Gazete de aslında bir insan yani...

İki gazeteden beş yazı: Anarşist bir kadın, Hac hadisesi, şairin karısı, oral şeyler ve ham sanatın ustası... Bizdekilerden çok farklı, çok canlı, çok ilginç.

Gazeteler insan gibidir. Boduru, uzun boylusu, yakışıklısı, ablak suratlısı, gevezesi, ketumu vardır.

Kimisi canlı civelektir kimisi sakin ve ağırbaşlı. Bazıları bas baritondur, geri kalanlar neredeyse fısıltıyla konuşur.

Biz eski kuşak mensupları (Estağfurullah) sabah uyanınca kapının altından atılan gazete ile yetiştik. Taze ekmek gibidir gazete. Mürekkep kokusu vardır, bazen de elini kirletir. Geniş kol hareketleri ile bir sayfadan diğerine geçersin. Zaten elinde kağıt tutmanın hazzı bambaşkadır. Somut bir şeydir. Gerekirse katlar cebine koyarsın. Sonra vapurda simit yiyip çay içerken açar okumaya devam edersin.

Bayiideki çeşitliliğe rağmen senin bir tek gazeten vardır. Onu belki 10 belki 20 belki de 30 yıldır tanıyorsundur. Dostundur artık o senin. Ona inanır ve güvenirsin. Köşe yazarları da senin fikir babaların olmuştur artık. Zahmet etme o senin yerine toplar bilgileri, derler toparlar, doğruyu yanlışı söyler, tahlil yapar, sentez yapar, yorumlar senin için aktüaliteyi.

Bu kadar övgü yeter.

Bu yazdıklarım eski zaman gazeteleri için geçerli idi tabii ki. Hele pazar sabahları, mesela Milliyet'te Bedri Koraman'ın tam ya da yarım sayfa karikatürlerine bakardın. Spor sayfasında İslam Çupi'nin futbolla edebiyatı nişanladığı yazısını okurdun.

Gazete sayfaları ve bölümleri hayatla yani gerçekle uyuşuyorsa bir anlam kazanır. Akıllı gazete okurunu aldatmaya kalkmaz. Ona doğruyu söyler. Normal bir gazetede siyaset de olur spor da, kültür-sanat sayfası önemlidir, hakiki magazin haberleri de okutur kendini. Bulmaca ile falı da unutma sakın. Nöbetçi eczaneler ile hangi sinemada hangi film oynuyor, seanslar, suare?

Aslında her gazete farklı bir insandır, hatta abartmıyorum farklı bir dünyadır. Her okur her zaman farkına varmaz belki ama mesela ben Le Monde'u açtığımda Paris'te 14. mahallede oturan sıradan bir Fransız vatandaşı gibi algılar ve düşünürüm okuduklarımı. Not düşeceksem gazete kağıdı üzerine onu da Fransızca yazarım, çünkü Le Monde (Hubert Beuve-Méry'nin Le Monde'unden söz ediyorum bugünkünden değil) iyi bir arkadaştır ama Türkçe bilmez. Ya da Guardian okuyorsam, aynı Tuğrul (Eryılmaz) gibi, kendimi Regent Street'da bir pubda hissederim. New York Times ile Washington Post okumaları bile farklıdır. Birincisinde gökdelenlerin gölgesi altında bagel yersin kocaman bir kahve fincanı elinde. Ötekinde başkent olduğu için biraz daha derli toplu oturman gerekir normal bir iskemle ya da koltukta.

Bu kadar çeşit yeter.

Geçen Pazar, ekranın karşısında Libération ile Le Monde'un sayfalarında ''sörf yapıyorum''. Vaktim dar olduğu için toplam 5 yazı seçmişim hemen print ettim onları. Öylesine 5 yazı. Gelişigüzel seçilmiş. Sırf başlıkları cazip geldiği için dikkatimi çekmiş. Akşama evde okuyacağım. Nitekim okudum.

1) Libération'da Özgürlüğün Kadınları dizisinde ''Louise Michel, Kızıl Bir Kadın Gibi'' başlıklı yazı. Eski Genel Yayın Yönetmenim Laurent Joffrin kaleme almış. Paris Komünü'nün efsanevi anarşist kadın lideri. 1830'da doğmuş 1905'de toprağa girmiş. Şair, yazar, sıkı militan, öğretmen. Victor Hugo, kadın için şiir yazmış. Sürgünde iken bile yerli halkın haklarını savunmuş, okullar açmış. Bütün hayatı mücadele.

2) ''Hac, Suudi Arabistan için (çok) para getiren dini vecibe'' yine Libération'dan. Riyad'ın petrolden sonraki en büyük gelir kapısı. Bu nedenle kutsal şehir Mekke kentsel dönüşüme uğratılıp lüks oteller kenti olmuş. Din turizmi haliyle her faniye eşit koşullarda sunulmuyor. Bu arada dolandırıcılar hacı adaylarını sürekli olarak kazıklıyor.

3) Libération'dan 3. yazı, ''Breton, Nadja'da kendi felsefesinin canlı bir kanıtını yaşıyor'' başlıklı bir kitap tanıtımı. Gerçeküstü akımının Papa'sı şair André Breton'un (1896-1966) takma isimli sevgilisi, hayranı, ilham perisi kadının yaşam öyküsünü anlatan kitabın yazarı ile söyleşi. Böyle biraz garip bir aşk hikayesi. İşin içinde esotérisme, simya filan da var. Breton'un şiirlerindeki gizli göndermeler de ortaya çıkmış bu kitap sayesinde.

4) Le Monde'un magazin ekinden bir yazı. Başlığı okuyunca şaşırdım, çünkü benim bildiğim (eskiden) Le Monde, bu tür konulara girmezdi hiç. Başka bir derginin başlığı mı karışmış diye tereddüt ettim . Ama hayır. ''Ortamı bozmadan oral seks hakkında tavsiyeler vermesini bilmek''. Rahmetli Beuve-Méry (1902-1989) hayatta olsaydı asla girmeyecek bir yazı. Ayrıntıya girmiyorum ama kadın uzman derin ayrıntılara girmiş, kalem kalem anlatmış: Neyi, ne zaman, nasıl yaparsanız partneriniz memnun olur.

5) Tavsiyeler yazısını okuduktan sonra bir sigara yaktım. Ardından son yazıya girdim: ''Sergi: Jean Dubuffet Marsilya'da Kutsandı''. Marsilya benim üniversite kentim sayılır. E Dubuffet (1901-1985)de yabancımız değil. Ham Sanat (Art Brut) diyebileceğimiz ekolün kurucusu ve en önemli ressamı, yontucusu. ''Resim, sadece akademi okumuş profesyonel ressamların atölyelerinde yapılmaz'' diyen kahramanımız, akıl hastanelerinde yapılan tablolardan, köy ve folklor resimlerinden, Afrika primitif sanatından esinleniyor.

Bizdeki gazetelerin çoğunluğunun birinci sayfaları neredeyse tıpatıp birbirinin aynısı ve varsa yoksa Erdoğan ve iktidar methiyeleri ile dolu. Doğru dürüst gazetelerde ise işte bu kadar farklı, renkli, zengin konular var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi