İdam! (2)

'Eldeki deliller sonucu bir yanılgıya düşmüş olan yargının verdiği karar sonucu, bir masumun kellesi alındığında ortaya çıkan adaletsizliği tamir imkanı yoktur.'

"Ölüm cezasının kaldırılması herhangi bir parlamentodaki çoğunluk veya azınlık meselesi değildir, zamanın görevidir." -Holtzendorff-1877

Ölüm cezasının uygulanmasına ilişkin tarihsel çizgiyi açıkladıktan sonra bu cezaya itirazın çıkış noktasını ve aşamalarını inceleyeceğim.

Aydınlanmacılar, 18. yüzyılın ortalarında ölüm cezasına değil, bu cezanın kötüye kullanılmasına karşı çıktılar. İdam cezasının özüne karşı en önemli ve etkili çıkışı 1764’te yayımlanan "Suçlar ve Cezalar" isimli eseriyle tanınan İtalyan hukukçu-düşünür Cesare Beccaria yapmıştır. Beccaria şu tespiti yapar : "..ölüm cezası hiçbir hukuki esastan doğmuş değildir. Bu kurum olsa olsa, bireyin yok edilmesi, toplumun korunması için faydalı ve zaruri görülmesi bakımından, bir ulusun topyekun o bireye açtığı bir savaştan ibarettir." ( Beccaria- Suçlar ve Cezalar )

Ölüm cezasının 200 yıldır tartışılmasına katkıda bulunan Beccaria, ölüm cezasını kamusal cinayet olarak tanımlarken bu cezanın yararlı ve meşru olmadığını belirtmiştir. Ona göre suçları önleyen en önemli frenlerden biri, cezaların ağırlığı değil kaçınılmaz olmalarıdır.

Beccaria’nın idam cezasına karşı çıkan gerekçeleri uzun süre tartışılır. Brisot de Warville de eserlerinde bu gerekçelere bir başkasını ekler. "Eldeki deliller sonucu bir yanılgıya düşmüş olan yargının verdiği karar sonucu, bir masumun kellesi alındığında ortaya çıkan adaletsizliği tamir imkanı yoktur." (Ateşoğulları-a.g.e)

Alphonse de Lamartine, ölüm cezasını kutsayanlara şu cevabı verir. "Hayır, toplumsal kubbeyi ayakta tutan kilit taşı ölüm değildir… Bu taş kanunlarımızın manevi gücü ve ahlaklılığıdır. Ölümü, adaletin bir dogması, darağacını, adaletin icra edildiği yer ve celladı adaleti icra eden bir kimse olmaktan çıkarmak lâzımdır... Adaletin son sözü, nasıl olur da "ölüm" olabilir?"

Victor Hugo bu cezaya karşı çıkarken şöyle der: "Suç vicdan azabı ile ödenir, yoksa balta yahut yağlı kement ile değil. Kan kan ile temizlenmez, gözyaşı ile temizlenir. "Hugo, "Bir İdam Mahkumunun Son Günü" isimli yapıtında giyotinle öldürme cezasının halkı eğitmediğini, moralini bozduğunu, içindeki bütün duyarlılığı ve erdemi yok ettiğini, hakimin kadife pençesinin altında celladın tırnaklarının hissedildiğini belirtir ve savcıyı şöyle tasvir eder: "O iddianamesini yazarken masasının altındaayaklarının dibinde celladın durduğu ve zaman zaman yazmaya ara verip ona köpeğine seslenen bir sahip gibi:--Sakin ol! Sakin ol! Kemiğini vereceğim! dediği doğru değil mi ?"

