Gün Zileli
Irak-Şam İslam Devleti
Dünya Devletler Sistemi, I. Dünya Savaşı’nın sonunda yenilen Alman devletini teslim aldı ve kısıtladı. Artık bu devletin silahlı güçleri dünya devletler hiyerarşisinin vesayeti altındaydı. Alman ordusu dağıtılmamıştı ama Versay Antlaşması’yla silahlanması denetim altına alınmıştı.
Almanya’da Nazizmin yükselişinde, elbette birçok faktör söz konusu olmakla birlikte, belirleyici faktör, Almanya’nın Versay Antlaşması’yla bir "esir devlet" haline getirilmesidir. Hitler, Almanların ulusal duygularını rencide eden bu olayı körükleyerek Nasyonal-Sosyalizmi bir ulusal ideoloji haline getirmiş ve dünya sistemine bu ideolojiyle savaş açmıştır.
2000’li yılların başlarından itibaren dünya devletler sistemine kafa tutan, Işid (açılımı: Irak-Şam İslam Devleti) adlı örgüt ya da "devlet" olmuştur. Tırnak içine alıyorum, çünkü Işid adlı örgütün tam, belirgin bir toprağı yoktur ya da bu toprak duruma göre son derece oynaktır. Işid, karabatak gibi bir yerde batmakta, başka bir yerde çıkmaktadır.
2001 yılında İkiz Kuleler’in vurulması yeni bir dünya savaşının başlangıcı olarak kabul edilebilir pekâlâ. Dünya sisteminin başı ABD, İkiz Kuleler saldırısını bahane ederek, sistemin içinde "sorun çıkaran" Irak ve Afganistan’ı işgal etmiştir.
Afganistan’daki işgalini sürekli hale getirirken, jeopolitik durumu nedeniyle Irak’da işgali doğrudan sürdürmek hayli zor olduğundan vesayeti altında bir Irak Devleti kurarak, eski Irak ordusunu dağıtmış ve Irak’ın silahlanmasını, Versay Antlaşması’na benzer bir şekilde vesayet altına almıştır.
Nasıl Versay, Nazizmi doğurmuşsa, bu vesayet de Işid’i doğurmuştur. Nasıl Nazizm, devletler hiyerarşisine karşı bağnaz Alman milliyetçiliğinin ve ırkçılığının reaksiyonuysa, Işid de, hâkim sisteme karşı bağnaz İslam dinciliğinin reaksiyonu olarak görülebilir.
Kısacası, Nazizm de Işid de, egemen devlet sistemi tarafından ezilen, vesayet altında tutulan ve sınırlanan ulusal ya da dinsel kesimlerin bağnaz ve saldırgan reaksiyonudur. Nasıl Nazizmin en güçlü dayanağı savaş ve ırkçılıksa, Nazilerden farklı olarak düzenli bir orduya sahip olmayan Işid’in de en güçlü dayanağı terör ve çevre halklara düşmanlıktır.
Ağırlıklı olarak, Türkiye’nin seküler kesimlerinde, yeni iktidara gelen, İslamcı akidelere bağlı Taliban’la Işid’i özdeşleştirme eğilimi gözleniyor. Bu, örneğin, Fransız ya da İngiliz milliyetçiliği ile Alman Nazizmini özdeşleştirmek gibi indirgemeci bir yaklaşımdır.
Taliban, Afganistan’da iktidarı ele geçirerek dünya devletler sisteminin üyeliğine adaylığını koymuş bulunmaktadır. Hiç kuşkumuz olmasın, süreç içinde hâkim sistemdeki devletler Taliban iktidarını teker teker tanıyacaklardır. Zaten Taliban da şimdiden buna uygun bir yönelime girmiştir.
İngilizceyi ileri derecede konuşan Taliban Kültür Komisyonu sözcüsü, HaberTürk temsilcisi Mehmet Akif Ersoy’la yaptığı röportajda verdiği yanıtlarla Taliban’ın, en azından lafzen son derece makul bir konumda olduğunu göstermiştir.
Zaten, eğer bu devletler sistemine dâhil olacaksanız, genel standartlara asgari düzeyde de olsa uymak zorunda olduğunuz açıktır.
Sovyetler Birliği bile, 1917 Devrimi’nden sonra, "dünya devrimi" sloganlarıyla ve Komintern gibi "dünya devrimi örgütleriyle" dünya devletler sistemine üç-dört yıl kadar meydan okumuş, fakat İç Savaş’tan galip çıkıp Kronstadt ayaklanmasını bastırdıktan hemen sonra "Dünya devrimi" iddialarını bir yana bırakıp sisteme dâhil olmuştur.
Taliban da, Işid de her ne kadar İslami şeriat düzeninden yana olduklarını ve bunu uygulayacaklarını söyleseler de, Taliban, Afganistan devletinin temsilcisi olarak devletler sisteminin standartlarına asgari düzeyde de olsa uyacaktır.
Oysa Işid’in bilinen, belli ve tanınmış bir devleti yoktur ve kendisini sadece terörle var edebilmektedir. Öyle ki, bu terörcülük, çevredeki devletlere taşeronluk yapmaya, kendi intihar bombacılarını "ödünç" vermeye ve kiralamaya bile yol açabilmektedir.
Örneğin, Türkiye’de 7 Haziran-1 Kasım 2015 döneminde, MİT tarafından uygulanan terör programı sırasında Işid, kendi intihar bombacılarını, Türkiye İçişlerinin ya da MİT’in muavenetiyle Suruç’a ve Ankara Garı’nın önüne gönderebilmiştir. (Geçen hafta 170’ten fazla insanın ölümüyle sonuçlanan, Işid-K’nın -Horasan Işid- intihar bombacılarının eylemiyle 10 Ekim Gar bombalamasındaki intihar bombacılarının eylemi arasında şaşırtıcı bir benzerlik vardır. Önce bir intihar bombacısı kendini patlatıyor, o büyük panik ortamında ikinci intihar bombacısı da kendini patlatıyor.
Örgüt de aynıdır, intihar bombacıları da aynı eğitimden geçmiştir ve taktik de aynıdır.) Işid’in, Taliban’ın sorumluluğundaki Kâbil Havaalanı’na alelacele intihar bombacılarını göndermesinin baş sebebi, Taliban’la rekabetinden çok, Taliban’ın devletler sistemine dâhil olma ihtimalinin güçlenmesidir. Bombalar, bu ihtimali ortadan kaldırmak amacıyla patlatılmıştır ama sonucu, Taliban’ın sisteme daha da yaklaşması olacaktır.
Mevcut hiyerarşik sistem böyle devam ettiği sürece, masum insanların canını alan savaşlar ve terör durmayacaktır. ABD veya Rusya ya da başka bir egemen devlet halklara karşı bölgesel savaşlara girişecek, Işid gibi örgütler ya da "hayalet devletler" ise, bu bölgesel savaşlardan yararlanarak bölge halklarına karşı terörü yoğunlaştıracaktır.
"Teröre çözüm arama" iddiasıyla ortaya çıkan "terör uzmanı" akademisyenler ya da emekli generaller, çocukları korkutan "hayalet masalları" anlatır dururlar da, savaşı ve terörü doğuran kapitalist devletler sistemine bir türlü değinmek istemezler.
Mesele, günümüzde moda olduğu üzere bol bol ABD aleyhtarı laflar etmek de değil (örneğin, 1960’lı ve 1970’li yıllarda, Vietnam savaşı sırasında, benzeri yorumcuların hiçbiri ABD aleyhtarı tek bir laf etmezdi), hastalığı üreten adaletsiz devletler hiyerarşisi sistemini hedef almaktır.
(Yaklaşık altı yıl önce yazdığım aynı konuyu işleyen şu yazıma da bakılabilir: https://www.gunzileli.net/2015/11/16/tarihi-bir-anoloji-ya-da-iii-dunya-savasi-baslarken/)