Melis Alphan
Gerçekleri açıklayan Bülent Şık’ı değil, çevreyi kirletip halkı zehirleyenleri yargılayın
Gıda mühendisi Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık hakkında, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ‘Türkiye’yi kanser eden ürünleri devlet gizledi, biz açıklıyoruz! İşte zehir listesi’ başlıklı yazı dizisi nedeniyle 5 yıldan 12 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Şık’a yönelik suçlamalar, yasaklanan gizli bilgileri temin etme (TCK 334), yasaklanan gizli bilgileri açıklama (TCK 258) ve göreve ilişkin sırrı açıklama (TCK 336).
Şık, Kırklareli, Edirne, Tekirdağ ve Antalya’da yapılan ve sonuçları Sağlık Bakanlığı tarafından kamuoyuna açıklanmayan araştırmayı halka duyurduğu için ‘gizli kalması gereken bilgileri halkı infiale sevk edecek şekilde yayımlamak’ ile suçlanıyor.
Bu çalışmanın sadece gıdalar ve sularla ilgili olduğu sanılıyor ama aslında öyle değil; olağanüstü kapsamlı. ‘Kocaeli, Antalya, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli İllerinde Çevresel Faktörlerin ve Sağlık Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi Projesi’ ana başlığını taşısa da, bu ana başlık altında dokuz alt proje yer alıyor.
BAKANLIK ÜRÜNLERDEKİ KİRLİLİK MİKTARINI AÇIKLAMALI!
Gelin, ‘Kocaeli, Antalya ve Ergene Havzası’ndaki İllerde Hane Halkı Sağlık Araştırması ve Kanser Ön Tanılarının İncelenmesi’ başlığı ile yer alan araştırma üzerine düşünelim. Bu beş ilde tek tek hane bazında (belki binlerce, belki on binlerce hane, bilmiyoruz; net sayı bakanlıkta) yürütülen bir çalışma ile misal Kırklareli ilinde kanser tanısı konmuş kaç çocuk veya yetişkin olduğu biliniyor demek ki. Yıllardır "Ergene’de, Kocaeli’de kanser vakası çok görülüyor" diye şikâyet edilir; şimdi ilk kez elde çok somut bir veri var demek ki. Öyle somut ki, hangi mahallede, köyde ya da yerleşim yerinde daha çok kanser vakası olduğu söylenebilir, öyle değil mi?
Yapılması gereken, Bülent Şık’ı kamuoyunu bilgilendirdiği için yargılamak değil, kanser vakalarının sık görüldüğü yerlerde toprak, hava, su ve gıdaların ne ölçüde kirli olduğunu belirlemeye yönelik çalışmalardan elde edilen bulguları yan yana getirerek durumun ne olduğu ve ne yapılacağı sorusuna yanıt aramaktır.
Gelin bir de, ‘Kocaeli, Antalya ve Ergene Havzası’ndaki Erişkinlerde Ağır Metal ve Eser Element Maruziyetinin Araştırılması’ projesine bakalım...
Bu projede insanlardan alınan kan veya saç gibi biyokimyasal örneklerde kadmiyum, arsenik, kurşun, cıva gibi kansere neden olan çeşitli toksik kimyasal maddelerin kalıntısı araştırılmış. Ama biz bu araştırmanın kaç hanede kaç kişiyle yapıldığını, ne gibi sonuçlar elde edildiğini, bu sonuçlarla daha sonra ne yapıldığını bilmiyoruz.
Hadi çok daha kritik bir şeyi, ‘İzmit, Saros ve Antalya Körfezi’ndeki Su Ürünleri ve Deniz Sularında Çevresel Kirleticilerin Belirlenmesi’ projesini konuşalım. Ana projedeki çalışmalardan biri de bu.
