Ve liglerin başlamasıyla ilgili dillenmeler başladı…
Şimdi o hesapları da canlandırmak lazım…