İntiba meselesi

İnsanların sokak röportajlarına bakın, sarf ettikleri küçük cümlelerin satır aralarında hangi ittifakların ne üzerinde birleştiğinden çok neye karşı birleştiklerini anlamak mümkün.

Seçime giderken hassas dengeler var. Özellikle insanların sokak röportajlarına bakın, sarf ettikleri küçük cümlelerin satır aralarında hangi ittifakların ne üzerinde birleştiğinden çok neye karşı birleştiklerini anlamak mümkün. Zira bu sokak röportajlarında söylenenler aslında insanların kendi fikirlerinden çok onlara gelen siyasetçilerin, oy isterken bıraktıkları intibanın sonucu.

Yani bir çay içerken, “canım o da Ermeni” , “teröristleri çıkaracak” gibi laflar söyleyen siyasetçilerin karşısındaki seçmen aslında ona oy vermeyecek olsa bile kafasına bir kere girmiş oluyor bu söylem.

2015'te Erdoğan'ın 24 Nisan'da yaptığı taziye açıklamasının her kanalda haber olup, her eve girmesini de aynı intiba efekti sebebiyle olumlu buluyordum ben. Açıklama ne kadar samimiyetten uzak olsa da seyreden, dinleyen bir Türkiyeli vatandaşı, “madem yok öyle bir şey neden açıklama yapıyorsunuz” noktasına getirdiği için olumlu buldum.

Yani 'önemli olmayan' bir konuda açıklama yapıldığında insanların kafasında soru işaretleri oluşur. O soru işaretleridir aslında bizim ihtiyacımız olan. İnsanlar soru sordukça iktidarı eleştirmeye başlıyorlar nihayetinde.

Bazen size de oluyordur. Ekranda gördüğünüz biri için 'nasıl oluyor da bu denli görmüyor Saray'ın yolsuzluklarını' demiyor musunuz? Ya da sokak röportajlarında telefon markasını ve modelini soran abileri gördüğümüzde aynı şey uyanmıyor mu içinizde?

'Nasıl yani?' demiyor musunuz?

Hani sokaktaki telefon markası soran abiyi de kurdukları yolsuzluk çarkına dahil etmiş değillerdir herhalde. Ama niye öyle cevap veriyor peki demiyor musunuz?

Ben diyorum.

Son dönemde seyrettiğim sokak röportajlarının çoğunda giderek artan Ermeni düşmanlığının da bu çarkın, halk içerisinde dönen parçası olduğunu düşünüyorum. Bir ara Suriyelilerdi, daha önce Afganlar vs...

Tepeden aşağıya inen bu intiba Ermeni’ye yani aslında toplumdaki 'yabancı'ya karşı insanları birleştirmeyi hedefliyor.

Denen denmiş bir kere, lafın geriye dönüşü yok.

Bu tür iddiaların ortaya atılması genellikle siyasi manipülasyonun bir parçasıdır ve muhalif kesimleri zayıflatmak, onları halk nezdinde itibarsızlaştırmak amacıyla kullanılan bir stratejidir. Psikolojik açıdan, bu tür iddialar toplumda korku ve kaygı yaratır ve hedeflenen kişilerin "öteki" olarak algılanmasına yol açabilir. Ayrıca, bu tür iddialar milliyetçi duyguları harekete geçirerek, halkı bölücü bir dil kullanmaya teşvik edebilir.

Siyasal açıdan, bu tür iddialar genellikle iktidar partisi tarafından kullanılır. İktidar partisi, muhalif kesimleri "milliyetçilik" ve "ulusal güvenlik" kavramlarına karşı olmakla suçlayarak, muhalefetin milliyetçi oyları kaybetmesini hedefler. Ayrıca, muhalefetin "Ermeni lobisi" ile işbirliği yaptığı iddiaları, halkın muhalefete olan güvenini sarsarak, iktidar partisinin oylarını artırmayı hedefler.

Bu tür söylemler genellikle milliyetçi ve ulusal güvenlik odaklıdır ve bu temalar genellikle halkın duygusal bağlarını harekete geçiriyor. Yani “Çanakkale geçilmez”, “vatan millet Sakarya”cıları.

Bu nedenle, muhalefetin bu iddialarla mücadele etmek için, halkın milliyetçilik ve ulusal güvenlik gibi konulardaki endişelerine yanıt verebilecek açık bir politika sunması gerekiyor. Tam da bu arada Kılıçdaroğlu'ndan Mülteciler videosunun gelmesi, ‘benim gördüğümü herkes görüyor’ dedirtti bana açıkçası. İyi ki de gördüler.

