Doğan Özgüden

Doğan Özgüden

İşçi sınıfı mücadelesinde iki zirve: TİP ve DİSK

İki örgüt bundan 38 yıl önce, Avrupa başkentinde 12 Eylül faşizmine karşı tüm demokrasi güçlerinin ortak mücadele kararlılığını haykırmışlardı.

Her yılın 13 Şubat’ı geldiğinde gurur, coşku, üzüntü bir arada nostalji dolu bir güne uyanırım… 83 yıllık yaşamımın son 58 yılı boyunca hep böyle… 13 Şubat, öncelikle Türkiye İşçi Partisi (TİP)’in, ardından da Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)’in kuruluş yıldönümü… Ama her yılın 14 Şubat’ı benim için 38 yıldan beri bu iki örgütün 12 Eylül faşizmine karşı mücadele kararlılığını Avrupa başkentinde birlikte haykırışlarının yıldönümüdür.

Gerçi TİP darbeci 27 Mayıs yönetiminin yeni siyasal partiler kurulmasına izin vermesinden sonra Adalet Partisi, Yeni Türkiye Partisi, Millete Hizmet Partisi, Güven Partisi, Musavat Partisi, Muhafazakâr Parti ve Cumhuriyetçi Parti gibi 1961 yılı başlarında kurulmuştu ama 12 sendikacı tarafından kurulmuş olmasına rağmen gerçekten bir sınıf partisi niteliği kazanması ancak bir yıl sonra Mehmet Ali Aybar’ın kendisine önerilen genel başkanlığı üstlenmesiyle mümkün olmuştu.

Savaş sonrası dünyanın iki kampa bölündüğü, anti-komünist histeri ve terörün batı dünyasında ve etkilediği üçüncü dünya ülkelerinde egemen olduğu 50’li yıllarda solculuğu daha önce alnı demir parmaklığa değmiş bir kuşak öncesi solcuların dost sohbetlerinde, sahaflarda bulabildikleri sararmış, yırtık kitap sayfalarında heceleyerek öğrenen, sol düşüncelerini ise ancak oto-sansürlü ya da sansürlenmiş yazılarla ifade edebilen bizim kuşak için TİP’in 1962’de gerçekten işçi sınıfı ve müttefiklerinin çıkarlarını ödünsüz savunan bir parti olarak siyaset sahnesinde yerini alması tarihsel bir dönüm noktasıydı. Kendi kişisel yaşamımda ise, verdiğim sendikal mücadelelerden sonra gazete patronları tarafından kara listeye alındığım için çıkmak zorunda kaldığım ilk sürgünümde tam da Londra’dan Avustralya’ya gidecekken beni derhal ülkeye geri dönmek zorunda bırakan bir olaydı.

Geçen hafta Londra'da Karl Marx’ın anıt mezarına yapılan bir saldırı üzerine Facebook’ta paylaştığım bir yazımda anlatmıştım…

Australia House’a giderek emek gücümü o ülkenin kapitalizmine satış anlaşmasını imzalamamdan bir gün önce Marx’ın Highgate’deki anıt mezarını ziyaret ediyorum. Anıtın kaidesi üzerine kazılı "Tüm ülkelerin işçileri birleşiniz!" çağrısı ve hemen altında da Feuerbach Üzerine 11. Tez’in ünlü tümcesi beni son derece etkiliyor: "Filozoflar sadece dünyayı çeşitli biçimlerde yorumlamakla yetinmişlerdir. Oysa aslolan dünyayı değiştirmektir."

Highgate’ten dönüşümde Collets Kitabevi’ne uğrayıp Komünist Manifesto’yu satın alıyorum. Ardından da bir sandviç ve bir kutu sütle kendimi küçük pansiyon odasına atarak büyük bir açlıkla, ama sık sık lügata bakarak okumaya koyuluyorum: "Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor-Komünizm hayaleti... "

Ancak birkaç saat, o da sürekli kabuslar görerek uyuyabiliyorum. Uyandığımda adam akıllı mütereddidim. Daha önce British Museum'da rastlayıp tanıştığım Afrikalı siyah devrimcilerin Türkiye'den çok uzaklaşmama nasihatlarından sonra bir de Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da yazdıkları...

Kapıdan çıkmak üzereyken pansiyoncu kadın elinde bir zarfla arkamdan koşuyor. Kaldığım sürede sosyalist avukat arkadaşım Suha İzmir’den sık sık mektup yazarak neler olup bittiğini bildiriyordu, evden çıkmadan kapı ağzında mektubu hemen okuyorum.

