İnce değişim değil güç istiyor

İnce belli ki, Erdoğan karşısında kazanmanın yolunun Erdoğan gibi olmaktan geçtiğini sanıyor, tıpkı cumhurbaşkanı adayı olmadan önce düşündüğü gibi.

Şu tespitle başlayalım; kendisi tersini söylese de Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanı seçilemezse CHP Genel Başkan Adayı olacaktı.

Bundan önce iki kez aday olmuş ve kaybetmiş bir adayın, bu hedefinden kısa sürede vazgeçeceğini kimse beklememeli.

Nitekim seçimi kaybetti ve seçim sürecinde birden çok kez tekrarlamasına rağmen CHP Genel Başkan Adayı olduğunu dolaylı biçimde açıkladı.

İmzalar toplanmaya başladı.

Kurultayın toplanıp toplanmayacağı önümüzdeki günlerde belli olacak.

Ama bu noktadan sonra genel merkezin bu resti görmesi el yükseltmesi zorunludur. Çünkü mesele artık genel merkez için bir güvenoyu meselesidir.

‘UMUT’ OLDU O KADAR

Muharrem İnce, Cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde açıkçası benim beklemediğim biçimde kucaklayıcı, Türkiye’ye konuşan, sadece hitabeti ile değil enerjisi ve vaatleri ile de toplumun farklı kesimleri için umut oldu.

Doğan "umut", İnce’nin kişisel başarısı kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında en güçlü aday olmasının da sonucuydu.

Toplumun belli bir kesimi İnce olmasa dahi onun yerine aday olacak adaya oy vereceklerdi.

Ancak bugün alınan yüzde 30’luk oyu, CHP Genel Başkanlık kozu olarak sunuluyor.

SİYASİ YANLIŞLAR SERİSİ

İnce, adaylık sürecinde gösterdiği siyasi başarıyı ne yazık ki seçimi kaybettikten sonra gösteremedi.

Seçim gecesi sessizliğini unutturmak istercesine seçim sonrası aklına gelen "her şeyi", "her yerde" söylemeye başladı.

Adaylık sürecinde kazandığı kredinin bir kısmını bu süreçte harcadı.

Oysa açıkça dile getirilmese de, CHP içinden pek çok kişi İnce’nin Kılıçdaroğlu’na rakip ve ardından da genel başkan olacağını, dahası olmasının iyi olacağını düşünüyor.

Ancak İnce, Kılıçdaroğlu ile gerçekleşen aile yemeğinin ertesinde yaptığı açıklamalarla, Erzurum’dan başlattığı ve kısa sürede kestiği "teşekkür" mitingleriyle ve seçim sonuçları hakkında yaptığı açıklamalarla sürekli hata yaptı.

Bu durum parti içinde kendisini destekleyenler tarafından yadırganıyor.

İnce belli ki, Erdoğan karşısında kazanmanın yolunun Erdoğan gibi olmaktan geçtiğini sanıyor, tıpkı cumhurbaşkanı adayı olmadan önce düşündüğü gibi.

SİYASETİ KURUMSALLAŞTIRMAK

Açıkçası ben İnce’nin CHP Genel Başkanı olduğunda, söylem düzleminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı taklit edecek bir siyasetçiden başka bir şey göreceğimi ummuyorum.

Bu tespitten, mevcut lider Kemal Kılıçdaroğlu’nun başarılı olduğu sonucu çıkmamalı.

Ancak Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştirilerin odağına; "9 seçim kaybetti, artık gitsin"i oturtmak da tek başına hatalı bir okumadır.

Evet, Kılıçdaroğlu Erdoğan karşısında girdiği seçimlerde iktidar olmadı. Bu konuda söylenecek olan şey başarısızlık karşısında istifayı, Kılıçdaroğlu özelinden çıkarıp, siyaseten kurumsallaştırmaktır. Ki Türkiye’de "istifa" bir müessese değildir.

