Mehmet Altan
Basın Tarihi: Kuruluş masası mı, infaz masası mı?
Türkiye, fay hattı üzerine kurulmuş bir şehir gibi… Sanki büyük bir çatlak bu toplumu ikiye ayırıyor. En temel konularda bile çok ciddi kavgalar yaşanıyor.
Huzursuzluğumuzun nedenlerinden biri de belki bu büyük çatlak. Hiçbir ortak değeri olmayan bir toplum olarak yaşamaya çalışmak.
Üstelik aramızdaki görüş farklılıklarını tartışarak, belgeler üzerinden konuşarak çözmeye çalışmıyoruz. Aksine karşımızdakini aşağılayarak, bazen yalan söyleyerek, kavgadan “galip” çıkmaya uğraşıyoruz.
Böyle bir kavgadan hiç kimsenin galip çıkamayacağını, aslında her “galibiyetin” hepimiz için ortak bir yenilgi olduğunu da kavrayamıyoruz.
xxxxxxx
Basın Tarihi yazısı 24 Temmuz’a denk gelince, ben de Türkiye’nin toplumsal sağlığını Lozan Barış Antlaşması üzerinden test etmek istedim.
Lozan Barış Antlaşması nedir?
“Lozan Antlaşması, Millî Mücadele'nin (1919-1922) zaferle sona ermesinin ardından İsviçre'nin Lozan kentinde toplanan uluslararası barış görüşmeleri sonucunda 24 Temmuz 1923'te imzalanan ve Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasal ve iktisadî bağımsızlığını uluslararası alanda tescil eden kurucu antlaşmadır.”
xxxxxxx
Kurucu Antlaşma’yı bile husumet konusu yapan bir ülke huzurlu olabilir mi?
Türkiye’nin toplumsal sağlık testi dediğim bu…
2008 yılında da Lozan gündemdeymiş.
Bakın bakalım “kurucu antlaşma” için neler denmiş.
xxxxxxx
11 Kasım 2008 tarihi, Türkiye ve İsviçre arasındaki diplomatik ilişkilerin başlangıcının 80. yıl dönümüydü.
İlk defa bir İsviçre Devlet Başkanı da Türkiye’yi ziyaret etti.
İsviçre Konfederasyonu Başkanı Couchepin, bir jest yaparak 24 Temmuz 1923'te Lozan Anlaşması'nın imzalandığı masayı Türkiye'ye hediye etti.
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, anlaşmanın imzalandığı masayı Türkiye'ye getirerek, hediye ettiği için de Couchepin'e teşekkür etti.
Gül, “Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna sahne olan bir masa. Bizim için manevi değeri tabii ki büyük olan bir anı. Tabii ki bu, Türkiye'de depoda durmayacak, Türkiye'de en güzel şekilde sergilenecek” dedi.
xxxxxxx
Diplomatik bir jest ve tarihi bir masa, medyada nelere yol açmış acaba.
Vakit Gazetesi, Couchepin tarafından hediye edilen masayı “infaz masası” olarak değerlendirmiş.
İşte en pahalı masa... İşte, bedelini en ağır ödediğimiz masa!.. Çünkü bu masada bir imparatorluğu kaybettik!.. Çünkü bu masada Kerkük, Musul ve 12 Adaları kaybettik!.. Bu masa; Türkiye'nin bitirildiği Lozan'daki masa!.. Bu masada her şeyimizi verdik ama 85 yıl sonra bugün; işte o masa Türkiye'ye hediye edildi... Topraklarımız gitti. Masa kaldı yadigar!
Binlerce şehit verilerek Kurtuluş Savaşı'ndan zaferle çıkıldı; ancak anlaşma masasında kazanılan hakların pek çoğu İsmet İnönü başkanlığındaki ekip tarafından Lozan'da yapılan anlaşma masasında kaybedildi.
Cephede kazanılan Kerkük, Musul, Süleymaniye, Kıbrıs ve Ege'deki 12 Ada, Lozan'da o masada verilen tavizlerle elden gitti. Gayri Müslimlere verilen birçok imtiyaz ise günümüzde baş ağrıtmaya devam ediyor.
Lozan'da açıklanmayan 'gizli maddeler'in olduğu da hala tartışılıyor.
xxxxxxx
Milliyet Gazetesi buna cevap vermiş:
Vakit Gazetesi, Türkiye Cumhuriyetinin işgal devletleri tarafından tanındığı Lozan Anlaşmasının imzalandığı masa üzerinden, Cumhuriyet'e ve yapılan anlaşmaya ağır ithamlarda bulundu.
Gazete, Anadolu'yu işgal etmek isteyen devletlerin yaşadığı mağlubiyeti imzalayarak, Türkiye Cumhuriyeti'ni tanıdıkları masanın hediye edilmesi üzerinden Türkiye Cumhuriyetine ağır ithamlarda bulundu.Couchepin tarafından hediye edilen masayı 'infaz masası' olarak manşetine koydu. Bu masa üzerinde anlaşma imzalanarak Kerkük, Musul ve 12 Adaların kaybedildiğini iddia etti. Sorumlusu olarak da İsmet İnönü'yü gösteren Vakit, İnönü'nün bir de fotoğrafını masanın önüne koydu.”
xxxxxxx
16 yıl önce, 2008 yılındaki Vakit Gazetesi’nin “Kurucu Antlaşma” için söyledikleri arasında gerçek olmadığı tarihçiler tarafından defalarca açıklanan bir cümle var.
“Lozan'da açıklanmayan 'gizli maddeler'in olduğu da hala tartışılıyor.”
Vikipedi’de Lozan Antlaşma maddesine baktım, “Komplo teorileri” başlıklı bir ara bölüm var:
İslamcı çevrelerce Lozan Antlaşması ile ilgili pek çok komplo teorisi ortaya atılmıştır. Antlaşmanın 100 yıl süreli yapıldığı iddiası bunlardan biridir.
Antlaşmaya ekli gizli maddelerde, Türkiye'nin bor ve petrol başta olmak üzere madenlerini çıkarmasının yasaklandığı iddia edilmiştir.
İddiaya göre antlaşmanın süresi 2023 yılında dolacak, dolayısıyla 2023’ten itibaren Türkiye madenleri yer üstüne çıkarıp kullanarak ve ihraç ederek hızla gelişmiş ülke statüsüne geçecektir.
xxxxxxx
Ülkenin Kurucu Antlaşma’sı ile ilgili yaşadığımız deliryum hali nasıl oluştu diye de merak ettim.
Bir dergi de şöyle bir paragrafa rastladım:
1950 yılında iktidarı alan DP, Lozan kutlamalarına mesafeli olmuş, Lozan Sulh Günü’nü kutlamayı Türkiye’nin siyasi, askerî tarihinden bağımsız olarak CHP’nin ve özellikle de İnönü’nün mazisine ait kişisel bir başarıyı kutlamakla, siyasi bir taraf tutmakla eşdeğer görmüştür. Dolayısıyla mesele âdeta İnönü’yü sevmek ya da sevmemek hâlini almış ve bu dönemde kutlamalara son verilmiştir.
1955 yılından sonra ise kutlamalara yasak getirilmiştir. Bu sürecin bir sonucu olarak Lozan Sulh Günü/Bayramı zamanla hafızalardan silinmiş ve dar bir alana sıkışarak sadece akademi ile sınırlı kalmıştır.
xxxxxxx
Tartışmak, eleştirmek tabii ki çok doğal…
Hatta özellikle akademik çevreler tarafından Kurucu Antlaşma fanatik bir övgü propagandasının dışında incelemeye tabi tutulur.
Dönemin şartlarından gelen zaaflar var ise zaman içinde bunlar giderilsin, toplum ve devlet demokratik olarak güçlensin istenir…
Bizde yaşanan bu değil…
Bizdeki patolojik bir kavga ve bölünme hali…
Kavga kıyamet…
Ve elbette yalan ve uydurma.
xxxxxxx
Bugün “kurucu antlaşmanın” imzalanmasının 101. yıl dönümü.
Siyasal konjonktür açısından “egemen unsur” için anlaşma yok hükmünde…
Bir kesim için ise tempolu bir övgü vesilesi.
Akademik, nitelikli, seviyeli ve objektif değerlendirmelerden çok uzağız.
Toplumsal sağlık açısından bu durumu nasıl değerlendirmeli?
Galiba şunu söyleyebiliriz, bu ülkede her şey, tarih de dahil olmak üzere günlük siyasetin bir parçası…
Günlük siyaset de karşılıklı yapılan kavgalarla, ortaklaşa kabul edilebilecek hiçbir gerçek bırakmıyor ortada.
Mehmet Altan kimdir?
İlk imzası 15 yaşında yayınlandı. 20 yıl Sabah, 6 yıl da Star Gazetesi'nde baş yazarlık olmak üzere çok uzun yıllar köşe yazarlığı yanında televizyon programcılığı ve yorumculuğu yaptı. 30 yıl boyunca İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yaptı.1993 yılından beri profesör. Yayınlanmış 40 civarında kitabı var. 15 Temmuz sonrası Anayasa'nın 19., 26. ve 28. maddeleri yok sayılarak tutuklandı. 21 ay cezaevinde kaldı. AYM, AİHM ve Yargıtay kararları ile hak ihlaline uğradığı saptandı. 29 Ekim 2016 tarihinden beri KHK'lı.