Aris Nalcı
Garip kazalar ve tesadüfler
Türkiye'de ve dünyada artık her olan bitenden komplo teorisi üretmeye ve inanmaya eğilimli hale geldik. Hoş komplo teorisi üretmek ve bu tip şeylere kafa yormak, zihin pratiği yaptırdığı için bir yandan da başınıza gelebilecek en kötü senaryoya kendinizi hazırlamanızı da sağlıyor.
Mesela Pentagon da yıllarca bu komplo teorileri üzerine askeri eğitimler ve senaryolar üzerine çalıştığı için bazen 'Pentagon önceden bildi' haberlerini görüyoruz.
Aslında her ülke, her askeri devlet bunu yapıyor. NATO da, Ukrayna'yı Rusya ile savaşa hazırlarken 'askeri tatbikat' adı altında yapıyordu benzerlerini.
Bakınız gerçek oldu, 'iyi ki eğittik' diyorlar şimdi.
Ya da karşı komplocular da 'bakın savaşı İngilizler çıkardı' diyebiliyor.
Ne ilkinin ne de ikincisinin doğruluk payına asla emin olamayacağımız için, bizler koyun gibi arada kalacağız her zaman.
İşte bu tezler bir süredir bizim kafamızı da karıştırıyor. Türkiye coğrafyası o kadar karışık ki, ne olacağı belli olmaz. Sol mu sağ, sağ mı sol, asker mi sivil sivil mi asker artık emin olamayacağımız bir döneme girdik.
ŞIRNAK OTOBANINDA KAZA
Bundan birkaç hafta önce Belçika'da da akrabaları olan Türkiyeli bir Keldani, memleketi Şırnak'ta bir trafik kazasına kurban gitti. Detaylarına girmeyelim ancak birkaç yıl önce memlekete kesin dönüş yapan, kendi köyüne gidip yüksek meblağlar harcayarak ev yaptıran bir Keldani.
Üstelik de köyde sadece kendisi gibi 3 kişi yaşıyor.
Taş toprak dağ arsada memleket sevdasına geri dönmek isteyenlerden biri. Etrafındakiler 'dönme' deseler de ailesini bırakıp dönenlerden.
Şimdi tam da bölgede kamulaştırma, toprak, tapu kadastro konuları gündeme geldiği bir dönemde sadece 3 Keldani'nin kaldığı köyden birinin, çok trafik olmayan Şırnak otobanında bir kamyon kazasına kurban gitmesi pek şüpheli.
Tabii ki kaza olduğu ihtimalini önümüzde tutmak gerek. Ancak biliyorsunuz, konu Süryaniler, Keldaniler ve bölge Şırnak, Mardin olunca, hiç bir zaman küçük ihtimaller sadece ihtimal olmuyor.
KARABAĞ İMZACILARINA TEHDİT VE GARİP KAZA
Aynı dönemde, Karabağ'daki blokaj karşısında Türkiyeli aydınlardan gelen Laçin koridoru çağrısına imza koyan ve yıllardır Belçika'da Ermeni halkının hak savunucusu olan Doğan Özgüden'in geçirdiği kazayı da görmezden gelmeyelim.
Park halindeki aracı birden fırlayan Özgüden, basın açıklamasında da kazanın garipliğine dikkat çekiyor ve yetkilileri göreve çağırıyordu.
Karabağ konusunda imza veren Türkiyeli tüm aydınlara sosyal medyadan gönderilen tehditlerin birden arttığını düşürsek eğer, kazanın da tam bu döneme gelmiş olması garip ve şüpheli bir durum.
Bilindiği üzere, 'kaza süsü' vermek birçok yerde olduğu gibi Avrupa'da da her kesimin kullandığı bir suikast yöntemiydi. Rusya- Ukrayna savaşında kullanılan tekniklere bakıldığında çok fazla şeyin değişmediği görülüyor.. Özellikle kaza ihtimalinin küçük olduğu yerlerde gerçekleşir bu kazalar. Pek göz önünde olmayan ama erişilmesi kolay olan kişilere yapılır.
BRÜKSEL'DEKİ SEYFO ANITINA SALDIRI
Tüm bunların olduğu hafta Brüksel Jette bölgesindeki Seyfo Anıtı'na saldırı olması da ilginç. Üzerine yazılanlardan saldırının nereden geldiği anlaşılabiliyor. Osmanlı kelimesinin üzerinin sprey boyayla kapatılması sonrasında yapılan açıklama da bu saldırının kınandığı yönünde.
Bu saldırının da önümüzdeki seçimlerde, Türkiyeli bir adayın Jette bölgesinden birinci sıra adayı gösterildiği günlere denk gelmesi ilginç bir tesadüf. Özellikle Ermenilerin yoğun yaşadığı bu bölgede, Liberal partinin Türkiyeli bir aday seçimi de bu saldırıyı yapanlara biraz cesaret vermiş olabilir.
GELELİM İŞİN TATSIZ TARAFINA
Mağdurlar her zaman böyle komplo teorilerine inanmaya meyillidir. Özellikle bir süre sonra kendilerine karşı yapılan bu saldırıların tek bir odaktan geldiği doğrulanırsa, 'bak ben demiştim' dedirtiyorsa bu inanç daha da pekişiyor.
Türkiye'nin saldırganlığı ve yayılmacılığı arttıkça, biz mağdurların veya Türkiye'de dezavantajlıların bu konuda her kötü şeyin oradan geldiğine inancı da artıyor. Mağdurlar, garip tesadüfleri kendilerine karşı bir komplo olarak algılayabilirler, bu konuda çeşitli psikolojik ve bilişsel faktörler etkili olabilir.
İnsanlar, olayları kasıtlı nedenlere bağlama eğilimindedirler, özellikle de kendilerini savunmasız veya mağdur hissettiklerinde. Bu ruh hali, tesadüfleri bilinçli eylemler olarak yorumlamalarına yol açabilir. Hele ki bu sapmaların bir kısmının zamanla gerçek olduğu kanıtlanırsa, bu yaklaşım daha da pekişir. Ayrıca bu şüphelerin var olması için Türkiye devleti tarihi boyunca elinden gelen her şeyi yaptı. Bu yazının yayınlandığı 7 Eylül tarihi, 1955 pogromlarının yıldönümüne denk geliyor. Daha yakın bir tarihi kanıt aramaya gerek yok sanırım.
Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.