Bilmez Hocadan Tarih Tersleri
İlk anayasa ve ilk revizyonlar (1909-1918)
Osmanlı-Türkiye Anayasalar Tarihi’ndeki ilk revizyonun detaylarına girmeden önce, küçük bir kavramsal açıklığa ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. “Anayasa değişikliği” veya “Anayasal değişim” denilince hem “mevcut anayasanın yerine yenisinin konulması” hem de “mevcut anayasanın içeriğinde değişiklikler yapılması” olarak anlaşılabiliyor. Bu iki farklı olguyu birbirinden ayırmak, yani sadece doğru anlaşılmak adına ikincisi için “Anayasal revizyon” veya “Anayasada revizyon” kavramını tercih ediyorum. Anayasal revizyon, anayasanın belli maddelerinin değiştirilmesini veya metinden çıkarılmasını ve bazı maddelerde değişiklikler yapılmasını kapsayabilmektedir. Anayasa değişikliği kavramını ise mevcut anayasanın yerine yenisinin konulması anlamında kullanıyorum ki Osmanlı-Türkiye tarihinde ilk anayasa olan 1876 Anayasasından günümüze dört kez anayasa değişikliği gerçekleştiğini söylersem, doğru anlaşılma ve açıklık amacı taşıyan bu tercihle ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır: 1921, 1924, 1961 ve 1982.
Bu arada 1921 Anayasasının gerçekten 1876 Anayasasının yerine mi getirildiği yoksa burada bir müphemlik veya çoğulluk mu söz konusu olduğu ayrı bir tartışma konusudur.
Bu yazının konusu, “anayasal revizyon tarihi”nin ilk aşamasını oluşturan 1909-1918 yılları arasında, ilk anayasa kabul edilen Kanun-ı Esasi’de, yani 1876 Anayasasında gerçekleştirilen revizyonlardır.
Bu nedenle, kavramsal açıklığa bir boyut daha eklemek gerekiyor: Dönem metinlerinde olduğu gibi yakın zamanlara kadar literatürde de karşımıza çıkan değişiklik ve revizyon kavramlarının Osmanlı muadillerini bilmek, konuyu anlamak için büyük önem arz ediyor: Öncelikle bazıları bugün de kullanılan tadil (etmek), muaddel ve tagyir/tağyir (etmek) kavramlarının -muadili olduğu değişiklik yapmak, değiştirmek veya değişim kavramları gibi- hem anayasa değişikliği hem de anayasal revizyon anlamına gelmediğini, burada kullandığım anlamıyla, revizyon manasına geldiğini belirtmek gerekiyor.
REVİZYONUN ANAYASAL ÇERÇEVESİ
Anayasalarda gerçekleştirilecek muhtemel revizyonların hukuki çerçevesini belirleyen mevcut anayasadaki madde(ler), literatürde anayasal revizyon ele alınırken genelde ihmal edilen bir meseledir.
1876 anayasası söz konusu olduğunda, anayasal revizyonla ilgili hukuki çerçevenin, yani değişiklik şartlarının 116. Maddede çizildiğini öncelikle belirtmemiz gerekiyor. Nihai olarak 23 Aralık 1876 tarihinde ilan edilerek yürürlüğe giren anayasanın, hazırlık sürecinde gündeme gelen tasarı metinlerdeki revizyon koşullarını bir yana bırakarak, anayasa metninde yer alan, konuyla ilgili 116. Maddeyi kısaca şöyle özetleyebiliriz: Revizyon için, Heyet-i Vükela (bakanlar kurulu), Meclis-i Mebusan veya Meclis-i Ayan teklif verebiliyor. Teklif nereden gelirsen gelsin, öncelikle Meclis-i Mebusan’da en az üçte ikilik çoğunlukla kabul edilmesi, sonrasında Meclis-i Ayan’da yine en az üçte ikilik çoğunlukla tasdik edilmesi ve nihayetinde padişahın onaylaması (iradesi) ile yürürlüğe girmesi mümkün olabiliyor. Doğal olarak, revizyon teklifinin verildiği tarihten müzakerelerin bitimine ve padişahın iradesine kadarki süreçte söz konusu madde yürürlükte kalmakta, yani revizyon yürürlüğe girene kadar eski versiyon geçerli kalmaktadır.