Türkiye İşçi Partisi, Mehmet Ali Aybar’ın genel başkanlığında tüm yurtta örgütlenmeye koyulmuş. İzmir’de de çok sevdiğim sendikacı dostum Rahmi Eşsizhan’ın başkanlığında yönetim kurulunu yeniden kurmak üzere ilk temaslar başlamış. Suha, mektubunda, "Biz bütün arkadaşlar bu örgütlenmede yer alacağız. Sen de ne pahasına olursa olsun hemen İzmir’e dönüp parti çalışmalarına katılabilsen ne kadar iyi olur" diyor.

Sevinçle "Yaşasın!" diye bağırmışım. Pansiyoncu kadın merakla yanıma koşup ne olup bittiğini soruyor.

- Londra bitti artık, diyorum. Gidiyorum…

Avustralya’ya gitmek niyetinde olduğumu bildiği için soruyor:

- Ne zaman? Gemiyle mi? Uçakla mı?

- Ne gemiyle ne uçakla... Trenle. Avusturalya’ya da değil, Türkiye’ye!

Hemen Türkiye’ye geri dönerek İzmir’de TİP saflarına katılışımı, özellikle gecekondu mahallelerinde partiyi örgütleyişimizi, 1963 yerel seçimlerinde İzmir’in Gültepe’sinde Türkiye’nin ilk sosyalist belediye başkanının seçilişini, daha sonra İstanbul’daki parti genel merkezinin basın-yayın ve bilim-araştırma komisyonlarında görev üstlenişimi, 1964’teki TİP’in 1. Büyük Kongresi’nde Merkez Yürütme Kurulu’na seçilişimi anılarımda ayrıntılı olarak anlatmıştım. *

Büyük bir coşku ve özveri ile katıldığım partiden büyük kongrede gençlik kolları temsilcisini genel yönetim kurulundan dışlayan, tüm yönetim kurulları seçiminde de düşün emekçilerini, küçük esnaf ve zanaatkârları işçiden saymayan kararlar alınmış olmasına itiraz edenler arasında bulunduğum için nasıl ihraç edildiğimi de…

Partiden ihraçlar bizimle de sınırlı kalmadı. TİP’i senatoda ilk kez temsil eden ve daha önceki bir yazımda ayrıntılı anlattığım gibi 1963 yerel seçimlerine katılmasını sağlayan Niyazi Ağırnaslı, insan haklarının yorulmaz savaşçısı Avukat Halit Çelenk de dahil olmak üzere yüzlerce partili, yöneticilerden farklı görüşlere sahip oldukları için partiden ihraç edildiler.

O kadar ki, milli bakiye sistemine son verilerek TİP’in 1969 seçimlerinde yeniden 15 milletvekili çıkarma şansının ortadan kaldırılması üzerine, daha önce bu ihraçları birlikte gerçekleştiren parti üst yöneticileri de Çekoslovakya olaylarını bahane ederek kendi aralarında büyük bir kopuş yaşayacak, Mehmet Ali Aybar kendisinin de partiden ihraç edilmesine fırsat vermemek için 1971 yılında TİP’ten istifa edecekti.

Yaşadığımız veya tanık olduğumuz bu olumsuzluklara rağmen partiden kopartılanlarla olduğu gibi partinin kalan militanlarıyla dostluğumuz ve kavga arkadaşlığımız hiçbir zaman eksilmedi. 1964’ten 1966’ya kadar genel yayın yönetmenliğini üstlendiğim Akşam gazetesinde, daha sonra Ant dergisinde, sıkıyönetim tarafından kapatılıncaya kadar, işçi sınıfının tek siyasal örgütü olan TİP’i destekledik.

TİP’in kurucusu olan devrimci sendikacılar, Güneydoğu illerinde partinin örgütlenmesini sağlayıp yöneticiliklerini üstlenen Kürt emekçi ve aydınları da 12 Mart 1971 darbesinin ardından kapatılıncaya kadar TİP’in destekçisi oldular.

Türk-İş’in Amerikan dayatması sarı sendikacılığına karşı büyük bir mücadele başlatarak TİP’in 6. kuruluş yıldönümüne denk gelen 13 Şubat 1967’de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)’i kuranlar, DİSK’in tasfiyesi tehdidine karşı tarihsel 15-16 Haziran 1970 direnişini başlatanlar da TİP’in kurucusu olan sendikacılardı.

Türkiye’de ilk kez Kürt halkının özgürlük ve eşitlik istemlerini kitlesel olarak seslendiren ünlü Doğu mitinglerini organize edenler, daha sonraki yıllarda Doğu Devrimci Kültür Ocakları (DDKO)’nun kurulmasına olanak hazırlayanlar çoğunca TİP üyesi ya da sempatizanı Kürt aydın ve emekçileriydi.

TİP, 4. Büyük Kongresi’nde Kürt sorunu üzerine yine doğu illeri delegelerin ısrarıyla kabul edilen karar tasarısı nedeniyle 12 Mart 1971 darbesinden sonra Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı, yöneticileri başta genel başkan Behice Boran olmak üzere askerî mahkemede ağır hapis cezalarına çarptırıldılar.

