Koray Düzgören

Koray Düzgören

İran'la dans: 'Al Suriye’yi ver Kandil’i'

Devletin Kürt paradigması  Türkiye’nin yönünü Tahran ve Şam’a çevirdi: “Ülkemiz Kürtler’in sınır ötesindeki kazanımları nedeniyle beka sorunu yaşıyor.

Bu nedenle İranla ortak askeri operasyon yapılacak ve PKK yok edilecek."


Bir süredir Saray’ın müthiş stratejistleri ile değişmez devlet paradigmasının kadim muhafızları kafa kafaya verip Türkiye’nin dış politikasının yeniden Şam ve Tahran’a doğru çark etmesi gerektiğini düşünmüşler.

Erdoğan’ın Suriye’de Esad’ı yıkıp kendisine yakın cihadist devlet kurma hayallerinin peşine takılıp duvara toslayan Suriye politikasını yeniden ‘yerli ve milli’ menfaatler doğrultusunda yoluna sokmaya karar vermişler.

Şam’da Sünni cihadist devlet kurma hayalleri yıkılınca fazla gürültü yapmadılar. Ama, Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt koridoru ve federal bir Kürt bölgesinin oluşumunu engelleyemeyen Erdoğan’a artık yeter dediler.

"Bu politikayı tamamen değiştirip memleketin bekası için Esad’la da el sıkışacaksın İran’la da anlaşacaksın" diye dayattılar.

Çünkü özellikle de Rakka, IŞİD’in elinden alındıktan sonra Suriye üzerindeki hesaplar daha bir netleşecek.

Bu hesaplarda Türkiye’nin yeri yok. Türkiye, iktidarın öngörüsüz tutkuları nedeniyle Suriye’de devre dışı kaldı.

Bu durumda devletin kadim Kürt paradigması duruma el koydu.

Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan bu devlet paradigmasını başta ABD olmak üzere Batılı ülkelere kabul ettiremeyince  bir dönüş yaparak İran’a yöneldi. Son durumda İran’ın korkuları ve tedirginlikleri ile Türkiye’ninki uyum gösterince şu tablo ortaya çıktı.

Ne Türkiye ne İran, Irak’ın kuzeyiyle Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin koruması altında ve PYD-YPG kontrolünde bir koridor görmek istemiyor. Bu nedenle Suriye’de yeni harita belirlenmeden birlikte harekete geçmek istiyorlar.

İran’la birlikte son zamanlarda Türkiye de Amerika’dan çok Rusya’nın yörüngesinde. Bu durumda da verilen karar şu oldu:

"Bari biz hazır Rusya’ya biat etmişken İran ve Şam’a da yaklaşalım ve onların da Kürt korkularından yararlanıp hiç olmazsa Kürtlerin sınırlarımızın yanıbaşında bizim için sorun olmasını engelleyelim." 

Bunu  nasıl yapacaklarına ilişkin ayrıntılı operasyon planları medyada çarşaf çarşaf yayınlanmaya başlandı bile. Erdoğan da planın ana hatlarını açıkladı.

İran’la birlikte Kandil işgal edilecek, PKK’nin denetimine geçen Şengal ele geçirilecek ve Suriye’nin kuzeyinde PYD-YPG hakimiyetine son verilecek.

Türkiye, İran’ın Kandil’in ele geçirilip PKK’nin yok edilmesi için vereceği desteğin karşılığında herhalde Tahran’ın Suriye üzerindeki vesayetini kabul ederek Suriye’den vazgeçmiş olmalı.  Tabii Rusya bütün bunlara nasıl ikna edilecek o da ayrı bir konu!
 

KÜRTLEREKARŞI DEVLETLERARASI İŞBİRLİĞİ

Sınırları içinde yaşayan Kürtlere insan muamelesi, eşit vatandaş uygulaması yapmak yerine, onları ezerek, baskılayarak, asimile ederek sorunu çözmeye çalışan dört devlet (Son dönemlerde Irak hariç) geçmişte de birçok kez bu amaçla bir araya geldiler.

Sonucun ne olduğunu baştan hatırlatalım: Tam bir fiyasko.

Hiçbir şey çözemedikleri gibi zaman zaman savaşa, sürekli olarak da baskılara başvurdukları için sorunu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirdiler.

Irak Kürtleri iki Körfez savaşından sonra neredeyse bağımsızlık aşamasına geldiler. Suriye Kürtleri, Suriye içinde bir özerk yapı oluşturdular ve uluslararası meşruiyet kazandılar. Bu konumlarını yeniden kurulacak Suriye’de de korumakta kararlılar.

Türkiye ve İran’da ise yönetimler hala baskı ve zor kullanarak, şiddet yöntemleriyle bu meseleyi çözebileceklerini zannediyorlar.

Artık Kürt sorunu sadece Suriye ve Irak’ta değil, Türkiye ve İran’da da uluslararası bir konu haline geldi.

Bakmayın İran Kürdistanı’nın bir süredir sakin göründüğüne. Orası da içten içe kaynıyor ve İran’ın hassas karnı olarak dost düşman tarafından biliniyor.

