halksız toprak, toprağı olmayan halk
bu bölgenin yahudilere vaat edilmiş bir toprak olduğu fikri tarihsel değil mitolojik; kutsal kitaplara dayanıyor.
israil devletinin kuruluşu ikinci dünya savaşı’nın hemen ardından, 1948 yılında gerçekleşti. ama tarihsel filistin toprağına yönelik siyonist emeller çok daha eskiye dayanıyor. bu yıl bu tarih içinde önemli bir ânın yıldönümü. bundan bir asır önce, 2 kasım 1917’de britanya dışişleri bakanı lord arthur balfour’un, uluslararası siyonist hareketin liderlerinden lord rotschild’a gönderdiği mektup, filistin topraklarında bir yahudi devletinin kurulmasına verilecek desteği ifade eder ve filistin toprağının emperyalistlerin sayesinde sömürgeleştirilmesi yolunda önemli bir adımdır. bunu izleyen yıllarda, yahudiler filistin toprağına taşınır, demografik yapı zorla değiştirilir, vahşi bir etnik temizlik operasyonu yürütülür. lord balfour bu süreci toprağı (ülkesi) olmayan bir halkın halkı olmayan bir toprakla (ülkeyle) buluşturulması olarak tanımlamıştır! oysa orada müslüman ve hristiyan arapların ezici çoğunluğunu oluşturduğu bir halk yaşamaktaydı ve daha sonra topraklarının önemli bir kısmını kaybettiler.
bu bölgenin yahudilere vaat edilmiş bir toprak olduğu fikri tarihsel değil mitolojik; kutsal kitaplara dayanıyor. bu topraklarda yaşayan az sayıda yahudi de buranın seçilmesinin sebebi değil çünkü siyonist hareket daha önce, yahudi vatanını latin amerika’da, afrika’da ve rusya’da bile kurmayı düşünmüştü. anca dünyanın en önemli emperyalist güçlerinden ve tarihin gördüğü en acımasız sömürgecilerden olan britanya’nın, o toprakları kendi adına denetleyecek bir güce ihtiyacı vardı.
diğer yandan filistin meselesini açıklamak için emperyalizm kavramı tek başına yeterli değil. bugün birçok ülke, emperyalist güçlere bağımlı ve onların yönlendirdiği biçimde yönetiliyor. ama bu ülkelerde kontrol noktaları yok, ırk ayrımcılığı, apartheid yok, her gün sivil nüfus gözaltına alınmıyor, çocuklara işkence edilmiyor, dışarıdan gelen yerleşimciler yerli halkın evlerine el koymuyor. bunları emperyalizmle değil, sömürgecilikle açıklayabiliyoruz. İsrail bugün dünyanın sayılı sömürgeci güçlerinden biri ve birçok uygulaması, örneğin İspanyolların amerika kıtasına gidip oranın yerli halkına yaptıklarına benziyor ki bu pratiği yerleşimci sömürgecilik olarak tanımlayanlar var.
bireyler arasında bile çok zor kurulan empati, halklar arasında hiç oluşmuyor, maalesef. yahudiler ikinci dünya savaşı sırasında yaşadıkları soykırımı İbranice şoa (katliam) kelimesiyle tanımlar ve haklı olarak lanetler. ama 15 mayıs 1948’de gerçekleşen, binlerce filistinlinin yurdundan göçmek zorunda kaldığı, katledildiği, büyük felaket nakba, israil devletinin kuruluş yıldönümü olarak kutlanıyor. aynı şekilde, filistinlilerin yırtıp atmaya ant içtikleri balfour deklerasyonu’nun yıldönümünü de britanya törenlerle kutluyor. başbakan theresa may, konuyla ilgili açıklamasında, ülkesinin israil devletinin kurulmasında oynadığı rolden gurur duyduğunu açıkladı. hamas ise, çok haklı olarak aynı konuda britanya’dan resmi bir özür dilediğini ifade etti. benzer bir talebi mahmud abbas da tekrarladı.
nitekim bir filistin dostu olarak tanıdığımız ingiltere işçi partisi lideri jeremy corbyn, deklarasyonun yıldönümü nedeniyle düzenlenecek olan ve netanyahu’nun da katılacağı yemekte yer almayacağını açıkladı. suriye savaşıyla birlikte bütün avrupa’da artan arap düşmanlığı düşünülünce, bunun, en azından ingiliz kökenli veya yahudi seçmenlerinin sayısında azalmaya yol açması muhtemeldir. ama işte sol siyaset sadece oyunu ya da taraftarlarını arttırmaya dayanmıyor, seçmen kaybetmeyi göze alarak doğru noktada durmak anlamına da gelebiliyor.
bu yazıyı yazarken türkiye’nin bu konudaki tutumuyla ilgili bir bilgi edinememiştim. acaba, türkiye cumhuriyeti’nin diplomatik temsilcileri, balfour’la ilgili kutlamalara katılacak mı? eğer ankara’daki britanya büyükelçiliği’nde benzer bir kutlama olursa türkiye protokolünün tavrı ne olacak? bu vesileyle türkiye cumhuriyeti yetkililerinin İsrail devletinin kuruluş yıldönümü etkinliklerine katıldığını hatırlatayım. örneğin bu yıl, kültür ve turizm bakanı nabi avcı, büyükelçilikteki kutlamada başbakan binali yıldırım’ın netanyahu’ya kutlama mesajını iletti ve İsrail ile yakın gelecekte enerji, kültür, turizm, ticaret, ileri teknoloji gibi alanlarda işbirliklerinin süreceğine ve bunun bölgedeki siyasi ortama olumlu etkilerinin olacağına değindi. filistin sorununu izleyenler bilir; tam da filistinlilerin boykot talep ettiği alanlar bunlar! öte yandan israil’in tekfirci güçlere desteğini de düşününce bölgedeki siyasi ortama nasıl bir etki yapılacağını tahmin etmek de zor değil. "batılı" jeremy corbyn’in tavır aldığı resepsiyonlardan eksik olmayan "doğulu"lardan filistin’e fayda geleceğine inanmak da mümkün değil.