Ragıp Duran
Gazeteciliğin esası değişmedi: Anlatmak ve muhalefet
Ben meraklı olduğum ve sevdiğim için meslek konusunda bildiğim dillerde çıkan yayınları, makaleleri okumaya çalışırım. Twitter sayesinde, dünyanın dört bir köşesinde gazetecilik konusundaki yeni çalışmalara ulaşmak giderek kolaylaşıyor. Gerçi her gün, her saat yüzlerce yazı, rapor, doktora çalışması gündeme geliyor. Okur, başlık ve spot düzeyinde hızlı bir tarama/seçme yaparak, kendisi için en gerekli, en yeni, en yararlı yazıları bazen hemen, bazen de belleğe alıp sonradan okuyabilir.
NiemanLib, MediaShift, CJR… ABD’den, journalism.co.uk İngiltere’den, Acrimed, Arrêt sur İmages…Fransa’dan, Türkçe’dende Journo ve bazı iletişim akademisyenlerinin siteleri, bize değerli malzeme, ufuk açıcı, tartışma yaratıcı bilgi ve fikirler sunuyor.
İnternet, bir süredir, Google, Facebook, Twitter, İnstagram, Whatsapp gibi dev iletişim holdingleri ile gazetecilikte/habercilikte neredeyse tayin edici bir mecra ve aktör haline geldi. Zaten son dönemde, başta ‘’Fake News’’ konusu olmak üzere, gazetecilikle ilgili bütün tartışmalar bu iletişim holdingleri üzerinden yürüyor/yürütülüyor. Bu yeni durumu anlatan bir makalenin başlığı ‘’Silikon Vadisi gazeteciliğe el koydu’’. Hem doğru hem yanlış… Çünkü Silikon Vadisi gazeteciliğin ancak teknolojik, teknik, biçimsel cephelerine el koymaya çalışıyor. Çünkü, gazeteciliğin ruhu, işlevi, içeriği en az dört yüzyıldır kendi doğal güzergahında, düşe kalka da olsa, zigzaglar çizerek de olsa ilerlemeye çalışıyor. Haberi nasıl yazdığın belki önemli ama, haberin içeriğinden daha önemli değil. Teknoloji/biçim kuşkusuz içerik üzerinde belirli bir etki yaratıyor. Ne var ki bu etki, haberin temel nitelik ve değerini olduğu gibi değiştirebilecek/dönüştürebilecek bir kıvama gelmedi, gelemez de zaten.
1789 Büyük Fransız Devrimi günlerindeki ‘’Pamphlet’’ler (Risaleler), Marx’ın Osmanlı İmparatorluğu hakkındaki haber-yorumları, Hemingway’ın Balkan Savaşını aktardığı röportajları, Malraux’nun İspanya İç Savaşı ya da Çin Devrimi yazıları, iki genç muhabirin Watergate haberleri…Son örnek olarak da New York Times’in Erdoğan’ın Washington ziyareti sırasında, korumaların Büyükelçilik önündeki protestoculara saldırısının ayrıntılı haberine bakalım: Bu içerikleri ister sözlü, yazılı, görüntülü, ister kurşun kalemle ya da klavye ile yaz… çok fazla bir şey değişmiyor. Tabi ki yeni teknolojiler, hem gazetecilerin işini kolaylaştırıyor, zaman kazandırıyor hem de okura ulaşmasını hızlandırıyor.
Gazetecilik, olaydan, olgudan,muhabirden başlayıp editörden geçip, sıradan haber kaynağına değip gazetenin sahibine ve nihayet okura kadar uzanan süreçte, hep iki şeyi amaçladı: Gerçeği anlatmak ve iktidara karşı muhalefet.
Kuşkusuz mesleğin bu iki amaca ulaşması özellikle iktidarları hep rahatsız etti. Bu nedenle de onlar, sansür uyguladı, gazeteleri yasakladı, gazetecileri hapse attı, muhabir ve yazarları öldürdü, gazete binalarını bastı, bombaladı, yıktı yaktı.
Gazetecilik, bu aralar Türkiye’de de dünyada da karanlık günler yaşıyor. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları öncesinde ve sırasında da böyle kara günler yaşamıştı meslek. Mussolini, Hitler, Franko, Stalin gibi diktatörler iktidarda iken meslek büyük yaralar aldı. Trump, Putin ve öteki de aynı yolda. Gazetecilik özgürlükle birebir bağlantılı bir meslek, bir alan, bir uğraş. Baskı rejimlerinde gazetecilik tekliyor, özgürlük gelişince gazetecilik de çiçek gibi açıyor.
Düne ya da güne takılıp kalmayalım. Hayat aslında yarındır, yarınlardır. Güneş batarken, ertesi gün yine doğacağını bilmekle beraber, karanlığa karşı direnmek için, ben ya Rimbaud okurum ya da LéoFerré dinlerim. Bugün bir de Raphaëlekleyelim. Fransız chanson’undan uzun farları yakan iki bölüm:
‘’150 YIL SONRA…
150 yıl sonra hatırlamayacağız
Senin ilk kırışığını, kötü tercihlerimizi
Hayatı bize zehir eden silah tüccarlarını
Yasaları çıkaran hükümetin o pis adamlarını
Büyüyen dünyayı, çığlık atan dünyayı
Geçen zamanı, karasevdayı
Öpüşmelerin hararetini ve yağan bu yağmuru
Yaralanmış aşkı ve üstümüzden geçen her şeyi
O zaman…
Gülümse! ‘’
Raphaël, Dans 150 ans
Şimdi de arslan yeleli Léo bağırıyor:
‘’KÖPEK
Bu çocuklar sokaklarda yapayalnızken
Ve anlık aşkın gerçek evrenini yaratırken
Bu çocuklar sokaklarda sevişiyor ve sevişecekken
Ve bu kesin iken ve hep böyle sürecekken
Ben 10 asır sonrası için konuşuyorum ve yazıyorum tarihini buraya
Beni kodese tıkabilirler
Suratıma bakıp bana gülebilirler, tabi nasıl güldükleri önemli
Ben AŞKI ve AYAKLANMAYI kışkırtıyorum
Evet, ben devasa bir kışkırtıcıyım!’’
LéoFerré, Le Chien
Unutulmaması gereken bir nokta:
Diktatörler yolcu, gazetecilik hancı!