Koray Düzgören
İktidara verilen son görev: Kürtleri hem içerde hem dışarda ezmek!
Son günlerde iktidarın çaresizliğini ve şaşkınlığını tartışıyoruz.
‘Sözde’ reform söylemlerinin boşa çıkması üzerine neler olabileceğini, iktidarın hangi adımları atabileceğini konuşuyoruz.
80 yıldır ülkenin üzerine çöken askeri-bürokratik vesayetle savaşarak vatandaşı devlet zulmünden kurtaracağı sözünü veren ve bu sayede iktidar olan AKP’nin, kısa bir süre sonra bu vesayete teslim olduğunu gördük.
AKP iktidarı şimdi devletin uzantısı MHP ile koalisyon ortağı olarak teslim olduğu vesayet çarkının elinde bir zulüm aracı gibi çalışıyor.
İçerde, özellikle 2015’te ‘Çözüm Süreci’nin sonlandırılmasıyla devreye sokulan savaş konsepti yavaşlamadan sürüyor.
Barış Süreci’nin 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı’ndan sonra iktidar tarafından sonlandırılmasıyla başlayan dönem, yakın tarihimizin belki de en kanlı, en karanlık sayfaları olarak kayda geçecek.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 23 Temmuz 2020 tarihinde açıkladığı ‘Barış ve Çözüm Süreci Sonrası Silahlı Çatışmaların Başlamasının Beşinci Yılı Değerlendirmesi’ raporuna göre, ‘Çözüm Süreci’ fiilen sona erdirildikten sonra, Temmuz 2015’ten Temmuz 2020’ye kadar süren çatışmalı ortamda, 5 bin 365 kişi yaşamını yitirdi, 7 bin 986 kişi de yaralandı.
Bu dönemde, MGK’da oluşturulan ‘Kürtleri Çökertme Planı’ uyarınca Kürtlere, Kürt siyasi hareketinin değişik bileşenleri ve destekçilerine yönelik büyük baskı ve sindirme operasyonları yürütüldü ve halen devam ediyor.
SINIRLARIN ÖTESİNDE YARIM KALAN BİR İŞİ TAMAMLAMAK
Son reform fiyaskosundan sonra Kürt siyasi hareketi, sivil toplumu ve kuruluşları ile destekçisi bileşenleri üzerindeki devlet terörünün adeta günlük bir rutin olarak yoğunlaştığını görüyoruz.
Binlerce masum insanın uyduruk davalarda astronomik cezalarla mahkum edilmesine de devam ediliyor.
Dışarda da hedef yine Kürtler ve amaç, sınırların ötesindeki Kürtlere yönelik sindirme ve mümkünse ezme işine devam etmek.
Bu nedenle bir süredir başta Erdoğan olmak üzere devletin değişik ağızları ve medyadaki elemanları, "Suriye’de yarım kalan işi tamamlamak" misyonundan söz ediyor.
Dışarda bir yandan PKK ile savaş çerçevesinde Kuzey Irak'taki örgüt hedeflerine yönelik operasyonlar 24 Temmuz 2015’ten bu yana devam ediyor.
İktidar, Suriye’de de geçtiğimiz yıllarda bir Kürt koridorunu önleme bahanesiyle, sınırların ötesindeki Kürtlerin kazanımlarını yok etmeye yönelik üç büyük sınır ötesi operasyon gerçekleştirdi.
Güneyde Cerebulus-El Bab bölgesi, Güney Batı’da Afrin ve son olarak da Kuzey Doğu’da Serêkaniyê (Resulayn) ile Tel Abyad (Grê Spî) arasında kalan coğrafya işgal edildi.
Ama ‘Terör koridoru’ diyerek hedef aldıkları yerler yok edilemedi. Kürtler ve bileşenlerinin oluşturduğu SDG (Suriye Demokratik Güçleri), iddia edildiği gibi sınırların yüzlerce kilometre ötesine sürülemedi.
Rusların yaktığı yeşil ışıkla işgal ettiği Afrin, daha sonra da Trump’ın yol vermesiyle ele geçirilen Serakaniye-TelAbyad cebi dışında geriletilemedi.
