Ali Duran Topuz
İktidarı enkazdan çıkarma vergisi
Ne kadar yüce gönüllüler değil mi? Milyar milyar veriyorlar, çünkü mevzubahis halk olunca paranın ne önemi var mühim olan yurttaşlık, kardeşlik, komşuluk icabında! Hele ki deprem olursa elde avuçta ne varsa yurttaşındır birader. İşte öyle yüce gönüllüler ki, Haluk Levent’i bile televizyona bağlayamayacak kadar kuyruk varmış yardım yarışında! Dile kolay, 115.1 milyar TL “bağış” toplandı.
Daha uzatmayayım zevzekliğe girmesin: Tabii ki ortada ne bağış var, ne gönüllülük var, ne yurttaşlık bilinci, ne komşu sevgisi ne de kardeşlik acısı var. Ortada bir “ortaoyunu” var, sahnelenen asıl oyunu gizleyen bir sahte oyun.
GÖNÜLLÜ OLAN 10 GÜN BEKLEMEZ!
Ortada bağış yok dedik, oradan başlayalım:
Bağış, bir sebeple ya da sebepsiz ama tamamen isteyerek, vermenize yol açan sebebin ortadan kalkması ya da işte verdiğiniz kişi ya da kişilerin bir derdinin, bir acısının, bir sıkıntısının ortadan kalkması için yapılır, olur. En önemli yanı gönüllülüktür. Merkez Bankası dahil (ki oraya geleceğiz) bunlardan biri gönüllü olsaydı kesenin ağzını açmak için 10 gün mü beklerdi?
Bizim küçücük köyümüz, benim doğduğum Evrencik köyü, birinci günden başlayarak kimi para verdi, kimi doğrudan ihtiyaç eşyasını aldı, kendi ölçeğinde bir yardım aracı hazırladı, depremzedelere ulaştırmak için yola çıktı. Bunlar gönüllü olsalar, bugüne kadar sahaya çok paraları eşyaları ulaşırdı, ufacık bir köyün insanlarının yaptığını bu koca koca kuruluşlar ve iktidarın gölgesi altında kahkahalar atıp milletin bankasına koyacakları paraları sayan kodamanlar mı yapamayacak? Yapamazlar tabii çünkü onlar kendi kendilerinin patronu değiller.
NE ÖZERK, NE ÖZEL
Kamu kurumu olanların “özerk”liği palavra, olmayanların, Cengiz filan gibi “özel şirket” olanların da hem” özel”liği kısmen yalan hem de şirketliklerinin görünmeyen bir yanı var. “Özel şirket” evet ama o kadar da “özel” değil bunlar: Durmadan kamu işleri alan, bütün gelirlerini kamudan elde eden ve kamu yöneticilerinin bir dediğini iki etmeyen bir “özellik” bu. “Kamu özel ortaklığı” denilen sahtekarca formülün en sahtekarca tezahürü: Esasen kamu yönetiminin başı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın yönettiği şirketler bunlar. Tıpkı Merkez Bankası gibi, tıpkı Ziraat Bankası gibi, tıpkı Halk Bankası gibi… tıpkı “yürütme” gibi, tıpkı yasama gibi, tıpkı yargı gibi. Hepsinin yöneticisi Erdoğan olduğu için, sadece Erdoğan’ın dediği zaman bağış yapabilirler, demezse yapmazlar. Cengiz’in Ahbap’a yaptığı bağış bile bu şekilde olabilir, başka türlü olamaz.
Merkez Bankası’nın özerkliği Erdoğan’a karşı değil, kamuya, halka karşı özerkliktir sadece, Cengiz’in “özel sektör şirketi” oluşu sadece halka karşı özelliktir, kağıt üzerinde de, fiilen de, madden de manevi olarak da o Erdoğan’a tabi bir şirkettir, dediğini yapabilir, demediğini yapamaz. Diyeceksiniz ki, sermaye öyle Erdoğan filan dinlemez, diyeceğim ki tabii ki haklısınız, fakat kazandığı sürece bal gibi dinler.
ANLADIK BİZ ONU, MERKEZ!
Gelelim Merkez Bankası’na: Bazı kişiler, “sağ cepten alıp sol cebe koyma” dediler Merkez Bankası bağışı için. Keza bu fikre Ziraat, Vakıf ve Halk bankalarını da ekleyebiliriz. Öyle ya Ziraat Bankası, orada on binlerce çiftçi hanesi zor duruma düşmüş, tarlayı tapanı sürecek bakacak insan kalmamış, hayvanlar insanlarla beraber ya ölmüş ya da aç susuz kalmış, gerçek görevi gereği sahaya koşup o insanların yükünü hafifletmekle görevli zaten; keza Halk Bankası da esnaf için aynı şekilde görevli. Koşup görevlerini yapacaklarına “bağış” yoluna girmelerinin sebebi ne? İşte sağ cepten sol cebe teorisinin çöktüğü yer de burası: İktidarın sağ cebinden sol cebine girmiyor para, devletin sağ cebinden sol cebine de girmiyor. Cengiz’in, öte berinin sağ cebinden sol cebine de girmiyor. Tiyatronun sebebi böyle basit bir aldatmaca değil, yani sadece bir gösteriden ibaret değil bu bağışlama sahnesi. Erdoğan’ın arzusuyla kuruldu dedik, şunu belirterek devam edelim: Erdoğan’ın arzusuyla talimatı aynı şeydir; hem kamu kurumları hem devlet birimleri hem de özelgüzel sektör başarısını buna borçludur. İşte bu talimatla “servet transferi” temsili izledik.
