Mehmet Altan
HDP Milletvekili Aktaş ve Arınç
Tarihçiler bu dönemi yazarken herhalde “liyakat” ve “liyakatsiz” sözcüklerini çok kullanacaklar. Çünkü “liyakatsizlik” bu dönemin sembol kavramlarından biri, büyük çöküşün temel nedenlerinin de başında gelenlerden.
Peki, bu kadar sık karşılaştığımız “liyakat” sözcüğünün tam karşılığı ne?
“Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumuna” liyakat diyoruz… Daha günlük dille söylersek, bir insanın kendisine verilen görevi yapacak beceriye ve donanıma sahip olması.
Devletin orasına burasına “tıkıştırılmış” şaibeli ve liyakatsiz adamlar, tam nedenini bilemediğimiz bir amaçla devleti ve milleti çökertmek için uğraşıyorlar.
Hiçbir anayasal sistemde ve siyaset biliminde yeri olmayan “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” gibi korkunç bir ucube doğurmak için sadece liyakatsiz olmak yetmez tabii, meslektaşları tarafından küçümsenmeyi içine sindirecek bir fıtrat da gerekir.
Anayasal düzenin “siyasal iktidar” tarafından katledildiği Türkiye’de bu saçmalıklarla dolu bir hayat var işte…
xxxxxxxx
Anayasal düzenin nasıl ve kimler tarafından katledildiği önem taşıyor.
16 Ağustos itibariyle, TBMM Başkanlığı ve AKP çoğunluğu anayasayı çöpe attı.
Anayasanın emredici maddesine rağmen Anayasa Mahkemesi’nin kararını yok saydılar.
xxxxxxx
2002-2007 yılları arasında 22. dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığı görevini yürüten, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı döneminde Cumhurbaşkanlığı’na vekâlet eden, 2009-2015 yılları arasında 61. ve 62. hükûmetlerde başbakan yardımcılığı yapan ve 24 Kasım 2020 tarihine kadar da Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi olan Bülent Arınç, 9 Ağustos tarihinde uzun bir “X” mesajı atarak TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’u uyardı.
Anayasaya uyulmasını istedi.
xxxxxxx
Bülent Arınç’ın “X”inde AKP’nin nereden nereye geldiğini belgeleyen çok çarpıcı bir bölüm var:
Hatırlayacaksınız, 2013 yılında Başbakan Yardımcılığım döneminde Kemal Aktaş isimli HDP'li bir milletvekili 1 yıl 8 aylık mahkumiyetinin kesinleşmesi karşısında Meclis’te ceza hükmü okunacak ve milletvekilliği sona erecekti.
Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesine göre Nevruz'da yaptığı bir konuşma vesilesi ile bu cezayı almıştı.
Söz konusu konuşmada da AİHM kararlarına göre hiçbir suç unsuru yoktu. Dolayısıyla Sayın Başbakanımızın görüş ve talimatlarını alarak kendi aramızda bu kanunun ilgili maddesini, ‘Terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi…' şeklinde AİHM kararlarına uygun olarak değiştirdik.
Kemal Aktaş'ın kararının TBMM'de okunmasını da Sayın Cemil Çiçek'ten rica ederek 4-5 ay geciktirdik.
Sayın Başbakanımızın çok doğru bir kararı ile bu madde değiştirildi ve o günden bugüne de yürürlükte kaldı.
Geçmişte bir milletvekilliğinin düşürülmesine bu şekilde karşı çıkmışken bugün neredeyse rutin bir olay gibi milletvekilliklerinin düşürülmesi vesilesiyle siyaset kurumunun zedelendiğini, siyasetçinin yıprandığını ve bu kurumun çok büyük yara aldığını düşünmekteyim.
xxxxxxx
2018 yılında ise Arınç’ın söz ettiği o AKP gitmiş, anayasaya uyulmaması için çağrı yapan “baş danışmanlar” türemişti…
O dönemi 2019’da yazdığı “Başdanışman mı? Cumhurbaşkanı mı?” başlıklı yazısında Figen Çalıkuşu çok iyi anlatmıştı:
Tüm bu devleti var eden yerleşik kavramlara boş veren ve Ankara'nın yönetim odaklarında kendine yer bulan hastalıklı virüs, Türkiye'yi ve yönetimi felç eden ilk korkunç tahribat bombasını, hâlâ görevde kalabilen İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nin üzerinden patlattı.
Türkiye Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir mahkeme Anayasa'yı, devletin var oluşunu ve meşruiyetini sağlayan belgeyi yok sayarak ‘anayasal suç’ işledi.
Anayasa Mahkemesi'nin en üst organı Genel Kurulu'nun dosyanın en son hâlini inceleyerek ‘göz altına bile alınamaz’ dediği bir başvuruda, Anayasal suç işleyerek sanığı tahliye etmedi ve beş buçuk ay daha fazladan cezaevinde tutulmasını hedefledi.
Anayasa 153. Maddesi’ne göre Anayasa Mahkemesi Kararları kesin ve herkesi bağlayan kararlardır oysa.
Ve Hâkim ve Savcılar Kurulu durumu seyretti ve seyretmeye de halen devam ediyor maalesef.
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Kemal Selçuk Yalçın ve bir üyesinin 11 Ocak 2018 tarihli Anayasa Mahkemesi kararını yok saydığı günlerde idi.
İş hukuku uzmanı bir Cumhurbaşkanlığı başdanışmanı yemeyip içmeyip, 18 Ocak 2018 tarihinde, önceden Adalet Bakanı'nın çıkması kararlaştırılmış bir programa, bakanın yerine koştura koştura çıkmıştı.
xxxxxxxx
Bu korkunç süreç 2018’de hızlandı, 2024 Ağustos’unda TBMM’ne kadar sirayet etti.
Bir devletin ve toplumun sonbaharı olabilecek bu taammüden cinayet bizi nereye götürüyor peki?
Baskı yasaları birbirini izler.
Devletin, bizzat devlet içine yerleşmiş bazı odaklar eliyle çökertildiği bir 'devlet anarşizmi' başlar.
Siyasal iktidar, yargıyı yargı olmaktan çıkarttığı andan itibaren bu süreç hareketlenir.
Çünkü yargı hukuktan koparılınca yavaş yavaş devletin diğer kurumları da çöker.
Bütün kurallar ortadan kaybolur ve bir tür anarşizm ortaya çıkar.
Devlet anarşizmi, devletin adının olduğu ama kendisinin olmadığı bir durum.
xxxxxxx
Liyakatsiz birileri çok kararlı bir şekilde toplumu kaosa ve anarşiye sürüklemek için uğraşıyor.
Uçuruma düşmeden önce hukuksal bir el fren çekilir mi, bilmiyorum.
Ama o uçurumdan aşağı yuvarlanacaksak hiç olmazsa bizi o uçuruma kimler itti onu bilelim.
Mehmet Altan kimdir?
İlk imzası 15 yaşında yayınlandı. 20 yıl Sabah, 6 yıl da Star Gazetesi'nde baş yazarlık olmak üzere çok uzun yıllar köşe yazarlığı yanında televizyon programcılığı ve yorumculuğu yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var. 15 Temmuz sonrası Anayasa'nın 19., 26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı. 21 ay cezaevinde kaldı. AYM, AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK'lı.