Kuzey ve Kuzey Doğu Suriye’deki özerk yönetim geçen zaman içinde daha da güçlendi ve uluslararası meşruiyet anlamında çok büyük hamleler yaptı.
Ama belirsizlik hala devam ediyor ve şimdi gözler yeni Biden yönetiminin iktidarı resmen devralacağı 20 Ocak ve sonrasına çevrilmiş durumda.
Bu arada iktidarın Libya, Doğu Akdeniz, Azerbaycan-Dağlık Karabağ derken giriştiği diğer fütuhat-etkinlik maceralarından istediği sonucu elde edemeyip masa dışı kaldığı da bir gerçek.
PKK’NİN DENETLEDİĞİ ALANLARA BİR KARA HAREKATI MI?
İşte, ‘Suriye’de yarım kalan işi tamamlamak’ lafı tam da bu başarısızlıkların ortaya çıktığı sıralarda seslendirilmeye başlandı.
Saray'ın televizyonlarda devletin ağzıyla konuşan tartışmacılar Türkiye’nin artık Suriye’de ‘yarım kalan bir işi’ mutlaka tamamlanması gerektiği üzerinde konuşmaya başladılar.
Devlete ve iktidara göre Kürtler; o coğrafyada bırakılamaz herhangi bir yapılanma kurmalarına izin verilemez.
Erdoğan da yaptığı açıklamalarla bu koroya destek verdi. Ne pahasına olursa olsun Irak’ta ve Suriye’de sınırların ötesindeki terör yapılarını yok edeceklerini açıkladı.
Hatta birkaç gün önce yapılan MGK toplantısı sonrasında yayınlanan bildiride, "Suriye'deki terör örgütlerinin uluslararası ortamdaki değişimlerden yararlanma çabalarının ele alındığı" belirtilerek "Türkiye'nin güney sınırında bir terör koridoruna kesinlikle müsaade edilmeyeceği" vurgulandı.
Aslında hem Suriye’nin hem de Irak’ın kuzeyinde durum çok gergin ve Ankara’nın hedefi sadece başta Kobani ve Minbiç olmak üzere Kuzey Suriye’deki Kürt bölgeleri değil.
TSK’nın Güney Kürdistan’da da PKK’nin üslendiği ve denetlediği Kandil ve çevresindeki alanlara KDP Peşmergeleri ile birlikte bir harekât düzenleyeceğinden söz ediliyor.
Bu amaçla uzun bir süredir Erbil yönetiminin bazı peşmerge birliklerini Kandil çevresinde konuşlandırdıkları biliniyor. Türkiye ve Güney Kürdistan’daki birçok parti ve kuruluş iktidarın planladığı böyle bir çatışmayı engelleyebilmek amacıyla aylardır uğraşıyor.
Ve son olarak, yine Ankara’nın hatta daha derinde Washington’un içinde olduğu bir Bağdat-Erbil organizasyonu ile Ezidilerin yurdu olan Şengal ve çevresindeki bölgeye bir harekatın heran beklendiği söyleniyor.
Şengal’in, Kuzey Irak’tan Kuzey Suriye’ye, Rojava’ya geçiş yolunda önemli bir kavşak olduğu için Ankara’nın da hedefi olduğu malum.
Bölgedeki bu son gelişmeler başka bir yazının konusu olacak kadar önemli.
Görüldüğü gibi şimdi gelinen noktada yine Kürtler hedefte.
Şimdiye kadar her işi eline bulaştıran, sorunları yönetemeyerek ülkeyi bir yıkıntıya çeviren bu devlet koalisyonu, durumunu kurtarabilmek amacıyla ‘yarım kalan bir işi’ bitirmenin peşinde.
Belki de bu sefer kapsamlı bir operasyonla, hem içerde hem de sınırların ötesinde Kürtleri iyice ezeceğini zanneden devleti oluşturan güçlerin, AKP-MHP Koalisyonu’na vereceği son görev bu olacak.