Akın Olgun
İyi Parti ama kime İyi
Yeni döneme dair Meral Akşener’in 26 Ağustos’taki Afyonkarahisar konuşmasını işaret ederek “yüksek” beklenti yaratan parti sözcülerinin tek derdinin Kılıçdaroğlu olduğunu bir kez daha gördük.
Geçmiş bir zaman dilimi 26 Ağustos, lakin İyi Parti’nin Kılıçdaroğlu takıntısı fena şekilde siyaseten bir “saplantı” haline dönüşmüş durumda.
Buradan hareketle İYİ Partinin kime iyi geldiğini, kime iyi gelmediğini konuşmakta fayda var.
Malum İyi Parti’nin kadife eldivenli akademik sözcüleri, Kılıçdaroğlu bahsi üzerinden Akşener’e aktörlük tayin etme hedefiyle doldur boşalt yapıyorlar. Öyle ki, siyasi liderleri Akşener’in iradesinin “tahfif” edilmesine öfkeleniyor ama bir başka partinin liderini tayin etmeye kalkma konusunda hiç beis görmüyorlar. Hatta İmamoğlu’nun CHP liderliği için adaylık iddiasını geri çekmesine bozuluyor, İmamoğlu üzerinden CHP’nin içini tasarlama hamlelerinin boşa düşmesinin intikamını, onu da “risk alamayan korkak komutan” diye algı parantezine sıkıştırarak alıyorlar.
Siyasetin ateşten gömleğini başkalarına giydirip, tüm sorumluluğu başkasına yıkma konusunda çok mahir bir İYİ Parti var karşımızda. Hemen her konuda –mış, -muş gibi yapıyor İYİP.
Muhalefetin tüm yükünü sırtına al-mış gibi yapıyor örneğin. İktidar karşısında en sert tutumu ve siyasi duruşu kendisi sergiliyor-muş gibi yapıyor misal. Bir nevi sağ siyasetin “Psikolojik projeksiyon” durumu olarak da değerlendirebiliriz. Bunu en çok uygulayan AKP’nin ve sözcülerinin yanına İYİ Partiyi ve sözcülerini de koyabiliriz. Siyasetin hay huyu içinde kendini gizleyen ve hatasını, sorumluluklarını karşı tarafa yükleyerek “yansıtma” yapan bu halin narsizmi ile baş etmek oldukça zor.
Onlar hedefe koyduklarını, “basiretsiz”, “korkak”, “sorumsuz”, “iradesiz” ilan edebilirler ve bunu yaparken gözlerini asla kırpmayacaklardır. Bu yüzden öfkelerinize, kırılganlıklarınıza gözünü diken, duygu kapkaççılığı yaparak hayatlarınıza dalanlara karşı dikkatinizi asla teslim etmemelisiniz.
Parti kurultayında, “CHP’den 15 Milletvekili istedik, hayatımın en büyük pişmanlığıdır” diye haykıran Akşener’in sesini duymuştuk hep beraber. Bu cümlesine yüklediği “milli gurur” payesini kendisini dinleyenlerle paylaşarak ne kadar açık sözlü, ne kadar mağrur, ne kadar başı dik olduğunu nakşediyordu (!)
Akşener bunu daha sonra “Hür ve Milli muhalefet” olarak paketledi ve seçimleri kaybetmenin tüm sorumluluğunu Kılıçdaroğlu’na yükleyerek kaybettiren hamlelerini gözden uzak tutmak için, siyasette oluşan boşluğun içine enjekte etti. Nasıl da koştur koştur olup, kendilerine açılan alanlardan yumrukluyorlar ana muhalefet partisini. Erdoğan’ın aşağılamak için “Bay Kemal” diyerek seslenişine yeni sıfatlar üretiyorlar. Kanal kanal gezip, bu sıfatları temellendirmek için yarışıyorlar. Utanmazlığı “bilim” yapmışlar vesselam.
CHP’nin, HDP’nin, YSP’nin, TİP vb partilerin yeni dönem tartışmalarının, siyaseti yeniden tanımlama, yeni örgütlenme modelleri, strateji oluşturma çabalarının yarattığı boşluğa hücum eden İYİ Parti aklı, şimdilik biraz etkili olmuş gözüküyor ama siyasetin esas oyuncuları sahneye döndüğünde bu fazla rahat hallerine muhtemelen çeki düzen verilecek. Var olan boşluğu kendilerine açılmış bir kapı sayan ve kendilerini “parlayan yıldız” olarak görenlerin de sönümlendiğine ayrıca şahitlik edeceğiz.
İYİ PARTİ ÜZERİNDEN GERÇEKLEŞTİRİLEN OPERASYON
Hak ve özgürlükler alanında ve onun siyasi mücadelesinin hiçbir çeperinde yer almamış, hatta bu mücadelenin karşısında duran bir ideolojik hattın içinde kendisini var etmiş kesimlerin, sadece ama sadece iktidar olma düzleminde konumlanıp, akıllarını, ruhlarını oraya ihraç etmelerini küçümsememeliyiz. Küçümsediklerimiz bir süre sonra Ali kıran baş kesen oluyor malum. “Dünyayı ben yarattım” pozlarıyla reyting kuklalarına dönüşmeleri ve görünür olma arzularının akla ziyan akıl oyunlarına mayalanması o kadar hızlı oluyor ki, “nedir bu” demeye kalmadan zehrini tüm topluma çoktan boşaltmış oluyor. Sonra aval aval kalıyor ve “nasıl bu hale geldik” başlığı açıyoruz.