Burada esas sorun şu; başarının kriteri nedir?

İktidar olmak mı?

CHP’nin oyunun arttırmak mı?

Türkiye siyasetinin normalleşme ve demokratikleşmesine katkı mıdır?

Kılıçdaroğlu iktidar olma konusunda başarısızdır.

Parti oyunu arttırma açısından bakıldığında selefi Deniz Baykal ile kıyaslandığında da başarılıdır. Nitekim Deniz Baykal liderliğinde son girilen seçimde CHP yüzde 20.88 oy almıştır. Son alınan 22.6 ile kıyaslandığında bile Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP oyu daha yüksektir.

Ancak bunlardan daha önemlisi Kılıçdaroğlu, CHP’yi siyasi olarak dönüştürme, CHP algısını değiştirme, CHP’nin tarihsel yükleriyle birlikte klasik tabanı dışında farklı toplumsal kesimlere açma konusunda önemli adımlar atmıştır. Bu yönü ile de Kılıçdaroğlu başarılıdır.

24 Haziran öncesi attığı siyasi adımları bile düşündüğümüzde bu konuda hakkını teslim etmek gerekir.

Kuşkusuz bu olumlu taraflara rağmen Kılıçdaroğlu iktidar olma konusunda başarısızdır. Ki, mevcut koşullarda küçük oy artışları dışında herhangi bir liderin de kısa vadede CHP’yi iktidar yapma konusunda başarılı olma şansı azdır.

Bu açıdan istifayı Kılıçdaroğlu özelinde kişiselleştirmemek gerekir.

Bu konuda yapılacak olan tüzük değişikliği ile dönem sınırı gibi bir değişiklik yapmak ya da siyaseten istifa kültürünü kurumsallaştırmaktır.

KİŞİSEL DEĞİL YAPISAL SORUN

Bu açıdan CHP’de sorun vardır. Ama bu, Kılıçdaroğlu’nun istifası ya da İnce’nin Genel Başkan olmasıyla çözülmeyecek kadar derindir.

Sorun kişisel değil düşünsel, ideolojik ve yapısaldır.

Hele hele Türkiye’nin içine girdiği yeni sistemi düşündüğünüzde parti içindeki kişiselleşen tartışmaların anlamsızlığı daha net görülecektir.

Burada temel sorun, CHP’nin uzun yıllardır ihtiyacı olan düşünsel yenilenme konusundaki cesaretsizliktir. Bu konuda Kılıçdaroğlu’nun sorumluluğu vardır. Kendi başlattığı siyasal dönüşümü, ete kemiğe büründürecek bir düşünsel, ideolojik tartışma ve yenilenmeyi başlatmamıştır.

CHP’deki dönüşümü kendisi ve az insanla sınırlı tutmuştur. Kadro tercihlerinde sürekli olarak dengeci davranmıştır, bu süreci bir anlamda bireyselleştirmiştir. 

Bu açıdan toplandığında İnce ya da Kılıçdaroğlu arasında olacak başkanlık seçimi, sonuç ne olursa olsun düşünsel, ideolojik bir yenilenme olmayacak; başkan ve yakın çevresinde toplanan "siyasal güç", ya korunacak ya el değiştirecektir.

Bu açıdan istenen "küçük iktidar"dır.

Oysa CHP’nin bu koşullarda ihtiyacı radikal bir dönüşümdür.

Siyaseti salon ve sosyal medya siyasetine sıkışmışlıktan kurtaracak, toplumla buluşacak bir siyasallaşmaya ihtiyaç vardır. 

Bu yüzden toplandığında kurultayda düşünsel tartışmayı, ideolojik yenilenmeyi, yapısal dönüşümü önceliğine almış 3'üncü hatta 4'üncü aday çıkmalıdır.

Eğer böyle bir yol açılacaksa bunun ön açıcısı da bizatihi Kılıçdaroğlu’nun kendisi olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Aksoy Arşivi