Albert Camus, ölüm cezasının infazını ayinsel bir eyleme benzeterek bunun intikam duygusundan ve kefaret talebinden doğduğunu, determinist açıdan bir insandan intikam almanın bir makineden intikam almak kadar saçma olduğunu belirterek şöyle devam eder: "Toplama kampının, hapishaneden farklı olması kadar, idam cezası da hayattan yoksun kılınmaktan farklıdır. Kuşkusuz o işlenen cinayeti aritmetik olarak ödeten başka bir cinayettir. Ama o ölüme, ölümden de beter manevi acılar doğuran bir örgüt, ve gelecek ölünün de bildiği kurallar ile önceden tasarlama eklemektedir. Demek ki, öldürme ile idam arasında tam bir eşdeğerlilik yoktur. Birçok yasa önceden tasarlanan suçu, salt öfkeyle işlenen suçtan çok daha ağır hükümlere bağlamıştır. Peki ama idam cezası, hiç bir suçlunun en müthiş cinayetinin bile kabına erişemediği önceden tasarlanan suçların en başında geleni değilse nedir? "

Beccaria ve onu destekleyen filozof, yazar ve hukukçuların gayretleriyle ölüm cezasına ilişkin tartışmalar genişledi. 19. yüzyıldan itibaren felsefi, etik ve hukuk alanlarında bu cezaya ilişkin incelemeler yapıldı. Bu ceza 19. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyılın ortalarına kadar yaşam hakkının kutsallığı ve tartışılmaz üstünlüğü çerçevesinde bir çok ülkenin çağdaş ceza kanunlarından çıkartılmış hatta bazı ülkeler anayasalarına ölüm cezasının konulamayacağına ilişkin özel hüküm koymuşlardır. (İtalyan anayasası gibi) Nihayet İnsan hakları ve temel özgürlükleri korumaya dair olan sözleşmeye 28.04.1983 tarihli EK 6. protokol ile ölüm cezası kaldırılmıştır. Türkiye’de de uyum yasaları çerçevesinde ölüm cezası kaldırılmıştır.

ABD’de 31 eyalette ölüm cezası uygulanırken, District of Columbia ve 19 diğer eyalette bu ceza uygulanmamaktadır. İdam cezasını uygulayan ülkeler arasında Çin Halk Cumhuriyeti, İran, Japonya, Suudi Arabistan, Somali, Vietnam, Afganistan, Pakistan bulunmakta.

Cezanın öncelikli ve geçmişe yönelik bir tedbir olduğu ve geçmişe yöneldiği görüşü eski bir görüş olup, bu görüş bireye ait olan intikam duygusunun ve bunu kendine hak görme düşüncesinin devlete geçmesi ve devlet tarafından kullanılmasını içerir. (kefaret ödetme)

Oysa çağdaş ceza hukukunda ceza geleceğe yöneliktir. Ceza uygulandığı birey ve toplum açısından gelecekte beklenen yararlar dolayısıyla öngörülür. Genel önleme amacı çağdaş ceza hukukunda insani bir nitelik taşır. Bu amaç salt bir ibret amacı olarak düşünülürse bu durumda şiddet ve vahşet nitelikli cezalar öngörüp, bu cezaları da alenen infaz etmek gerekir. Oysa çağdaş ceza hukukunda cezanın önleme amacına ulaşması için insani ölçüler içinde uygulanması zorunludur. Çünkü ağır ve şiddete dayalı cezalar günümüz insanını ters yönde etkileyip, suç işleyen kişiyi de mağdur duruma sokabilir.

Ölüm cezası ayrıca cezanın genel önleme amacı açısından da gerekli ve yararlı değildir Ölüm cezası yerine ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası uygulayarak etkin bir infaz sistemi ile hükümlüyü her gün vicdanı ile yüzleştirmek ve bu acılı hesaplaşmayı toplumun izlemesine bırakmak cezanın genel önleme amacına daha uygundur. Becceria bu kanaati şöyle ifade eder : "İdam cezasının kabul ve tatbik edildiği bir millete,her idam yeni bir cürmün işlenmiş olduğunu gösterdiği halde, ömür boyu özgürlüğünden mahrum edilen aynı tek adamın hayatı uzun ve devamlı ibret halindedir." ( Beccaria- a.g.e )  Devam edeceğim


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ümit Kardaş Arşivi