Ben siyaset bilimci değil gözlemci, gazeteciyim nihayetinde. Bunu görmek aslında siyasetçilerin işi.

AÇIK MİKROFON TEHLİKESİ

Peki insanlar neden aslında çok bilgi sahibi olmadıkları şeyleri sokak röportajlarında söylüyorlar?

Bazıları, muhalefeti itibarsızlaştırmak için. Belki de AKP veya MHP üyesi bir kadın kolları üyesi olduğundan olabilir mesela. Bu tür iddiaları bilinçli bir şekilde yayıyordur. Erdoğan'ın meydanlarda Türkiye'nin ifade özgürlüğü sorunu olmadığını söylemesi gibi.

Bu kişiler, halkı kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmek için bu tür iddiaları kullanabilirler.

Bir de bu iddiaları gerçek sananlar var tabii. “O bu şu Ermeni”, “Yüzüncü yılında memleketi satacaklar” “Ermeni ve Yunan lobileriyle çalışıyorlar” vs...

Milliyetçi duygulara sahip oldukları için bu tür iddiaları dile getirebilirler. Bu kişiler, ülke ve milletin menfaatlerini savunduklarını düşündükleri için, muhalif kesimin "düşman" olduğunu düşünebilirler.

Bazıları da bu tür iddiaların doğru olabileceği konusunda endişe duydukları için dile getiriyorlardır bunu. Bu kişiler, ülkelerindeki siyasi çalkantıların, hükümetin dış güçlerle işbirliği yapabileceği korkusunu yaratabilir.

En büyük görev ise trollere düşüyor. Sosyal medyada yayılan yanlış bilgiler, insanların bu tür iddiaları daha kolay kabul etmelerine neden olabilir. “Bok at çamuru kalsın”.

'ERMENİ OLSAM NE OLUR?'

Bu tür iddiaların yayılması, toplumda korku, endişe ve bölünme yaratabilir. Bu nedenle, toplumda bu tür iddiaları çürütmek için doğru bilgi ve gerçekleri yaymak, manipülasyona karşı koymak ve birlik ve beraberliği korumak önemli.

Hiç beklemediğiniz bir yerden doğru siyasi adım gelebilir mesela.

Meral Akşener örneğin. Kendisi de bu odakların nasıl çalıştığını bildiğinden kendisine seçim çalışmaları sırasında orada burada yöneltilen 'Ermenidir' sözlerini gole çevirmesini bilmiş.

Bir hafta kadar önce partisinin İstanbul 3. bölge milletvekili adayı Seyithan İzsiz'in Beylikdüzü'ndeki iftar programına katılan Akşener, 14 Mayıs'ta seçimlerin yapılacağını anımsatarak, enteresan günler yaşandığını söyledi.

Ailesi hakkındaki iddialardan da bahseden Akşener: “Benim anamın ailesi Avşar, Karaman'dan Yunanistan'a Osmanlı döneminde 'Müslümanlaştırmak' üzere gönderilmiş. Sürgün mürgün değil, babamın ailesi Savcılı Türkmeni, onlar da Diyarbakır'dan gitmişler. Şimdi Diyarbakır'dan birisi çıktı dedi ki 'Bu kadın Ermeni'dir.' Yahu arkadaş Ermeni olsam ne olur? Değilim. İnsanlar nerede doğduğunu, kimin çocuğu olduğunu seçebilir mi? Bir tek şeyi seçersiniz, insan olmayı seçersiniz”

Dedim ya kendisi bu odakların nasıl çalıştığını çok iyi bildiğinden bu cevabı yapıştırıp geri tepki vermesini bildi.

Tahminen bu iddia Ermeni Avşar aşiretinin de bölgeden olmasından kaynaklıdır. Çünkü Şırnak ve çevresinden Avşar soyadlı çok büyük bir Ermeni aşireti vardır. Hülya Avşar için de zamanında bu iddia edilmişti.

Akşener'in dediği gibi olsa keşke diyelim:

“Nerede doğduğunu kimin çocuğu olduğunu insan seçebilir mi? Bir tek şey seçersiniz, İnsan olmayı”

Peki Akşener bu son cümleyi neden dedi ki? Gerek var mıydı?

Madem sorun yok neden cevap verilir böyle iddialara dimi?

O soru da ilk bahsettiğim intiba meselesi işte...


Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aris Nalcı Arşivi