Bu çalışma Kocaeli körfezindeki deniz sularının hangi kimyasal maddelerle ne ölçüde kirletildiğini söylüyor. Kirleticilerin neler olduğuna, ardından körfeze dökülen atık sularda o kirleticilerin olup olmadığına ve en son o kirleticilerin hangi kaynaklardan çıktığına bakarak kirliliğe yol açan faillere ulaşmak mümkün. Projenin diğer alt projelerinden elde edilen bulgularla birlikte böyle bir sonuca varılabilir.
Daha önemlisi, o körfezlerde yaşayan deniz canlılarının bu kirlilikten ne ölçüde kirlendiği anlaşılıyor. Yani, hangi balık ya da kabuklu deniz ürününde kurşun ya da arsenik açısından ne düzeyde bir kirlilik olduğunu, bu ürünleri yiyip yiyemeyeceğinizi söylemek mümkün. Bunu özellikle de basında mütemadiyen yer alan "Çocuklara Omega3 almaları için balık yedirin" önerisi ile birlikte düşünmek gerek. Hangi ürünlerde ne düzeyde kirlilik olduğu bilgisi bakanlıkta. Açıklanmalı.
EN KRİTİK KONU: ÇOCUK SAĞLIĞI
Konunun en kritik noktası ise çocuk sağlığı. Araştırmanın yürütüldüğü bölgelerde milyonlarca çocuk yaşıyor. "Kanser vakalarının çocuklarda görülme sıklığı ne?" sorusunun yanıtı da bu alt projeden elde edilen bilgiler arasında muhakkak. Bu beş ilde çocukluk çağı kanserlerinin görülme sıklığı, mahalle mahalle, köy köy biliniyor olmalı. Bunun başta çocukluk çağı kanserleri olmak üzere çeşitli hastalıklar açısından çok önemi var.
Çocukluk çağı hastalıkları konusunda dünyadaki akademik çalışmaların odak noktasında çocuklarda hormonal sistemi bozan (endokrin ve nöral gelişim bozucu kimyasallar) konusu var. Bu tür kimyasalların yıkıcı etkisi, yetişkinlere kıyasla bebek ve çocuklarda çok daha fazla. Çocukların fizyolojik sistemi bu kimyasal maddelere karşı daha savunmasız. Dolayısıyla bu çalışmanın sonuçları çocukları koruma bağlamında ele alınmalı.
Bülent Şık, 2015 tarihinde Bianet’te şöyle yazmıştı:
"Dünyadaki egemen anlayış gıdaların ya da suların maksimum kalıntı limiti (MKL) üzerinde kalıntı içermesinin sağlığa zararlı olduğu yönündedir. Ancak son yıllardaki toksikolojik çalışmalar bu anlayışın yetersiz olabileceğine dair ikna edici pek çok kanıt ortaya koyuyor. Dahası, kalıntı limiti değerlerinin altında olduğunda bile sağlığa olumsuz etkileri dile getiren pek çok çalışma var."
Bugüne kadar, MKL değerlerini aşmayan kimyasal maddenin sorun yaratmayacağı düşünülüyordu. Oysa endokrin sistem bozucu olarak adlandırılan bazı kimyasallar MKL değerlerinin altında bile olsa sağlık sorunlarına yol açabiliyor ve en çok çocukları etkiliyor. Bu kimyasalların insan ve doğadaki tüm canlılar için sakıncalı özellikler taşıdıklarını ortaya koyan bilimsel çalışmalar önemli sonuçlar ortaya koyuyor.
Şık’ın suç delili sayılan yazısında dediği gibi; "Araştırma projesi geniş bir coğrafi bölgede yaşayan en az 5 milyon insanı doğrudan ilgilendiriyor. Projenin çıktıları İstanbul’da yaşayanları da yakından ilgilendiriyor. Türkiye’nin en önemli meyve ve sebze ürünleri üretim bölgesi olan Antalya ili de hesaba katıldığında araştırma projesinin sonuçları ülke genelini yakından ilgilendiren bir noktaya taşınıyor."