Eğer onların var oldukları alanlara bir bakarsak, göreceğimiz tek şey cellatlarımızın artık kaba saba değil, aksine saçı başı, traşı makyajı, gözlüğü gömleğiyle birer “politika” bilimcisine dönüşmüş olduklarını anlarız.
Onlar her daim üstlenemeyecekleri sorumlulukları başkalarına yüklemeyi, hiçbir zaman giymeyecekleri ateşten gömlekleri başkalarına giydirmeyi, hiçbir koşulda vermeyecekleri özeleştirileri başkalarından beklemeyi ve en önemlisi hiçbir zaman kendilerinin ödemeyecekleri bedelleri başkalarına ödetmeyi İYİ bilirler.
HDP’nin kilit parti olma iddiasına ve rolüne bozulan iktidarın ve onun ortağı olan MHP’nin yanına aklı ve ruhu ile pozisyon alan İYİ Partinin 2019 yerel seçimlerinde HDP’ye kaybettirme taktiği kiminle uyumluydu dersiniz?
“Seçilecek aday” tartışmasını seçimden önce dolaşıma sokan ve seçimin en önemli anında her cümlesi kötücül olan ve negatif dalgalanma yaratacak şekilde planlanmış bir konuşma metniyle masanın yarattığı güveni kırarak, masanın iradesine suikast yapmaya kalkılmasını , Erdoğan’ın “milli ve yerli muhalefet” çağrısıyla birlikte ele almak gerekiyor.
Bu arada M. Akşener’in baş danışmanlarının da hazırlanan bu konuşma metninden haberdar olmadığını, yine eski baş danışmanı Aytun Çınay’dan öğreniyoruz ama ısrarla masadan kalkma operasyonunu kimlerin planladığını sormaktan, tartışmaktan kaçınılan bir hal var. Kılıçdaroğlu’nun “kendini dayattığı” üzerine bir tartışma daha makbul sayılıyor nedense. İlginç!
Neden seçimin en önemli anında CHP’li iki belediye başkanını, Akşener Cumhurbaşkanı adayı olarak öne atıp, “millet sizi göreve çağırıyor” diyerek, kaba deyimle hem Kılıçdaroğlu’nun liderliğini hem de 6’lı masanın ülkeyi yönetme kabiliyetine güveni yerle bir etti?
Kaybetmenin nedenlerini sadece Kılıçdaroğlu üzerinden tartışmak, hakikati perdelemenin yanı sıra, aynı zamanda seçim öncesinde İYİ Parti üzerinden gerçekleştirilen operasyonun aktörlerini de gizliyor olabilir mi?
Kendi seçmenini ikna edemediğine sığınan o “meçhul” liderlik hali mi Başbakan olacaktı? Seçim sahasında gözükmemenin, Sinan Oğan’ın elini güçlendireceğini bilmiyorlar mıydı gerçekten?
Kazanılacak bir seçimi, hamleleriyle iktidara teslim etmelerinin kâr payını görmeyelim diye çıkarılıyor olmasın bunca gürültü?
Hem muhalefet için vazgeçilmez, hem de iktidar için albenisi olan bir parti pozu vermek ve bunun yaratacağı fırsatları siyasi ranta çevirecek şekilde konumlanmak, İYİ Partinin fıtratına uygun değil diyebilir mi hiç kimse?
Bu yanıyla, “HDP-AKP anlaştı” diyenlerin hepsinin AKP ile anlaşmış olmasına bir göz atmanızı öneririm.
İyi Parti’nin sosyal medya trafik polisliğine soyunan ve çeşitli linklerle birbirine bağlanan hücreler, sanırım erken topa sokuldular. Öyle olmasa İmamoğlu’nun CHP liderliğinden şimdilik attığı geri adım için bu kadar şok yaşamazlardı.
Bu konu uzun elbette ama önümüzdeki günlerde, her ne olacaksa çok hızlı olacağını, yeni ittifak senaryolarının partilerin masasında olacağını, medya dahil birçok alanda yeni pozisyonlanmalar alınacağını söyleyebiliriz.
Ve elbette bizler de tüm bu yaşananları konuşmaya devam edeceğiz, birilerinin işine gelse de, gelmese de!
Akın Olgun: Siyasi nedenlerle 7 yıl tutuklu kaldı. 2002’de İngiltere’ye yerleşti. 2009-2015 yıllarında BirGün gazetesinde haftalık yazılar kaleme aldı. Gazete ve haber portalları aracılığıyla düzenli olarak okurlarıyla buluştu. Adları Saklıdır, Ecel Öyküleri, Karanfil Mevsimi, Kül Sesleri ve El Alem adlı kitapları kaleme aldı. Olgun’un “Sokaksızlar” (White) ve “İnat” “Farewell” (Veda) adlı öyküleri kısa metraj olarak beyaz perdeye aktarıldı ve senaryosunu yazdığı Fısıltılar (Whispers) adlı kısa metraj filmi Feel The Reel Uluslararası Film Festivali’nden üç dalda ödüle layık görüldü