Aris Nalcı
İkinci yüzyılda 'bizler' ne kadar varız?
Masis Kürkçügil TİP İstanbul 2. Sıra 13. sıra milletvekili adayı
Margrit Dikme CHP İstanbul 3. Bölge 23. sıra milletvekili adayı
Foti Benlisoy TİP İstanbul-1.bölge 14. sıra milletvekili adayı
Edip Arslan İstanbul 3. bölgeden 10. sıra milletvekili adayı
George Aslan, Yeşil Sol Parti Mardin 4. sıra milletvekili adayı
Sevan Sıvacıoğlu, AK Parti İstanbul 2. bölge 9. sıra milletvekili adayı
İşte ikinci yüzyıl meclisine seçilebilecek olan adaylar listemiz...
Belki gözümden kaçan vardır.
Umarım vardır.
Geçen hafta yazımı “Seçilmesi muhtemel Cumhurbaşkanı adayına çok iş düşüyor. Madem biz yokuz, ‘helalleşeceği’ kesimlerin haklarının sorumluluğu omuzlarında olacak. Peki Nihal Atsız'ları, Türkeş'leri anan yardımcılarla ne kadar ... Ya da İYİ parti gibi yapılarla...” diye bitirmiştim.
Yukarıdaki listeyi siyaseti yakından takip etmeyenler için bir analiz edecek olursak, Yeşil Sol Parti Mardin Milletvekili adayı George Aslan ve AKP İstanbul milletvekili adayı Dr. Sevan Sıvacıoğlu dışında seçilebilecek bir aday ne yazık ki yok gibi. Keşke olsa.
Garo Paylan'ın bu dönem aday olmaması (veya olamaması) sonrasında Yeşil Sol Parti'den herhangi bir Ermeni milletvekili olmayacak önümüzdeki mecliste.
Önemli bir eksiklik olarak gördüğüm bu konunun üzerinde 'biz'lerin temsiliyeti açısından biraz durmak istiyorum.
TEMSİLİYET MESELESİ
Son dönem çok konuşulan ve sloganlaştırılan “Cumhuriyetin ikinci yüzyılı”nda Ermenilerin meclisteki temsiliyetinin bugüne kadar azınlık politikaları ile eleştirilen AKP tarafından gerçekleştirilecek olması ilginç bir ikilem yaratmakla birlikte, halkların demokratik partisinin bu konudaki eksikliğini seçim sonrasında bir özeleştiri vererek gidereceği kanısındayım.
Umarım beni haksız çıkarmazlar.
Garo Paylan, Selina Doğan ve Markar Esayan milletvekili seçildiğinde ilk kez siyasi olarak da bu geniş toplumun bir parçası hissedebildik kendimizi.
Tabii bahsettiğim orta sınıftır. Yoksa zengin Ermeniler her zaman siyasi ilişkileri para ile satın alabildiler.
Her toplumda olduğu gibi zenginlik devlet ile azınlıklar arasında başka bir ilişki seviyesinde kuruldu. Ama bu temsiliyet de yine toplum temsilcilerinin zenginliğinin satın alabileceği kadar oldu.
Paranız bittiğinde siz ve temsiliyetiniz de bitmiş oldu. Veya paranızın kaynağı öyle bir şekilde devlete bağlandı ki, siz toplumunuzun temsiliyetini servetinizin varlığını koruyacak şekilde yapabildiniz ancak.
BİZ İKİNCİYİ BEKLERKEN
Garo Paylan'ın ikinci dönem milletvekili seçilmesi ile bu durum biraz değişmişti. Öyle ki onun meclis içinde ve dışındaki aktif siyaseti, kendisini artık kimlikler üstü bir yere taşımıştı. Bu yüzden aslında bizler yeni dönemde Paylan'ı HDP içinde siyasetine devam ederken 'Ermeni' kotasından bir başka vekilin aday gösterilmesini bekliyorduk.
Eldekinden de olduk.
İkinci yüzyılın meclisinin tek Ermeni milletvekili büyük ihtimalle AKP'den olacak. Ne ironiktir ki büyük bir ihtimalle yine muhalefette kalacak.
Ezilen ve temsilcisi olmayanların haklarını bu Cumhurbaşkanı ve ekibi savunacak.
Madem mecliste yokuz, temsilcimiz Cumhurbaşkanıdır değil mi?
‘Helalleşmek’ bu demek aynı zamanda. Bir yandan helalleşerek diğer yandan bizleri görmezden gelemezsiniz.
Kılıçdaroğlu'nun 2011 yılında azınlık vakıflarının mal edinme hakları ve yöneticilerini belirlemeleri konusunun da içerisinde yer aldığı 'vakıflar kanunu' değişikliğine karşı Anayasa Mahkemesi'ne başvuruda bulunanlardan biri olduğunu göz önünde bulundurursak, yolumuz uzun. Hani ancak 9 sene sonra 2022 Aralığında yapabildiğimiz azınlık vakıfları seçimlerinin bugüne kadar yapılamamasında tuzu olanlardan. (Kaynak: AYM sitesinde karar metni)
Yeni yüzyıl cumhuriyetinin ittifakının parçalı yapısı ve halklara siyaseten uzaklığı beni kaygılandırıyor. Belediye başkanı iken Ermeni mezarlıkları ile Müslüman mezarlıkları arasındaki 0.69 metrekarelik farkı kaldırmak için yönetmelik değiştirecek zamanı olmayanların, yeni yüzyılda devletin bozulan yapısını düzeltmekten kafasını kaldırıp bizim sorunlarımıza vakit ayırabileceğini düşünmek biraz naiflik olacak sanırım.
Umarım yanılıyorumdur.
Tabii ki Türkiye'nin koca koca sorunları önümüzde dururken ben mezarlık yönetmeliğine takılmayacağım. Ama şunu da belirtmek gerek. Bir mikro politika olarak, mezarlık yönetmeliğini bile değiştirmekten çekinenler Türkiye'nin daha büyük sorunlarına nasıl el atacaklar. Her şey detaylarda saklı. Kendi küçük olabilir ama anlamı büyüktür. İktidarın sorunlara bakış açısını gösterir.
Elbette şu andaki vesayetten kurtulacağız. Elbet daha güzel günleri hep birlikte hak ediyoruz. Ama bu güzel günlere giderken geride kimseyi bırakmamalıyız. Dağıtarak ve bölerek değil toplayarak ve toparlanarak ilerlemeliyiz diye düşünüyorum.
1908'de meşrutiyet ilanına ne kadar sevinmişlerdi Ermeniler. Kendi aralarında siyasi partilerinde Türklere güvenenler ve güvenmeyenler ne hararetli tartışmalara girmişlerdi. Ellerinde Ermenice yazılı pankartlarla “Osmanlı'da Ermeniler de meşrutiyeti sevinçle karşıladı” diye bugün anlatılırken ardından gelen soykırımı da unutmamak gerekir.
Birinci yüzyılın bize bıraktığı bu dersi ikinci yüzyıla girerken yapmamak için elinden geleni yapmalıdır bu siyasetçiler.
Garo'nun mecliste dediği şu cümleler ikinci yüzyıl meclisinin kulağına küpe olsa keşke:
"Zannettik ki Abdülhamit gittiğinde bu ülkeye demokrasi gelecek. Öyle olmadı. Beteri geldi. Şimdi de zannediyoruz ki Erdoğan gidince demokrasi gelecek. Bu bizim mücadelemize bağlı."
Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.