Artı Gerçek yazarı Mehmet Altan, Esad'ın düşmesinin ardından 'iç cephe' tartışmalarını Artı Özel'de programında değerlendirdi.
Siyasetin ülkeyi çökerten akıl dışı savrulmalarına bakınca Osmanlı'nın son dönemini hatırlamamak mümkün değil... 1900'lerde Osmanlı toplumunun sinirleri nasıldı acaba?
Bir bataklığın içinde “bataklığı kim yönetecek” diye dövüşmenin bir anlamı da bir sonucu da yok… Ne kadar dövüşürseniz dövüşün bataklık gene bataklık olarak kalıyor. Cumhuriyeti demokratikleştirmeden biz bu sefaletten kurtulamayız.
Sanal ansiklopedide Rojava’nın kurumsallaşmasıyla ilgili bilgileri incelerken oranın bir telefon kodu olduğunu da gördüm… 963 imiş. Benim anladığım kadarıyla, Rojava hakkında uluslararası bir mutabakat söz konusu.
Besleme Basın uygulaması Abdülhamid’le başlıyor. Demokrat Parti döneminde ise azmanlaşıyor. Bugün ise medyayı öldürecek kadar arsızlaşmış durumda.
Ülkedeki çoğunluğu ümitsizliğe sevk eden, ana muhalefet partisinin genel başkanının ne söylediğinin farkında bile olamayacak kadar bu durumu içselleştirmiş olması.
2 Ekim 2004 tarihinde, 15 yıl önceki İngiliz Basınına göz atmak hem o zamanki durumu hem öngörüleri hem de bu öngörülerin ne kadar doğru ya da yanlış çıktığını gösteriyor.
İktidar üyelerinin bu çürümeden büyük çıkarları var, inanılmaz vurgunlar vuruyorlar, büyük paralar kazanıyorlar. Ama "muhalefet neden bu kadar yetersiz, neden insanları şaşırtacak kadar saçma işler yapıyor" diye sorarsanız, onun cevabını bilen yok.
AKP’den önce de medya pek matah bir şey değildi. O zamanlar da 'paşaların' emir komutasına uygun yayın yaparlardı. AKP’den sonra basın 'okuyucuyu' tamamen unuttu, renklilikten uzaklaştı, tümüyle kaba bir propaganda aracına dönüştü.
DSÖ’nün çabalarını, Norveç ve Sağlık Bakanı Jan Christian Vestre’nin derhal radikal bir düzenlemeye gitmesini, tasarısını savunurken 'hepsi çocuklarımızın iyiliği içindir' demesini izlediğinizde kaçınılmaz olarak kendi ülkenizle Norveç’i kıyaslıyorsunuz.
173 ülke arasında Hukukun Üstünlüğü kategorisinde Türkiye dünyada 148; Avrupa’da 45 ülke içeresinde ise sondan ikinci sırada bulunuyor.
Doğa bir cennet yaratmış yaşadığımız topraklarda. Çocuklar öldürülüyor, kadınlar öldürülüyor, gençler öldürülüyor. Biz o muhteşem doğanın ortasında cehennemi andıran bir hayat yaşıyoruz.
Yıl 2009… Türkiye'nin, dünyanın en önemli anlaşmalarından birine 'İstanbul'un adını verdirtecek bir devlet olduğu yıllar. 2009’da kadın hakları konusunda dünyaya önderlik eden bir ülke, 2024’de kadın ve çocuk cinayetleriyle anılıyor.
Mehmet Ali Kulat, son yaptıkları araştırmalar sonucunda seçmenlerin 'yüzde 35’inin' protesto amaçlı olarak sandığa gitmeyeceğini söyledi. İnsanların cami-kışla kavgasından sıkıldığını ancak bunların dışında bir seçenek de bulamadığını gösteriyor bence.
Zaman hızla geçiyor. Daha dün Eylül için bir yazı yazıyordum… Bugün yeniden Eylül geldi. Zaman hepimizi aynı hızla sürüklüyor. Hepimiz eşitiz zamanın içinde. Öncesi yok, sonrası yok. Size verilen bu armağanın tadını çıkarın.
Toplumların içine sıkıştığı zihinsel kuşatmaları yaracak 'zihinsel huruçları' toplumun entelektüelleri üstlenir. Belki böyle bir tartışmayla toplumda 'zihinsel bir huruç' yaratacak entelektüel hareketliliği sağlayacak yeni görüşler uç verir.