İKTİDARI KORUMA DEPREM VERGİSİ
Toplanan paranın gideceği yer arasında deprem bölgeleri var elbette ama ne ilk olarak oraya gidecek ne de orada depremzedeye bir yardımı olacak, toplanan para öncelikle iktidarı seçim köprüsünden geçirmeyi hedefleyecek. Yani enkaz altındaki depremzedeye “yardım” değil, enkazı yaratan siyasi depremzedeye yardım asıl amaç; daha açık söylersek, Erdoğan’ın talimatıyla ve elbette Erdoğan depremin siyasi enkazının altında kalmasın diye oluşturulmuş bir iktidarda kalma fonudur bu; ya da daha resmi bir şey söylememiz şartsa, iktidarı koruma amaçlı kamu-özel sektör ortaklığına salınmış reislik rejimine özel deprem vergisidir bu.
İktidarın ortakları müteahhitler, bürokratik heyet ve siyaset zümresinden oluşan oligarşi, seçimin ertelenmesi güçlüğüne de düşünerek, “bağış” adı ve gösterisi altında iktidarın iktidar kalması için buluşup güçlerini birleştirdi. Kimin ne vereceğinin de kuruşu kuruşuna Erdoğan tarafından belirlenmiş olması gerekir, yoksa Merkez kendisini hakikaten özel, Zirat kendisini hakikaten kamu bankası, Cengiz de kendisini hakikaten “özel sektör” zannedebilir, maazallah!
"İşte bu yüzden, bağış atmosferine; felaket sonrası acı dolu bir topluluğun dayanışma ayininde olması gereken ağır başlılık değil, iktidarı güçlendirerek kazançlarını artırmaya yeminli oligark figürlerinin şehvetli heyecanı hakimdi." Heyecan çoktu, reis demiş onlar para saçıyor, bu bile heyecanlı tabii ama bunlar “vermek”le değil, “almak”la heyecanlanan kişiler. Şehvet de oradan geliyor ya zaten: O kadar yıkıntı varken, enkazı kaldırma ve yeni inşaat yapma işleri verilenin kat kat üstünü geri getirir, zaten Cengiz’in mesela yaptığı “bağış” bir köprüden ya da tünelden hamuduyla yuttuğu devede kulak bile etmez.
Toplanan para çok ama, bağış olamayacak kadar çok. Çünkü bağış değil vergi. İktidarı enkazdan çıkarma vergisi. Halk? O her seferinde enkazdan çıkarılabiliyor zaten, ister ölü ister diri. Ama böyle iktidar, böyle tatlı kâr bulamaz bir daha; katılımın çokluğu bundandı, halk sevgisi olsa Maraş’ta, Hatay’da, Adıyaman’da görürdük bunları. Hepsini ekranda gördük sadece, paranın aktığı yerde.
NOTLAR:
1. Merkez Bankası'nın durumu ve kamu bankalarının durumu hakkında, Eser (Karakaş) hocanın artıgerçek’teki yazısına bakınız lütfen. Eser hoca, iktidarın erkenden ek bütçe istememek için bu yola gittiğini söylüyor ki katılmamak imkansız. Eser hocanın en önemli hatırlatması isi Ziraat-Halk-Vakıf bankalarının asıl görevlerini bir yana bırakıp bağış kumpanyasında sahne almalarının hayret verici yanlışlığı.
2.Merkez Bankası hakkında açık kaynaklar arasında daha iyi bir metin bulma şansı yok, çünkü işin pirlerinden Mahfi Eğilmez kaleme almış, kaçırmayın derim:
3. Haluk Levent, canlı yayına bağlanamadığına üzülmüş. Zaten, “O parayı nasıl yönetecek” diye hedef gösterildiğinden beri korkuyor bütün insanlar gibi. Korkmasın diyemem. Fakat Haluk Levent’in bağlanamaması, ne kendisinin ne de telekomünikasyonun ne de TV yöneticilerinin kusuru ya da eksikliği, sadece Haluk Levent iktidar oligark heyetlerinden birinde değil, orada olmayanın davetli olmadığı bir buluşma o. Sanatçıya da ihtiyaçları yok. Para toplama sanatı dahil.
4-.Kampanyanın adı “Türkiye Tek Yürek” imiş. Enkaz altında kalanlar bir yürek, üstünde tepinenler bir yürek dersek, söz anlamına kavuşur. Yaptıkları enkaz üstünde tepinmek çünkü.
5-.Aslında yapılması gereken şey gerçekten vergi toplamak. Evet, en zenginden başlayıp servet ve felaket vergisi. O zaman zaten Merkez Bankası, kamu bankaları “veren” değil “alan” olur; olması gerekir. Merkez’in “bağışçı” olma sebebi de bu, iktidarı kurtarmak için gerekli parayı verecek ki hafriyat inşaat işleri filan sürebilsin.
6- Uğur Gürses şunları yazmıştı dün gece:
“Saat 1.15 itibariyle 114.7 milyar bağış toplanmış. Bunun 89 milyar TL'si kamu kurumu, kamu çoğunluk hisseli şirket, kamu bankalarından.”
“Kamu kurum ve bankalarının Hazine kesesinden bağış yapmaları tuhaf değil mi? Aralık ayında Hazine'den 20'şer milyar, toplam 60 milyar TL sermaye konan kamu bankaları, 7, 12 ve 20 milyar TL, toplam 39 milyar TL bağış yapıyor. Bütçeden yapılmasının ne sakıncası var?”
Gürses’in işaret ettiği şey, dün geceki “ayin”in asıl hedefinin yıkıma uğrayan halkın derdine derman olmak değil, iktidarın planlarına payanda bulmak olduğudur. “Halkın parası”nı halka bağışlamak bağış değildir, kamu kaynaklarını iktidarın hizmetine sunmak yani yine bir tür servet transferi yapmaktır.