Şahap Eraslan
“Güzelliğin on para etmez”
Freud’a göre psikanalizin güzellik üzerine söyleyecek fazla bir sözü yoktur ve Freud güzelliği kültürün kaçınılmaz bir parçası olarak görür. (31) Buna güzelliğin insanın gelişiminin ve varlığının kaçınılmaz bir parçası olduğunu ilave edebiliriz. Taş devrinden bu yana yapılan arkeolojik kazılarda insanın vücudunda ziynet eşyaları taşıdığı, vücuduna güzellik adına müdahalede bulunduğunu gösteriyor.
Yunan mitolojisindeki en güzel erkek olarak Adonis anlatılır. Adonis’in güzelliğinin en belirgin ve tek özelliği kusursuzluğudur. (32) Hiçbir yeteneği, özelliği olmayan sadece güzel olan bir mitolojik figür. Adonis figüründe bu anlamda bir bireysellik eksiktir. (33) Adonis, Afrodit’in beğendiği/sevdiği biri. Burada özel bir durum var: erkek egemen toplumda güzel/eş seçmek erkeğe verilen bir hak. Fakat bu hikâyede bir tanrıça, erkeği eş olarak seçiyor. Güzel olan ve arzulanan bu mitte güç de elde ediyor. (34)
Günümüzde de güzelliğin amaca ulaşmak için bir araç ve bu yönüyle bir güç olduğu biliniyor. Yani güzel olanın arzulanması, arzulanan güzelin de hayır deme ve reddetme hakkı/olanağı üzerinden elde ettiği bir güç. Yunan mitolojisindeki Adonis/Narsist hikâyesi ve güzellik, aynı zamanda olağanüstü bir duruma işaret eder: İkisi de cinsel istismar nedeniyle doğmuş çocuklardır ve en belirgin (güzel) yanları genç olmalıdır. Gençlik pozitif bir güzellik ölçüsüdür. (35) Her ne kadar Adonis güzel’in prototipi olarak anlatılsa da heykellerde Apollon ve Afrodit “ideal güzel” (36) olarak sergilenir. O dönemin heykelleri güzel’in çok önemsendiğine işaret eder.
GÜZEL İLE OLUMLU ARASINDA BAĞLANTI VAR
Güzel ve güzellikle, insan bebekken tanışıyor. Üç aylık bebeklerle yapılan psikolojik gözlemler bu dönemde bile bebeklerin güzel olana daha olumlu tepki verdiklerini gösteriyor. (37) Okul çocuklarıyla yapılan araştırmada da o kültürde güzel olarak tanımlanan norma uyan çocukların okulda çirkin denilen çocuklarla karşılaştırmada daha olumlu deneyimler yaşıyorlar.
Güzellik bu anlamda iyi bir sosyal sermaye. Doktorlarla yapılan bir araştırmada da doktorların güzellerle daha fazla ilgilendiklerin gösteriyor. (38) Güzel ile olumlu arasında bir bağlantı var. Filmlerin kötü’leri çirkinler. Çirkinler sanki aynı zamanda kötüler de. İnsanın güzel olması önceleri kadere bağlıydı. Yani güzellik tanrının vergisiydi ve sadece sınırlı müdahaleler yapılıyordu ve kültür bu müdahalelere izin veriyordu. Mesela bir kasabada saçlara kına yakmak kabul gören bir uygulamayken saçları maviye/yeşile boyamak ‘doğal değil’ denilerek anormal bulunabiliyordu. “Doğal” bu anlamda kabul görülebilendi de. Güzellik doğal ve tanrısaldı yani.
KÜLTÜREL ELEŞTİRİ VE ÖZELEŞTİRİ
Burada denediğim şey güzellik üzerinden bir kültür eleştirisi. Bir de özeleştiri var: Bu yazıyı okuyan kadınlar benim bir erkek olarak müdahaleme haklı itiraz edeceklerdir. Erkeğin gözüyle kısmen kendine bakan ve güzelliğini yaratmaya ve böylece erkekler tarafından da beğenilmeyi amaçlayan kadına gene bir erkek yaptıklarınız yanlış demeye getiriyor. Kısacası kadın ne yaparsa yapsın bir erkek eleştirisine muhatap oluyor. Böyle bir eleştiri haklıdır. Bunu biliyorum.
Ancak güzelliğin kapitalist ekonomi tarafından belirlemesi ve insanın buna göre kendini dizayn etme çabası bir anlamda özgürlük yitimi de. Güzellik endüstrisi mükemmelden söz ederek (39) narsistik bir çağda (39) mükemmel olunabileceğini, mükemmelin ütopik olmadığını da iddia edebiliyor.
Darwin iki tür seleksiyondan söz ediyor: doğal ve cinsel seleksiyon. (40) Doğal seleksiyon varolma/ölüme işaret ederken cinsel seleksiyon soyun sürdürülmesiyle ilişkili. Hayvanların da güzeli var. Ve bu güzellik cinsel çekicilikle yani üreme, soyu sürdürmeyle ilişkili. Mesela erkek geyiklerin uzun boynuzları savunma amacından, korunmaktan çok cinsel rakiplerine üstünlük sağlamaya, uzun ve güçlü boynuzlarla dişiyi etkileme amaçlı. (41) Bazı kuşlardaki telekler, çıkarılan sesler cinsel seleksiyon, yani var olabilmek için. Bu tür özellikler sağlıklı ve yavru yapacak kadar güçlü, dolayısıyla gelecekteki yavruların da güçlü sağlıklı olacağına işaret ediyor. Günümüzde insan açısından cinsel seleksiyon cinsel eş seçiminde öncelikli rol oynamıyor. (42)
Batı toplumlarında çok çocuk yapmak veya çok dölleyici olmak belirleyici kriter değil. İnsanların konumları, güzellikleri, gelirleri, meslekleri de eş seçiminde önemli. Evrimle birlikte kapanmak ve özellikle cinsel organların kapatılması sonunda ikincil cinsel organlar cinsel çekicilikte öne çıkıyor (yüz, meme, kalçalar gibi). (43)
Seks yerini hazla gözlemeye bırakıyor. Teşhirci röntgenci bir eğilim cinsel pratiğin yerine geçiyor. Kısacası Freud’un sözünü ettiği bir sublimasyon gerçekleşiyor. (44) Cinsel pratik yerini güzelliğin seyrine, yani biraz daha yumuşak bir cinsel hazza dönüşüyor. Burada öne çıkan bir başka boyut ise güzelliğin olduğundan daha da çok yüceltilmesi. Güzel gündelik, normalin dışında, sıra dışı, istisnai bir durum olarak sunulduğu için vaadi yerine getirilemeyecek bir narsizm isteği doğuruyor. Fark edilmek, diğerlerinden farklı olmak isteği.
GÜZELLİK VE PSİKANALİZ
Rohde-Dachser güzellik çabalarının/ameliyatlarının
a) kendini yeniden yaratmak gibi narsizm içerebileceğini;
b) güzellik ameliyatlarının bir bilinç ötesi çatışmayı savuşturmaya yönelik bir davranış (agieren) olabileceğini;
c) güzel olma çabasının ödipal bir fantazinin yeniden aktüelize olması ve sahnelenmesi olabileceğini;
d) güzellik ameliyatını bir dönüşüm aracı olabileceğini yazıyor. (45)
Kendini yeniden yaratmak: Güzellik ameliyatları sadece bir güzellik idealine yakınlaşma değil, ayrıca insanın kendisini yeniden şekillendirme, kendisini yeniden yaratma, yani tanrısal bir narsizme işaret edebileceğini söylemeliyiz. ‘Tanrım beni baştan yarat’ın yerine doktorcuğum beni baştan yarat çığlığı. Burada estetik cerrahi akla hayale gelmez sandığımız müdahaleleri önererek ve gerçekleştirerek hayal edilemeyeceğin ötesine geçme gibi bir narsistik fanteziyi de besliyor. Ünlü bir estetik cerrah bazı hastalarda güzelliğin tutkuya dönüştüğünü ve bağımlılık yarattığını ve bazı hastaları bağımlı yaptığını itiraf etmek durumunda kalıyor. (46)
Burada bazen ergenlik döneminde karşılaştığımız borderline semptomuna benzer bir durum var. O dönemde gençler içlerinde biriken baskıdan kurtulmak için kollarını bıçak ve jiletle kanatarak sanki içlerindeki zehri dışarı akıtırlar. Bu akan kan bir dönem hastaya rahatlık verir. Bir dönem sonra aynı kan akıtma/kanatma isteği depreşir. Bu durumun tekrarı aynı zamanda bir obsesyona benzer. Estetik cerrahide de bazı hastalar benzer bir semptom gösterirler. Her ameliyat/müdahale sonrası rahatlık hisseder ve içerideki birikim bir dönem sonra yeni kan dökmeyi zorlar. Ergenlikte kişi kendi kendini kanatırken (otoagresyon) yetişkinlikte bu kanatma işi profesyonel birine yani doktora devredilir. Burada da doktora para verilerek kendisini kanatması, kendisine acı vermesi istenir (doktora delege edilen otoagresyon).
Bilinç ötesi çatışmayı savuşturma: Estetik ameliyat yaşının çocuk denecek yaşlara inmesi ve ergenlikte de ameliyatların yaygınlaşması bu anlamda ve bu semptomlar bağlamında tedirgin edici bir gelişme. Tıp üzerinden psikolojik bir soruna neşter vuruluyor kimi zaman. Bu ameliyatlar sadece hastanın değil birçok estetik uzmanının narsizmini de deşifre eder. Kendini bir insanı baştan yaratabilecek, dönüştürecek güçte, bilgide ve beceride bulmasının narsistik boyutu çok önemli. Hatta bazı uzmanlar kendilerini yeniden yaratan sanatçı gibi tanıtıyor/sunuyorlar.
Psikolojik çatışmaların cephesi olarak vücudun savaş alanına dönüşmesi. Psikosomatik hastalıklardan tanıdığımız, insanın psikolojik sıkıntıları sembolize etme yetersizliğinin vücuda aktarılması ve vücudun bu çatışmanın ve sorunun mekânı yapılması. Yetersizlik duygusu, özgüven sorunları, güvende hissetmeme gibi konular beğenilmeme, takdir edilmeme, dikkat çekememe gibi sorulara bulunan cevabın çirkinlik olması ve bu sorunu çözmek için neşteri seçmek. Psikanalizde parçalanma dediğimiz bir ilkel savunma mekanizmasının kullanılarak insanın kendi iç dünyasını ikiye bölmesi. Bir yan çirkin çocuk, diğer yan ise bu çirkinlik sorununu çözmek ve çocuğa yardım etmek isteyen anne. Burada sadomazoşist bir yan da var. Bir yan kanlar içinde bırakarak vücudun çirkinliğini gidermek ve güzelleştirmek istiyor.
İnsanın bir yanı bu ameliyat kararı (acı veren) taraf iken diğer yan (acı çeken) mazoşist yan oluyor. Bu iki taraf da aynı kişiye ait. Bir insan kendisine bu kadar acıyı reva görüyorsa o insanın bilinç ötesindeki suçluluk duygusunu da önemsemek gerekebilir.
Ödipal bir fantazinin yeniden aktüelize olması: Ödipal dönemde bir kız çocuk mesela annesini rakip olarak görür ve onun yok olmasını, evden gitmesini ister. Böylece babasının sevgisinin bütününe sahip olacaktır. Annesini rakip olarak görür. Anne kadar becerikli olamaması, yetersizlikleri çocuğu bir dönem sonra anneyle yarışamayacağını kabul etmesi, yetersizliklerini gidermek için de anneye özenmeye yönelmesini sağlar. Yani ödipal meselenin konularından biri rekabet etmek, birini dışlamaktır (bu bağlamda). Kadın ameliyatla memelerini, poposunu ve dudaklarını büyütüyor. Çocuk annesiyle girdiği yarışta annesine dişilik konusunda yeniliyor. Burada bir anlamda çocuklukta anneye yenilmiş çocuğun içindeki incinmeye dair bir konuyla da karşılaşabiliriz. Çocuk annenin dişilik vücuduyla çocuk vücudu rekabetini kaybetmiştir. Rekabeti kaybetmek o çocuğu yeterince nesneye özenmeye yönlendirmemiş ve çocuk bu yenilmişlik, geçilmişlik, tercih edilmemişlik duygusunu içinde saklamış, onaramamıştır.
Şimdi ise başka kadınlarla rekabette bu kez asla yenilmeme kararı vermişçesine kanlı bir rekabete hazırlanmakta anneye yenilmiş kadının başka kadınlara asla yenilmeme savaşıdır kanlı operasyonlar. İşte bu gibi durumlarda o kadına yapılan ameliyat o kadında sadece geçici bir rahatlama yaratır. Herhangi bir rekabet durumunda yeniden bu ödipal mesele hortlayacaktır. Böyle bir durumda güzellik endüstrisi “mükemmeli” (39) vaat ediyor. Bu vaadini tutsa (ki bu imkânsızdır) bile bu kadın için psikolojik olan ödipal bir meseleyi neşterle çözemezsiniz. Güzellik vaadi ve böylece mutluluk vaadi
d) güzellik ameliyatı dönüşümün medyumudur. Güzellik uzmanları mutlu etme mercileri gibi görülüyor. Bollas’ın sözünü ettiği dönüştürme oluyor. Vücut dönüştürülmesi için birine teslim ediliyor. Bazen da gerçekten mutlu ediliyorlar. Güzel dediğimiz şey olumsuzu (mesela çirkini) sınırlar ve olumsuza dair duygular da sınırlanır. (47) Güzellik ameliyatları/işlemleri işte var olan ya da varsayılan negatifi örtme, kaplama ya da vücuttan uzak tutma ve böylece vücudu arındırma ya da arındırmış gösterme çabalarıdır. Çirkin çocuk diye sevilen çocukta sınırlar da bayağı karışabilir.
Güzellik/çirkinlik birçok alanda varken son yıllarda bu sadece insanın görünümüne indirgendi. Aslında güzellik sınırlandı ve bireysel çabaya/savaşa indirgendi. Güzel insana, güzel bahçe, güzel deniz, güzel yemek, güzel manzara...
Tarih boyunca iyileşme tasarımında bir yol izleniyor. Bir sorunla tıbba başvurduğumda bana mucizeden çok bir iyileşme süreci öneriyor. Önce yaşadığım sıkıntıdan daha zor bir dönem geçirmeye zorluyor, orta ve uzun vadede de sorun çözülüyor. Mesela midemde bir ağrı var, önce zorlu bir süreç öneriyorlar, kan alma, serum takma, belki de ameliyat ve ameliyat sonrası toparlanma süreci ve iyileşme ve sorundan kurtulma. Bu tanı koyma, tedavi belki de belirtiden fazla acı verebiliyor.
Güzellik endüstrisi de mucize vaat etse de bu mucize zaman ve para olarak taksitlendiriliyor. Tıbbın konsepti üstlenildiğinden tanıdık bir konsept ve kabul edilmesi de böylece kolay. Yüzümdeki sivilce alınıyor (bana daha da acı veriliyor), birkaç gün acıdan sonra sorundan ‘kurtuluyor’ insan. Güzellik endüstrisi anestezideki gelişmişlikten ötürü “hiç acımayacak” sözünü verebiliyor. Ebeveynlerin doktora götürdükleri çocukları ikna yöntemine benzer bir şekilde reklam yapıyor. “Saç ekeceğiz, valla hiç acımayacak, üç gün sonra her şey tamam.”
Devam edecek
31 Gesammelte Werke, Kindle Online Version, Position 36160 ve 36302.
32 Menninghaus, age, s. 13.
33 age, s. 16.
34 age, s. 43.
35 age, s. 58-59.
36 age, s. 15.
37 Christa Rohde-Dachser, "Im Dienste der Schönheit, Psyche Zeitschrift, Sayı 61 (2007), s. 98.
38 agy.
45 agy, s. 112.
46 agy, s. 113.
Şahap Eraslan: 1980'de cunta öncesi Almanya'ya gitti. Berlin Teknik Üniversitesi’nde psikoloji bölümünü bitirdi. Daha sonra Humbold Üniversitesi’nde etnoloji okudu. Eş ve aile terapisi, klinik hipnoz eğitimlerini bitirdi. Daha sonra uzun bir eğitim sonrası psikanalist oldu. Uzmanlık alanı kültür psikanalizi ve psikanalitik kültür karşılaştırmaları. Analist/psikoterapist olarak Berin'de çalışıyor.