REVİZYONLARIN TARİHLERİ MESELESİ
Anayasal revizyon sürecinin uzun ve karmaşık sürecinden dolayı literatürde karşımıza çıkan tarihlerle ilgili olgusal bilgi karışıklığı, 1876 Anayasası revizyonlarının kesin tarihleri konusunda da çok çelişkili bilgilerle karşılaşmamıza yol açabilmektedir. Örneğin 1912 yılında gündeme gelerek Mebusan Meclisinden geçen anayasa revizyonunun Ayan Meclisi ve Padişah tarafından onay süreci, (birçok nedenden dolayı) ancak 1914 yılında tamamlanabilmiştir. Nitekim, esasen 1912 ‘de meclisten geçen bu revizyona, bu nedenle “1914 revizyonu” demekteyiz.
Gerekli açıklamalar yapılmadığı için veya özensizlikten dolayı, aynı revizyon girişimi için farklı tarihler verilebildiği gibi, Hicri ve Rumi takvimlerin Miladi takvime çevrilmesi konusundaki hatalar veya özensizlikler de bu karmaşada rol oynamaktadır. Hazırlamakta olduğum akademik makalede bunlara daha detaylı yer vereceğim, ancak bu yazıda kısaca şunu söylemek isterim: Aşağıda teker teker ele alacağım, 1876 Anayasasıyla ilgili yedi ayrı revizyonun her biri hakkında yapılmış çalışmalarda ve yayınlanmış belgelerde verilen tarihler, yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı, karmaşaya yol açmaktan başka bir işe yaramamaktadır.
REVİZYONLARIN SAYISI
Uzun süre literatürde yer alan, 1876 Anayasası revizyonlarının sayısıyla ilgili çelişkili (genelde eksik ve bazen yanlış) bilgiler, ilk olarak değerli Mete Tunçay hocamızın bundan 46 yıl önce, 1978 yılında “1293 Kanun-u Esasinin Son Tadilleri” başlığıyla yayınladığı kısa bir makale aracılığıyla ortaya konulmuştu. Daha önce 1909, 1914 ve 1915 revizyonlarıyla ilgili mevcut olan sınırlı (ve olgusal düzeyde oldukça kaotik) bilgi birikimini ve Türkiye akademyasının bu konudaki sorunlarını kısaca özetleyen Mete hocamız, 1916 yılında üç ve 1918 yılında gerçekleştiriliş bir revizyonu da titiz bir çalışma sonucunda literatüre kazandırmıştır.
Ancak o günden bugüne söz konusu olgusal bilgi karmaşasının giderilmiş olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü son yıllara kadar bu konuda kaleme alınmış çalışmaların çoğunda, maalesef benzer sorunlarla karşılaşmak hâlâ mümkündür. Elbette bunları burada teker teker ele almak imkan dahilinde değildir.
Öte yandan, 1876 Anayasasında 1909-1918 yılları arasında revize edilmiş maddeler ve yürürlüğe giriş tarihlerini belirten genel bir tablo var olan karmaşıklığın giderilmesinde faydalı olacaktır.
Yürürlüğe Giriş Tarihlerine Göre Revizyonlar, 1909-1918 (Genel Tablo)
Sonuç olarak, 1878 yılından itibaren rafa kaldırılmış olsa da kesintisiz olarak 1921 yılına kadar yürürlükte olan 1876 Anayasasında, II. Meşrutiyet öncesi 33 yıllık süre (1876-1909) içerisinde hiçbir değişiklik yapılmazken, II. Meşrutiyet sonrası on yıllık süre (1908-1918) içerisinde yedi kez revizyon gerçekleşmiştir.
Bazıları birkaç kez yeniden değiştirilmek üzere, toplam 25 madde revize edilmiştir: 3, 6, 7 (4 kez), 10, 12, 27, 28, 29, 30, 35 (2 kez), 36, 38, 43 (3 kez), 44, 53, 54, 69, 72, 76, 76, 77, 80, 102, 113 ve 118.