Okuyunca iki şeyi çok iyi anlıyor insan. Birincisi, yakın tarihimiz çok ilginç ve genellikle anlatılmayan hikayelerle dolu. İkincisi bu ülkede tabular, yasaklar, 'kırmızı çizgiler' hiç bitmiyor
Peki, bu kadar sık karşılaştığımız 'liyakat' sözcüğünün tam karşılığı ne? 'Bir kimsenin kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumuna' liyakat diyoruz. Liyakatsiz birileri çok kararlı bir şekilde toplumu kaosa ve anarşiye sürüklemek için uğraşıyor.
Türkiye 'geri vitesinin sınırı olmayan' ülke… 16 Ağustos 2024 tarihi itibariyle TBMM çoğunluğunun Anayasayı, AYM’yi ve bireysel başvuruyu yok saydığı bir kaosun içine düştük… Ne olup biteceğini de öngörmek pek mümkün değil.
Devletin ve toplumun temelini yok etmek isteyen sinsi bir iradenin planları, Türkiye’yi karanlık bir tünelde freni kopmuş TIR gibi belaya götürüyor. 'Gelecek yıl karmaşa ihtimali riski en yüksek ülke' analizini doğrulamak için uğraşıyor gibiler…
Anılar ile tarih iç içe geçebiliyor. Özünde hiç değişmeyen, demokratikleşemeyen bu ülkede “Rengarenkler” gerilerde kalırken, toplumsal renksizleşme artıyor. Ölümünün 25. Yıl dönümünde Can Yücel’i özlem ve rahmetle anıyorum.
İçerde, dışarda durum midirfillik. Artık bu siyasal makinanın ne işe yaradığını çok iyi biliyoruz. Ülkeyi batırıyor ama servet getiriyor. Herhalde bu yüzden ülkemizin en zenginlerinin partisi AKP, 23. kuruluş yıl dönümünü 2. parti olarak kutlayacak...
Devlet herkes için ortak geçim kaynağı olarak görüldüğünde tabii ki devleti ele geçirmek için yapılan siyaset de hayatın merkezine oturuyor.
Onca peygamber çıkaran Ortadoğu iyi yönetici çıkaramıyor. Arada belki bir iki istisna bulunur ama genellikle hırsızlarla katillerin yönetici olduğu bir coğrafya burası.
Yıllarca süren mayın meselesi, Türkiye’nin yönetim anlayışının da özeti gibidir. 2009 yılında yer yerinden oynamış ama 2024 yılında bile sürecin sonuçlarına ait, yasanın nedeni ve sonuçları açısından netleşmiş, kamuoyuna mal olmuş bir durum yok.
Dünyada gidişat nereye? Eski ile yeninin cenkleşmesi, toplumsal kasırgaların kopması, ülkelerin yapısal değişimler yaşamasının temeli, enerji kaynaklarının değişim kavgasında yatmakta…
Bugün 'kurucu antlaşmanın' imzalanmasının 101. yıl dönümü. Siyasal konjonktür açısından 'egemen unsur' için anlaşma yok hükmünde… Bir kesim için ise tempolu bir övgü vesilesi. Akademik, nitelikli, seviyeli ve objektif değerlendirmelerden çok uzağız.
Özgür Özel’in, KKTC gezisinde tekrarladığı 'Türkiye’nin dışına çıktık mı Türkiye'nin partisiyiz' cümlesini çok tehlikeli bulduğumu söylemeliyim. 'Türkiye’nin dışında Türkiye’nin partisi olmak' ne demek?
BM, “yoksul ülkeleri” düşünerek 2008 yılını “patates yılı” ilan ettiğinde, 2024 yılında Türkiye’nin de onlardan biri olacağını tabii düşünmüyordu. Her şeyin başı, ülkelerin nasıl yönetildiği. Öyle yönetilirsin ki patatese muhtaç hale gelirsin.
İnsanların yağmur yağdığında elektrik çarpması sonucunda ölmeyeceği, küçük çocukların hiç olmazsa bir kalem pirzola yiyebileceği, gençlerin iyi bir eğitimden geçebileceği, yargının hukuka uyacağı bir yapı istiyor bu toplum artık.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.