ayşe düzkan
ırkçılıkla nasıl mücadele etsek?
insanın yurdu karnını doyduğu yer, diyorlar. oysa bu tam olarak doğru değil, insanın yurdu karnının güvenle doyduğu yer.
ülkelerindeki iç savaş sebebiyle türkiye’ye gelen suriyelilere yönelik ırkçı saldırılar, ivmesi değişse de uzun zamandır gündemimizde. hatta bunları bir ölçüde kanıksadığımız bile söylenebilir ama hiç beklemediğimiz kesimlerin katılımı çoğumuz için şaşırtıcı oluyor. işi suriyelilere ait dükkânları yağmalamaya kadar götürmeyenlerin de dilinde, "bana ırkçı diyebilirsiniz ama…" ile başlayan cümleler dolaşıyor.
kendilerini solda tanımlayanların, bizzat kendileri ayrımcılıktan muzdarip olanların da ırkçılıktan geri durmadığını görüyoruz. ki bunda şaşırtıcı bir şey yok, toplumsal hayatta her zaman damdan düşen damdan düşenin derdinden anlamıyor.
ırkçılıkla mücadelenin eleştiriyle başlayıp eleştiriyle bitmesi mümkün değil. bence böylesine köklü bir meseleyle ilgili biraz daha derin düşünmeye ve harekete geçmeye ihtiyacımız var.
öncelikle şunu hatırlatmak istiyorum. bütün ayrımcılıkları ırkçılık olarak tanımlama adeti var, bence bu doğru değil. ırkçılık, zaman zaman birlikte kullanıldığı milliyetçilikten de farklı.
ikinci vurgulamak istediğim nokta şu: ırkçılık, yaygın olarak sanıldığı gibi biyolojik parametrelere dayanmıyor. öyle olsaydı, başta istanbul olmak üzere birçok kente yerleşmiş olan afrikalı siyahlar suriyelilerden çok daha sert ve keskin bir ırkçılıkla karşı karşıya kalırdı. ırkçılığın temelinde ekonomik sömürüye dair meseleler yatar. abd’de siyahlara yönelik ırkçılığın temelinde kölecilik var, bugünse köle emeğinin yerini göçmen/mülteci emeği aldı. türkiye’de de suriyeliler, çok ucuza çalışmayı kabul ettikleri için işgücü piyasasını etkiliyor. ama aynı zamanda yatırımlarıyla da sermayeyi etkiliyor. ucuz işgücü olarak sermayeyi nasıl memnun ettikleri, yetkili ağızlardan da ifade edildi. ırkçılık bu ilişkiyi mümkün kılan etmenlerden biri. ama aynı zamanda, emeğini satmak yerine yatırım yapan suriyelilere rahat vermediği için de sermayenin yararına. tamam, en pis işleri ucuza yapsınlar ama o dükkânları onların yerine buralıların açması daha iyi olmaz mıydı! yani ırkçılık var olan ekonomik ilişkinin olduğu biçimiyle sürmesinin araçlarından biri.
unutmamak gereken bir diğer nokta daha var: bu topraklardaki ilk ırkçı saldırganlık pratiği bu değil. gayrimüslim halklara yönelik ırkçı saldırılar tam da benzer bir biçimde onları ekonominin dışına atmayı hedefliyordu. tabii onlar yerleşik oldukları için esas amaç sermayenin el değiştirmesiydi. ve ama bu tür şeylerin toplumların ortak hafızasında nasıl yer aldığını unutmamak gerek. yağma bir kez yapılıp unutulduysa, yine yapılır.
burada bir parantez açıp belki kafalarda oluşabilecek bir soruyu cevaplamak istiyorum: kürtlerin durumu bence biraz farklı; onlar "türklük"ün parçası olmayı, yok sayılmayı reddettikleri ve kendi bağımsız kimliklerini oluşturdukları zaman ayrımcılığa maruz kaldılar ve –yine bence- bu daha çok milliyetçi temelde şekillendi.
peki bugün ne yapabiliriz? tekrar edeyim, ırkçı saldırılar, esas olarak emekçi kesimler tarafından yürütülüyor ve ama sermayenin işini kolaylaştırıyor. dolayısıyla ilk yapılacak şey sanırım dünyanın hemen her yerinde ortaya çıkan bu gerçekliğin emekçilere anlatılması. buna bağlı olarak, sendikal hareketin –aslında sadece göçmenlerden ve mültecilerden de oluşmayan- kayıt dışı emeği ve tabii ülke vatandaşlığı olmayanları da kapsayacak yöntemler bulması ki ucuz emek olmaktan çıksınlar.
ama suriyelilerle ilgili anlatılması gereken başka gerçekler de var. bunların içinde ikisi bence çok önemli.
suriyeliler için türkiye cumhuriyetinin bütçesinden para çıktığı falan yok. türkiye’nin suriyelileri kabul ettiği için avrupa birliği’nden aldığı fonlar milyarlarca euro’yla ifade ediliyor. bundan herkes haberdar olmalı ve meclis’teki muhalif partiler bu fonların nasıl kullanıldığını sormalı, değil mi?
ikinci nokta: suriye’de halkın ülkesini savunacağı bir savaş değil, çeşitli uluslararası güçlerin desteklediği farklı grupların birbirleriyle savaştığı bir iç savaş sürüyor. bu iç savaşta türkiye’nin de yeri, rolü, gücü, askeri var! yani suriyeliler neden ülkelerinde savaşmıyor yerine, türkiyeliler neden suriye’de savaşıyor, diye sormak herkes açısından daha mantıklı ve yararlı.
bunlar aslında bu mecranın okurlarının üç aşağı beş yukarı bildiği şeyler. peki, bütün bunları nasıl iletebiliriz? bence uzaktan olacak bir iş değil bu. ama zaten hiçbir şey uzaktan olmuyor, hiçbir şey "söylem"deki ırkçılığı tespit ederek değişmiyor.
lincin harmanlandığı kahveler, ucuz amele pazarları, toplu taşıma araçları… boş bırakmaya gelmiyor.
diğer yandan, bütün bunları "bizden" saydığımız insanların bildiğinden de şüpheliyim. belki onlardan başlayarak, sadece ırkçılığın ahlaken yanlış olduğu gerçeğini değil, ırkçılığın bizzat ırkçılık yapana zarar verdiğini, gerçeği yalnızca gerçeği anlatmaya başlasak hiç fena olmaz. çünkü biz anlatmasak kim anlatacak ve bunlar anlatılmasa kim bilir daha neler olacak.