Doğan Özgüden
İşçi sınıfıyla Kürt halkının ortak direnişinin 60. yılı...
Öbür gün, 13 Şubat, cumhuriyet tarihinin en anlamlı, en haklı, en etkin yasal örgütlenmesinin, Türkiye işçi sınıfı ile Kürt halkının mücadele birliğinin temellerinin atıldığı, Türkiye İşçi Partisi (TİP)'in 12 sendikacı tarafından kuruluşunun tam 60. yıldönümü.
Türkiye İşçi Partisi kurucusu sendika liderleri altı yıl sonra, 13 Şubat 1967'de, önemli bir adım daha atacak, Türk-İş'in işbirlikçi ve ABD güdümlü sendikacılık anlayışını reddederek Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)'i kuracaklardı.
TİP, 27 Mayıs darbesinden bir yıl sonra siyasal parti kurma yasağının kaldırılması üzerine 1961 yılında kurulmuşsa da, sosyalist aydınların ve Kürt kanaat önderlerinin de saflarına katılmasıyla gerçek bir sol parti niteliğine kavuşması ancak bir yıl sonra, Mehmet Ali Aybar'ın genel başkanlığı üstlenmesinden sonra mümkün olmuştu.
Ünlü 1951 tutuklamaları ve mahkumiyetlerinden sonra Türkiye'deki illegal örgütlülüğünü sona erdirmiş olan Türkiye Komünist Partisi (TKP), sesini sadece yurt dışından Bizim Radyo yayınlarıyla duyurmaya çalıştığı için, o yıllarda DP iktidarının "parlamenter dikta"sına karşı muhalif medyada ve sendikalarda mücadele veren biz gençler katılabileceğimiz legal ya da illegal bir sol parti arayışı içindeydik.
Türkiye İşçi Partisi'nin kurulduğu haberi hepimizi son derece umutlandırdığı halde, ne yazık ki örgütlenme ve siyasal mücadelelerde sesini duyurma konusunda hiçbir gelişme gösterememiş, hattâ dokuz ay sonra yapılan 1961 genel seçimlerine dahi katılamamıştı. O denli ki, partinin ilk genel başkanı Avni Erakalın o seçimlerde sağcı bir parti olan YTP'den milletvekili adayı olmuştu.
O arayış günlerinde İzmir Gazeteciler Sendikası temsilcisi olarak çalışan gazetecilerin asgari ücretlerinde büyük yükseliş sağladığım için gazetemden kovulduğum gibi tüm gazete patronları tarafından kara listeye konulunca hayatımı kazanabilmek için İngiltere'ye gitmiştim. Ne var ki, Avusturalya'da muhasebeci olarak çalışmak üzere anlaşma imzalayacağım gün İzmir'deki mücadele arkadaşlarımdan gelen bir mesaj herşeyi yüzüstü bırakarak Türkiye'ye dönmeme neden olmuştu.
Türkiye İşçi Partisi'ni kuran sendikacıların 1962 yılında genel başkanlığa getirdikleri Mehmet Ali Aybar, 22 Şubat olaylarının çalkantıları yatıştıktan sonra yaz aylarında TİP'i Türkiye ölçeğinde örgütlemek üzere sosyalist aydınlara partiye katılım çağrısı yapmıştı.
Türkiye'ye döner dönmez partiye katılmış olan dostlarım sendikacı Rahmi Eşsizhan, sendikacı İsmet Demiruluç, gazeteci Mehmet Ressamoğlu, avukat Nuran Yuluğ, avukat Suha Çilingiroğlu ve avukat Nurullah Tuksavul ile bir araya gelerek İzmir'de örgütlenmenin olanakları ve gereksinimleri üzerine uzun uzun tartışmıştık.
1952'den beri NATO'nun güneydoğu karargâhının bulunduğu İzmir'de sürekli Amerikan askeri personelinin şımarıklıklarına sürekli tanık olmamız nedeniyle anti-emperyalist tavır son derece önemliydi. Aldığımız ortak bir karar üzerine Suha Çilingiroğlu ile hemen İstanbul'a gidip Mehmet Ali Aybar'la bu konuda uzun bir görüşme yapmıştık. Yıllarca önce İzmir'de Zincirli Hürriyet gazetesini çıkartarak ABD emperyalizmine karşı tavır koymuş olan Aybar bu konuşmamızda sadece bizim inancımızı pekiştirmekle kalmamış, kişiliği ve konulara hakimiyetiyle bize büyük güven vermişti.
Nuran Yuluğ'un başkanlığında TİP il yönetimini oluşturduktan sonra ilk eylem olarak Türk Ceza Kanunu'nun sadece komünist örgütlenme ve propagandayı değil, Kürt kelimesinin telaffuzunu dahi suç sayan 141 ve 142. maddelerine karşı partinin açmış olduğu kampanyayı İzmir'de de başlattık.
Bu kampanyayı yürütürken İzmir'in Gültepe belediyesinde yerleşik Kürt göçmenlerinden büyük bir katılım olmuş, bu sıcak ilişkilerden dolayı o zamana kadar üzerinde derinlemesine hiçbir bilgimiz olmayan Kürt sorunu örgütlü mücadelemizde ilk gündem maddelerinden biri haline gelmişti.
Hiç unutmuyorum... Kürt aydınlarından Sait Kırmızıtoprak’ın Yön dergisinde, Musa Anter’in Barış Dünyası dergisinde bu konuda farklı görüşler ifade eden yazıları partili Kürt arkadaşlar arasında hararetle tartışılıyor, bu tartışmalar ulusal sorun konusunda bizler için de son derece öğretici ve yetiştirici oluyordu.
Gültepe'deki Kürtler üyelerinin çabaları sayesindedir ki, Türkiye'de ilk kez, 1963 yerel seçimlerinde TİP'in desteklediği bağımsız aday Mehmet Günay AP’nin yüzde 47,78 oyuna karşılık yüzde 49,69 oy alarak Türkiye’nin ilk sosyalist belediye başkanı seçilecekti.
1963 yılı başında Aybar'ın çağrısı üzerine İzmir'den ayrılıp İstanbul'a gelmiş, bir yandan Gece Postası gazetesini yönetip Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu'nda sendikal mücadele yürütürken Türkiye İşçi Partisi'nin de basın, bilim ve araştırma kurullarında da görev üstlenmiştim.
O sırada İstanbul, TİP kurucu ve yöneticilerinden Kemal Türkler'in başkanı olduğu Maden-İş Sendikası'na üye Kavel Kablo Fabrikası işçilerinin efsanevi greviyle sarsılıyordu.
27 Şubat'ta, 23 sendika başkanı ve 45 yönetici, Türk-İş’in Kavel grevi boyunca olumsuz tutum alması nedeniyle konfederasyondan ayrıldıklarını ilan ettiler. İşçi sınıfı tarihimize altın harflerle geçen bu grev bir yerde DİSK'in kuruluşunun da temel taşlarını döşüyordu.
Türkiye İşçi Partisi'nin öncülüğünde sınıf mücadelemiz hızla boyut kazanırken, Aybar başkanlığındaki MYK önemli bir adım daha atarak partinin 12 Mayıs 1963 tarihli Genel Yönetim Kurulu toplantısını Kürt ağırlıklı Gaziantep'te gerçekleştirdi. Bu ilk adımın atılmasının onuru büyük ölçüde, TİP'i bu ilde örgütlenmiş bulunan Kürt aydınları Reşit Güçkıran ve Galip Ataç'a aitti.
O tarihe kadar İstanbul'daki Kürt aydınları da partiyle sürekli ilişkideydi... Onlardan yayıncı Enver Aytekin ve felsefeci Selahattin Hilav'la partinin yeni programını hazırlamakla görevli Bilim ve Araştırtma Kurulu'nda birlikte çalışıyorduk.
Ayrıca partiyi desteklemek üzere Turhan Tükel yönetiminde yayınlanan, Süleyman Ege ile benim de redaksiyonununda görevli olduğumuz haftalık Sosyal Adalet dergisine Enver Aytekin ve Selahattin Hilav'ın yanısıra yine Kürt aydınlarından Musa Anter ve Sait Kırmızıtoprak da yazılarıyla sürekli katkıda bulunmaktaydı.
Partinin GYK toplantısının Gaziantep'de yapılacağının açıklandığı günlerde İstanbul'da yayınlanan Kürtçe-Türkçe Deng dergisi yazı işleri müdürü Yaşar Kaya ile yazar Medet Serhat'ın Milli Güvenlik Kurulu'nun verdiği talimat üzerine 29 Nisan 1963'te gözaltına alınması, Kürt sorununu gündeme alanlara gözdağı verme amacı güdüyordu.
Buna rağmen Genel Yönetim Kurulu'nun tüm üyeleri Ankara'da bir toplantı yaptıktan sonra önce Adana'ya gitmişler, orada toprak ağalarının düzenlediği saldırılara rağmen partililerle bir toplantı yapmışlardı. Daha sonra Gaziantep'e geçen TİP kafilesi kente 20 kilometre mesafede partililer tarafından sevgi gösterileriyle karşılanmış, Genel Yönetim Kurulu da Urfa, Diyarbakır, Maraş, Adana ve Mersin'den gelen partililerin de katılımıyla 12 Mayıs pazar günü Havuzlubahçe'de toplanmıştı.
Devşirme grupların zaman zaman saldırısına uğrayan toplantıda TİP genel sekreterleri sendikacı Kemal Sülker ve avukat Orhan Arsal ile partili senatör Niyazi Ağırnaslı'dan sonra konuşan genel başkan Aybar, partinin Kürt sorunundaki tutumunu şu sözlerle açıklamıştı:
"Bir büyük meselemiz var: Doğu ve Güney Doğu illerimizde daha çok Kürtçe ve Arapça konuşan ve Alevi mezhebinden milyonlarca vatandaşımız yaşıyor. Bunun doğurduğu çetin meselelerle karşı karşıyayız. Ulusal menfaatlerimize en uygun, en insanca çözüm yollarını bulmak, ihmal edilemeyecek bir yurt vazifesidir. Meselenin birçok yönü, tarihi, etnolojik, hukuki yönleri var... Ve bunların hepsinin üstünde insanlığın ve Türkiye'nin yüksek menfaatlerinin emrettiği yönü var. Bu yurttaşlarımız bugüne kadar devlete vergisini ödemiş, yurt savunmasında kanını akıtmış ve emeğini esirgememiştir. Her işte şevkle çalışmıştır. Ama buna karşılık hak ettikleri yurttaşlık nimetlerinden gerektiği kadar yararlandırılmamışlardır. Bu gerçekleri olduğu gibi kabul etmek, meselenin yurt yararına çözümü için, yurttaş yararına çözümü için ilk şarttır."
Bu toplantıdan üzerinden 10 gün geçmişti ki, Talat Aydemir ve arkadaşlarının 21 Mayıs 1963 darbe girişiminden sonra İstanbul'da ilan edilen sıkıyönetim Sosyal Adalet dergisini kapattığı gibi, partide ve dergide birlikte olduğumuz Enver Aytekin, Musa Anter, Medet Serhat, Edip Karahan, Sait Elçi, Yaşar Kaya'yı ve başka Kürt aydınlarını tutuklayacaktı.
Ancak Gaziantep'teki toplantıdan sonra partinin sıkıyönetim altında olmayan Kürt illerinde örgütlenmesi yine de büyük hız kazanmıştı.
Tarık Ziya Ekinci ve Canip Yıldırım TİP'in Diyarbakır il örgütünü kurdukları gibi 1964 yılında yapılan 1. Büyük Kongre'de de, Gaziantep'li Reşit Güçkıran'la birlikte genel yönetim kurulu üyeliğine seçildiler.
Yine dönemin tanınmış Kürt aydınlarından Naci Kutlay, Hasan Akkuş, Edip Karahan, Mehmet Ali Aslan, Tahsin Ekinci ve Kemal Burkay da TİP saflarına katılarak Kürt halkının sorunlarını ve istemlerini dile getirdiler.
1965 genel seçimlerine katılabilmek için 15 ilde tam teşkilat kurmuş olma koşulu da Kürt ağırlıklı Kars, Ağrı, Muş, Hakkari, Tunceli, Diyarbakır, Bingöl ve Urfa illerindeki örgütlenmelerle gerçekleştirilebildi.
Bu sayededir ki, 1965 seçimlerinde TİP milli bakiye sisteminden yararlanarak Meclis'te 15 milletvekiliyle temsil edilmeyi ve Türkiye'nin siyasal gündemini sosyalist ve anti-emperyalist mücadeleyi güçlendirecek şekilde yönlendirmeyi başardı. 15 milletvekilinden ikisi, Mehmet Ali Aybar ile Çetin Altan İstanbul ilinde doğrudan seçilirken, 13 milletvekili çeşitli illerde milli bakiye sisteminden yararlanarak Meclis'e girdiler. Kürtlerin yoğun olduğu Diyarbakır'da Tarık Ziya Ekinci, Kars'ta Adil Kurtel ve Gaziantep'te Ali Karcı esasen liste başı oldukları için doğrudan seçilirken, Behice Boran ve Şaban Erik aday oldukları illerde yeterince oy alamadıkları halde merkez kontenjanıyla Urfa ve Malatya'dan seçilmiş oldular.
TİP'in Kürt illerinde başlattığı siyasal uyanış 1967 yılında Silvan, Diyarbakır, Siverek, Batman, Dersim, Ağrı ve Erzurum’da düzenlenen "Doğu mitingleri"'yle daha ses getirici bir boyut kazandı. 1969'da organize edilen "Doğu mitingleri" ve "Doğu Geceleri" ise Kürt siyasi tarihinde büyük bir aşama olan Doğu Devrimci Kültür Ocakları (DDKO)'nun kuruluşuyla taçlandı.
Türkiye İşçi Partisi'nin Kürt sorunu konusundaki tutarlı tutumu, parti içindeki bölünmelere rağmen, 1970 yılında yapılan 4. Büyük Kongre'de Kürt delegelerin ısrarıyla Türkiye'de ilk kez Kürt halkının haklarını ve istemlerini açıkça adını koyarak dile getiren bir karar tasarısının kabul edilmesiyle doruğa ulaştı.
Ancak bu karar, Türkiye İşçi Partisi'nin, 12 Mart 1971 darbesinden sonra darbecilerin emrindeki Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasının gerekçesi olacaktı.
Türkiye'de yönettiğimiz Akşam gazetesinde de, Ant dergisinde de işçi sınıfımızla Kürt halkının mücadele birliğinin her daim destekçisi olmuştuk.
Sürgünde de aynı anlayışla 1976'da Behice Boran liderliğinde kurulan ikinci Türkiye İşçi Partisi'nin de saflarında yer aldık.
İkinci TİP de, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından faşist askeri cunta tarafından kapatıldı. Buna rağmen Avrupa'daki partililerin kurduğu Demokrasi İçin Birlik (DİB) örgütü mücadeleyi sürdürdü... Faşist cuntayı uluslararası planda protesto etmek için TİP'in 20. ve DİSK'in 14. kuruluş yıldönümü dolayısıyla 14 Şubat 1981 tarihinde Brüksel’in ünlü L’Ancienne Belgique büyük bir gece organize etti.
Sürgündeki TİP genel başkanı Behice Boran ve DİSK Avrupa temsilcisi Yücel Top'un konuşmacı olarak katıldığı gecede Belçika demokrasi güçleri adına Barış ve Kalkınma için Ulusal Eylem Komitesi (CNAPD) Başkanı Pierre Galand da cunta yönetimini yerden yere vuran bir konuşma yaptı.
Geceye Belçika’daki Kürt İşçi ve ögrencilerinin örgütü TEKOŞER de Kürt Halk Oyunları Topluluğu'yla katıldı, verdiği mesajla işçi sınıfımızın ve Kürt halkının mücadele birliğini teyid etti.
TİP'in kuruluşunun üzerinden 60 yıl, Brüksel'deki kuruluş yıldönümünü kutlama gecesinin üzerinden 40 yıl geçti.
Ülkemizde hâlâ faşizan bir yönetimin gün geçtikçe daha da yoğunlaşan karanlığı hüküm sürüyor.
Buna rağmen, başta HDP olmak üzere tüm sol partilerimizin, islamo-faşist diktanın tüm baskılarına ve komplolarına da direnerek, TİP'in 60 yıl önce başlattığı bu ortak mücadeleyi aynı kararlılıkta yürütmekte olduğunu görmek bana umut veriyor.
Bu önemli yıldönümünde, bu ortak mücadelenin oluşmasına katkıda bulunmuş olup da yaşama veda etmiş tüm partili yoldaşlarımı ve Kürt dostlarımı özlemle anıyor, hayatta olanları da, aynı mekanda bulunmasak da, yürekten selamlıyorum.