Görüldüğü üzere, 7. Madde dört kez, 43. Madde üç kez ve 35. Madde iki kez değiştirilmiştir.
Bu arada, farklı tarihlerde üç madde (35, 73 ve eski 119) metinden çıkarılırken, büyük revizyon gerçekleştirilen 1909 yılında üç yeni madde eklenmiştir.
REVİZYONLARIN İÇERİĞİ: DEVRİM NİTELİĞİNDE REVİZYONLAR VE MİNİMAL DOKUNUŞLAR
1876 Anayasası revizyonları söz konusu olduğunda, yedi revizyondan açık ara en önemli olan 1909 yılında gerçekleşen ilkidir. Devrim sonrasında ve özellikle 31 Mart Vakası akabinde gücünü artıran İttihatçıların meclisteki ezici çoğunlukları sayesinde başlattıkları revizyon girişimi, uzun bir onay sürecinden sonra, 21 Ağustos 1909 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu revizyon aracılığıyla (padişaha yargısız infaz niteliğinde sürgün hakkı veren meşhur 113. Madde dahil olmak üzere) 21 madde revize edilmiştir. Ayrıca, 119. madde anayasadan çıkarılmış (“tayyolunmuş”) ve üç yeni madde eklenmiştir. İlan edildiğinde 119 maddeden oluşan 1876 Anayasası, bir maddenin çıkarılması ve üç madde eklenmesi sonucunda 1909 yılından itibaren 121 maddelik versiyonuna kavuşmuştur.
Yapılan değişiklikler sonucunda padişahın mutlak veto yetkisi kısıtlanmış ve ilk olarak (kısmen de olsa) “kuvvetler ayrılığı” ilkesi benimsenmiştir. Literatürde “parlamenter rejime geçiş” yönünde bir adım olarak görülen bu revizyon sırasında, yukarıda da belirtiğim üzere, padişahın sürgün yetkisi elinden alınırken, aynı zamanda fesih yetkisi de ortadan kaldırılmıştır. Bakanlar için hem kolektif hem de bireysel sorumluluk getiren bu revizyon, aynı zamanda basın üzerindeki sansürün kaldırılması gibi özellikleriyle hak ve özgürlüklerin genişletilmesi yönünde de önemli bir adım olmuştur.
1909 revizyonu, niceliksel ve niteliksel anlamda çok büyüktür.
Bu tarihteki değişiklilerden itibaren aldığı hal sebebiyle 1876 Anayasasının, literatürde bazen “1909 Anayasası” olarak anıldığını görmekteyiz.
Yukarıda içeriğini özetlediğim devrim niteliğinde bu revizyon, birçok araştırmacıya göre gerçek anlamda anayasal rejime geçişin ilk adımı olmuştur. Bu değişiklikleri gören biri doğal olarak ülkede hak ve özgürlüklerin yerleşmesi yönünde adımlar atıldığını düşünecektir. Fakat pratiğe (uygulamaya) bakıldığında, tam tersine, önceki istibdat dönemini aratamayacak bir baskı ve diktatörlük döneminin başladığını görmekteyiz.
Daha önce birkaç kez dile getirdiğim üzere, buradan çıkarılacak ders, anayasal revizyonlar ve hatta yeni anayasa kadar uygulamanın da önemli olduğudur. 1909 revizyonu bağlamında bunu detaylı ele almak isterdim, ama bu yazı kapsamında maalesef bu mümkün değil. Ancak şunu söyleyerek bitireyim: Bu revizyon sonucunda İttihatçıların önderliğindeki hükümetin ve meclisin Sarayın baskısından kurtulduğu doğrudur, ancak bu sayede halk için baskıdan kurtulma yönünde bir değişimin söz konusu olduğunu söylemek mümkün değildir. Baskı yapan güç merkezi, araçları ve yöntemler değişmiş olabilir, ama değişmeyen şey otoriter rejimin ve halk üzerinde baskının (farklı bir simayla) bekasıdır.