İran’daki idam olaylarını incelersek katledilenlerin bir bölümünün Kürt olduğunu görürüz.

İran devleti İran Kürdistan Partisi lideri Dr. Kasımlo’yu 13 Temmuz 1989'da Avusturya'nın başkenti Viyana'da düzenlediği bir suikastla öldürdü.

Daha sonra İ-KDP’nin Genel Sekreterliğine getirilen Sadiq Şerefkendî’yi de 17 Eylül 1992’de Berlin'de katlettiler. Bu tarihten sonra İ-KDP silahlı mücadeleyi bıraktığını açıkladı.

Rejime karşı olan Kürtler daha sonra 2003’te PKK paralelinde kurulan PJAK’ın (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) etrafında toplandı.

Eylül 2011’de PJAK, İran’la ateşkeş yaptı. O zamandan bu yana çatışmalar oluyor ama sınırlı. Fakat son günlerde olaylarda artış gözleniyor.

İran şimdi Amerika’nın, Trump’ın işbaşına gelmesiyle yeniden üzerine geleceğini tahmin ediyor. Bu çerçevede ABD’nin Suriye’de YPG’yi desteklediği gibi PJAK’ı da el altından destekleme ihtimalinden rahatsız olmuş olabilir.

Türkiye ile ‘operasyonel işbirliğinin’ nedenlerinden biri de bu olsa gerek.

Bu işbirliğinin geri planına baktığımızda Türkiye ve İran’ın yine aynı yanlışa müracaat ettiğini anlıyoruz. Bölgede değişen ittifaklara ve Kürtlere karşı işbirliği…
 

İRAN GENELKURMAY HEYETİNİN TARİHİ ZİYARETİ

Saray’da oturan AKP Genel Başkanı da ne olup bittiğini, nelerin olup biteceğini hiç saklamadan biraz abartılı da olsa kamuoyuyla paylaştığı için biliyoruz bunları.

Politika malum. Bir önceki yazımızda da söylediğimiz şey.

Bölgesel işbirliği adı altında Kürtlere karşı ittifak.

Söz konusu Kürtler olunca ne Esad’la küfürleşmeler ne İran’a yönelik mezhepçilik vb. suçlamalar hatırlanıyor.

Kürtler söz konusu olunca bütün bunlar bir kenara itiliyor. Düşmanlıklar, anlaşmazlık konuları, çekişmeler, yüzyılların gerisinden gelen rekabetler vb. ikinci plana çekiliyor.

İşte Saray’ın yazarlarının, "Ülkemiz Kürtler’in sınırötesindeki kazanımları nedeniyle beka sorunu yaşıyor. Bu nedenle gerekirse Şam’la anlaşmalı, Esad ile uzlaşmalı, hatta İran’la yakınlaşmalı" demelerinin üzerinden bir birkaç gün geçmeden İran Genelkurmay Başkanı Ankara’ya geldi bile.

Hem ne geliş. Sanırsınız bir hafta sonra Türkiye İran’la birlikte bir savaşa girecek. Neredeyse bütün İran komuta kademesi Türkiye Genelkurmay’ını ya da MİT’ini ziyaret ediyor. Bir askeri heyet, komşu başkentte üç gün niye kalır?

Üstelik de Humeyni Devrimi’nden bu yana ilk defa bir genelkurmay başkanı Türkiye’yi ziyaret ediyor.

İran Genelkurmay Başkanı ülkesine döndükten sonra, ‘Türkiye ile operasyonel işbirliği’ yapabileceklerini söylüyor.

Erdoğan da Ürdün’e hareket etmeden önce benzer bir açıklama yapıyor, "İran ile Irak’ta terörist örgütlere karşı ortak operasyona gidebileceğini" ifade ediyor.

Muhtemelen CHP’den de İran işbirliğine devletin Kürt paradigması söz konusu olunca bir itiraz gelmez. Ankara gazetecisi Murat Yetkin’in Hürriyet’teki yazısı da siyasi çevrelerin ikna olduklarının bir işareti sayılabilir. Şöyle demiş:

"ABD, terörist saydığı PKK ile Suriye’de IŞİD’e karşı ortak operasyona giriyorsa, Türkiye, komşusu İran ile PKK’ya karşı ortak operasyona neden girmesin?"

CHP’nin zaten bugüne dek iktidarın sınırötesine yaptığı müdahalelere ilişkin desteğini biliyoruz.

Daha önce bir yazımda belirttiğim gibi Erdoğan böyle bir dış operasyon sayesinde içerdeki muhalefetin baskısından da -HDP hariç- kurtulmuş olacak.

Peki bu savaş ortamında 2019 seçimi yapılabilir mi?

Ya da seçim, böyle hamasi bir savaş ortamında yapılırsa kimin işine yarar?

Dışarıya bakarsak:

Böyle bir ortak operasyona karşı başta ABD olmak üzere diğer güçler ne diyecek? Nasıl bir karşılık verecek?

Kürtler ne yapacak?  Gelişmeleri ve geleceklerine kasteden böyle bir operasyonu sadece seyretmekle mi yetinecekler?

Sonuçlarını artık siz düşünün…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi