“Birisinin toprağını işgal ediyorsunuz, evine el koyuyorsunuz, dışarı atıyorsunuz sonra bir başkasını getirip oraya koyuyorsunuz. Buna da yerleşimci diyorsunuz. Hırsızlıktır bu"

Ben değil Dışişleri Bakanı Hakan Fidan söylüyor bunu. İsrail-Filistin savaşı ile ilgili yaptığı basın toplantısında üstelik.

Ne ilginç değil mi ?
Ermenilerin, Rumların, Süryanilerin, Kürtlerin, Ezidilerin, Lazların, Arapların ve daha nicelerinin vatan dediğini topraklar üzerine kurulu olan bir ülkenin dışişleri bakanı olarak çok güzel konuşmuş. Adını doğru koymak gerek.

Bunun adı hırsızlıktır.

Hırsızlar diğer insanların suçlarını söylemekten çekinmezler çünkü bu, suçun suçlu üzerindeki etkilerini azaltır. Yani kendisini daha az suçlu ve daha çok haklı hissetmek için yapabilirler bunu. Kendilerini olası suçlamalardan da koruyabilirler. Çünkü daha yeni bir hırsız vardır piyasada.

Şu anda dünyadaki çatışmaları gizliden veya gizlemeden taşeronluğunu yapan bir ülkenin dışişleri bakanı olarak çok da cesur açıklamalar bunlar.

Filistin'in haklı davasında İsrail'e laf söylemek İsrail'le Mavi Marmara için bile anlaşmış bir iktidara mı kalmıştır? Tartışılır. Ama suçlu psikolojisini anlamak istersek sanırım bu açıklamaları daha iyi yorumlayabiliriz.

Hırsızlar arasında toplumsal saygınlığı korumak ve diğer suçlular arasında prestij kazanmak önemli olabilir. Başkalarının suçlarına dikkat çekmek, kişinin toplum içinde daha saygın veya korkulan bir figür olarak görünmesine yardımcı olabilir.

Öte yandan bir de işbirlikçileri vardır.

Yani büyük ağabey ile işbirliği yapıp, bir yandan da "bak başka suçlular var, onları ifşa ediyorum ve dünyaya yardım ediyorum" dercesine yapılan siyasi açıklamalar aslında kendi suçlarını örtüp İsrail'in suçlarına odaklanmanızı sağlıyor da olabilir.

'Biz yemeyiz bunları' diyebilirsiniz. Ama 'yiyenler' var. İktidarın yarattığı dejenere seçmenler ve bilgisiz kalabalık, gençlik, daha 1980'lerde neler olduğunu bile unutmuşken, İsrail Filistin arasında olanlara bakıp da 'Türkiye'nin bunda payı neydi ?' diye düşünmez. Düşünmüyor da.

Ayrıca Hakan Fidan'ın İsrail Filistin arasındaki karmaşık durumu basitleştirerek bir 'Hırsızlık' olarak nitelemesi de tartışmalı.

Böylesine karşamış durumları basitleştirmek bu alanda olası diyaloğı da zorlaştırır.

Yani aslında taraf tutarken diyalog yanlısı olmadığınızı da gösterir.

Türkiye, İsrail Filistin arasındaki savaşta taraf mıdır ? Yoksa taraf gibi gözüken etkisiz bir eleman mıdır ?

Son dönemde 'uluslararası güç'lerin tarafmış gibi gözüküp bazı çatışmaları dünyanın merkezine alıp çevresinde olup bitenleri görmemizi engelliyor olması artık her açıklamanın dikkatlice incelenmesini gerektiriyor.

Mesela, ABD, Rusya Ukrayna arasında Ukrayna tarafında yer alırken şimdi Ukrayna'ya maddi yardımı kesecek ilk ülkeler arasında yer alıyor.

Avrupa Birliği, Rusya'dan gazın Azerbaycan üzerinden kendine ulaşması için Rusya ile doğrudan anlaşma yoluna ilk gidenlerdendi.

Karabağ'daki sessizlik, Ukrayna'daki yalnızlık, Filistin'deki moral öfkenin yönlendirilmesi… İşte bu, tarafmış gibi gözüken ama aslında bu çatışmalardan çıkarları olanların tavrı.

Sonuç olarak Dışişleri Bakanı’nın açıklaması aslında: ‘Hırsızlar' derken bugünkü 'hırsızları' gündeme oturturken, eski ‘hırsızların’ da minareye hazırladıkları kılıfın bir parçası.

Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.