1909 sonrasında gündeme gelen revizyonların hepsi, çok daha az sayıda maddeyle ilgili olup siyasi hayatta aynı oranda radikal değişime yol açmamıştır. Bu arada bazı revizyonlar nedeniyle saraya karşı elde edilmiş “1909 kazanımları” kaybedilmiştir: 1914 ve 1915 yıllarında gerçekleşen 7. ve 35. Madde revizyonları sonucunda padişahın meclisi feshetme yetkisi geri gelmiştir.
İkisi aynı gün olmak üzere 1916 yılında gerçekleştirilen üç değişiklikten 76. Maddenin revizyonunu kapsayan birincisi (9 Mart 1916) milletvekillerine yapılacak ödeneklerle ilgilidir. Aynı gün gerçekleştirilen 7. Madde revizyonu ve 35. Madde iptali ise padişahın meclis karşısındaki yetkilerini artırması nedeniyle daha kapsamlıdır.
1916 yılının üçüncü ve son revizyonunda (9 Mart 1916) ise milletvekillerinin kendi vilayetlerinden aday olabilmeleri koşulu değiştirilerek, bir kişinin üç seçim çevresinde adaylığı mümkün kılınmıştır.
Son olarak 21 Mart 1918 tarihinde gerçekleştirilen revizyon sonucunda, daha önce genel seçimlerin dört yılda bir yapılmasını ve milletvekillerinin tekrar aday olmasını düzenleyen 69. Maddede değişikliğe gidilerek, olağanüstü durumlarda sürenin uzatılması için olanak sağlanmıştır: Buna göre, Meclis döneminin son yılı seferberlik gerektiren savaş koşullarına denk gelirse üye tam sayısının en az üçte ikisinin katılımı ve tam sayının mutlak çoğunluğunun sağlanması koşuluyla Mebusan ve Ayan Meclisleri meclis dönemini uzatabilecektir.
KISSADAN HİSSE
Uygulamayla ilgili sorunları şimdilik bir yana bırakacak olursak, yeni anayasayı her derde deva olarak görenler için şu hatırlatmaları yapmak zaruridir. Öncelikle, anayasalar tarihinde revizyonların hem rolü ve öneminin bilinmesi hem de tartışmalarda muhakkak dikkate alınması gerekmektedir.
Sonuç olarak, bazen mevcut anayasa metninde birkaç maddenin revizyonuyla hükümeti sistemi ve hatta rejim değişikliğinin mümkün olduğunun en iyi kanıtlarından biri, 1909 revizyonu olmuştur. 1876 Anayasasında 1909 sonrasında yapılan revizyonlar ise ilk revizyon kadar önemli olmasa da bazı kazanımların geri alınabileceğini göstermesi açısından ilginçtir.
Bitirirken, tek bir maddenin revizyonuyla çok daha önemli bir değişimin gerçekleşebileceğinin örneği olarak, 29 Ekim 1923 tarihinde anayasada yapılan revizyonu - “1921 Anayasasının revizyonları tarihi” başlığıyla - gelecek haftaki yazımda ele alacağımı belirtmek isterim.
Bülent Bilmez kimdir?
Lisans eğitimini ODTÜ Ekonomi bölümünde, doktorasını Berlin Humboldt Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Bülent Bilmez, 2005 yılından beri İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. 30 yıla yakın hocalık sürecinde, daha önce Almanya’da (Berlin Freie Universitaet), Arnavutluk’ta (Elbasan Alexander Xhuvani Üniversitesi), Kosova’da (Prishtina Üniversitesi Yaz Okulları) ve Türkiye’de değişik üniversitelerde dersler verdi. Bir dönem Tarih Vakfı Başkanı olarak görev yapan Bilmez’in araştırma ve ders konuları şunlar: Modernleşme/(az)gelişme, emperyalizm ve küreselleşme teorileri; son dönem Osmanlı modernleşme süreci ve bu bağlamda modern kolektif kimlik inşa süreçleri ve modern Balkan (özellikle Arnavut/luk) tarihi ile Türkiye Cumhuriyeti tarihi; Türkiye’de azınlıklar ve bu bağlamda sözlü tarih, kolektif bellek ve geçmişle yüzleşme.