İndirilen ağır darbeye rağmen, 1974 affından sonra TİP Behice Boran ve arkadaşları tarafından 1976 yılında yeniden kuruldu.

Tıpkı ilk TİP’i kuruluşundan 1971 darbesine kadar desteklediğimiz gibi yeni kurulan TİP’e de Avupa’da örgütlenmesi ve sesinin dünya kamuoyuna duyurulması için tüm olanaklarımızla destek verdik.

O dönemde Avrupa’da olduğu gibi Türkiye içinde de örgütlenme girişiminde bulunan sürgündeki Türkiye Komünist Partisi TİP’in yeniden kurulmasına karşı çıkıyor, başta Boran olmak üzere yeni örgütün kurucularına, ona yurt dışında destek verenlere karşı da ağır bir suçlama kampanyası yürütüyordu.

Buna rağmen başta Belçika, Almanya, Fransa, İsviçre, Hollanda, İngiltere ve İsveç olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde partinin sesini duyuranlar 1980 yazında bir araya gelerek Demokrasi İçin Birlik (DİB)’i kurdular.

TİP ve DİSK kurucularından Kemal Türkler’in 22 Temmuz 1980’de İstanbul’da alçakça katledilmesi, solun TİP de TKP de dahil yurt dışındaki militanları için faşizme karşı güçbirliğinin başlangıcıydı. İlk kez birlikte protesto eylemleri organize ettiler.

12 Eylül 1980 darbesi ise DİB kurucularını ve üyelerini büyük bir sorumlulukla karşı karşıya bırakıyordu. Bir yandan Türkiye’de kurulan faşist yönetim konusunda dünya kamuoyunu sistemli şekilde bilgilendirmek, öte yandan sıkıyönetim tehdidi altında bulunan parti yöneticilerine Türkiye’yi terketmek zorunda kaldıkları takdirde mücadelelerini Avrupa’da yürütebilmeleri için gereken olanakları sağlamak gerekiyordu.

İlk olarak cuntaya karşı Tek Cephe adlı bir aylık gazete ile DİB adına çeşitli dillerde protesto bildirileri yayınına başladık. Dünya kamuoyunu, 1974’ten beri İnfo-Türk’ün çeşitli Avrupa dillerindeki aylık bültenleriyle ve broşürleriyle esasen sistemli şekilde bilgilendirmekteydik.

Avrupa’ya ilk gelenlerden genel sekreter Nihat Sargın Belçika’ya, Merkez Yürütme Kurulu üyesi Osman Sakalsız ise Almanya’ya iltica ettiler. Genel başkan Behice Boran’ın ise eşinin tedavi gördüğü Sofya’ya gitmesine izin verilmişti.

Demokrasi İçin Birlik olarak günlük açıklama ve direniş eylemlerinin ötesinde Avrupa’nın başkentinde ses getirecek kitlesel bir eylem yapmaya, bu eylemi TİP’in ve DİSK’in kuruluş yıldönümü olan 13 Şubat’a denk getirmeye karar verdik.

14 Şubat 1981’de Brüksel’in ünlü L’Ancienne Belgique salonunda yapılacak olan geceye o sırada sürgünde bulunan Melike Demirağ ile Türkiye’den gelme sözü veren Timur Selçuk, ayrıca Türk, Kürt, İtalyan folklor grupları katılacak, davetli Belçika siyaset adamlarına ve sendikacılara söz verilecekti.

Geceye DİSK adına o sırada Belçika’da sürgün bulunan temsilcisi Avukat Yücel Top katılacaktı. Ancak TİP adına da o sırada Bulgaristan’da bulunan genel başkan Behice Boran’ın bir konuşma yapması gerekirdi. Aralık ayı sonunda Sofya’ya giderek Behice Boran’la görüştüm ve kendisini geceye katılmaya davet ettim.

Brüksel’e gelen Behice Boran misafirimiz olarak bizim evde kalırken Avrupa Parlamentosu’nda bir konferans, Belçika, Hollanda ve Fransa televizyonlarına art arda demeçler veriyordu. Bunun üzerinedir ki Evren cuntası Behice Boran ve TÖB-DER Genel Başkanı Gültekin Gazioğlu’nun en kısa zamanda Türkiye’ye dönüp teslim olmadıkları takdirde vatandaşlıktan atılacaklarını ilan ederek yurt dışındaki muhaliflerine karşı savaş başlattı.

38 yıl önce 14 Şubat gecesi yapılan ve büyük ses getiren TİP ve DİSK’le dayanışma gecesi sol muhalefetin farklı örgütlerdeki militanları için de anti-faşist mücadelede daha büyük ve güçlü birliktelikler oluşturma umudu yaratmıştı.

Ancak TİP’i yıllardır Avrupa’da destekleyen ve örgütleyenler, kısa bir süre sonra, Türkiye’den gelen yöneticiler için öncelikli sorunun TKP ile birleşmek olduğunu göreceklerdi. Darbenin ilk gününden itibaren diğer sol örgütlerin mensupları gibi, TİP’i Avrupa’da örgütleyenler de Evren yönetimini "faşist cunta" olarak nitelemişlerdi. TKP yönetimi ise "faşist cunta" nitelemesine şiddetle karşı çıkıyor, hatta yayın organlarının birinci sayfalarında Türk-Sovyet dostluğunun yıldönümünü kutlamak için Brejnev ile Evren’in büyük boy resimlerini yan yana yayınlıyordu.

Yazının başında belirttiğim parti içi tasfiye mekanizması 2. TİP’te de defalarca işletilmiş, son olarak 1980’de darbe yüzünden toplanamayan kongrede de merkez yönetiminin önde gelen isimlerinden bazılarının tasfiyesi için kampanya başlatılmıştı.

Kongre toplanamamış olsa bile, darbeden sonra parti organı Çark Başak’ın illegal olarak yayınlanan ilk sayısında bu isimlerin partiyle ilişkilerinin kesildiğı ilan edilmişti. Genel Sekreter Nihat Sargın, Brüksel’e gelişinde partiyi Avrupa’da örgütleyenlerle yaptığı ilk toplantıda bu isimlerle asla ilişki kurulmayacağını tebliğ etmişti.

TİP’i yıllardır Avrupa’da destekleyip örgütleyenler, Demokrasi İçin Birlik’i oluşturarak cuntaya karşı ilk uluslararası protesto eylemini düzenleyenler, Boran ve Sargın’ı nasıl ağırlamışlarsa, "muhalif" diye damgalanan Orhan Silier ve Yalçın Cerit gibi merkez yöneticileriyle de dostluk ve dayanışmalarını sürdürdüler.

Hem bunun, hem de TKP’nin dayatmasının aksine cuntayı faşist olarak nitelemeye devam etmenin ve birlik sürecinin sadece iki parti arasında değil tüm anti-faşist örgütler arasında sürdürülmesi gerektiğinde ısrar etmenin bedelini de 1981 Haziran’ında Sargın’ın bir yazısıyla partiden uzaklaştırılarak ödediler.

Bu tasfiye üzerine TKP yönetimi memnuniyetini 1 Temmuz 1981 tarihli ve 7(91) sayılı Atılım gazetesinde şöyle ifade ediyordu:

"Tek Cephe cunta rejiminin bağrında yer alan dış politikadaki kimi gerçekçi çizgileri dikkate almaya karşı çıkıyor… TİP Genel Başkanı Behice Boran, cuntanın ‘faşist olup olmadığı tartışmasını ön plana çıkarıp, başarılması gereken görevleri gözardı’ etme tutumuna karşı çıktı. TKP Genel Sekreteri Bilen Yoldaş da skolastik bir tanım tartışmasına karşı kadroları uyarmıştı."

2. TİP’in örgütsel varlığına yıllarca süren görüşmelerden sonra 1990 yılında Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) adı altında TKP ile birleşerek son verildi.

Kapatılmış olan tüm siyasal partilerin faaliyetlerine 1992 yılında izin verilmiş olmasına rağmen 2 Temmuz 1992’de İstanbul’da bir araya gelen son Genel Sekreter Sargın da dahil MYK’nin bazı üyeleri 1980 yılında darbe yüzünden yapılamayan büyük kongreyi seçilmiş delegeleriyle toplamaya dahi gerek duymadan 2. TİP’in varlığına hukuki olarak da son verildiğini açıkladılar.

Son zamanlarda iki partinin birleşmesi üzerine yayınlanan bazı kitaplarda, TİP’in yurt dışında 1976’dan 1980’e kadar sesini duyurması ve örgütlenmesi için yapılan çalışmalar ve verilen mücadeleler tamamen yok sayılmakta… Her şey TİP yöneticilerinin 12 Eylül darbesinden sonra Avrupa’ya gelişleriyle ve TKP ile birleşme hedefine odaklı olarak başlatılmakta…

Bugün her iki parti de siyaset sahnesinde yok.

Tarihsel TİP’in kuruluşunun 58. yıldönümünde bu gerçekleri vurgulamayı onun dünyada sesinin duyurulmasına ve örgütlenmesine yıllarca emek vermiş olanlara karşı bir görev biliyorum.**


https://www.info-turk.be/vatansiz1.pdf

** TİP'in ve DİB'in Avrupa örgütlenmesine ilişkin tüm belgelere şu linkten ulaşılabilir: https://www.info-turk.be/tip-dib.htm

Önceki ve Sonraki Yazılar
Doğan Özgüden Arşivi