Ragıp Zarakolu
Kamyon
Önceki Cumartesi Belge yayınlarına yapılan baskındaki Kamyon mevzuu, beni alıp 12 Eylül günlerine götürdü. İstanbul Belediyesinden sipariş edilen kamyon gelmese herhalde rafta kitap kalmayacaktı.
Nazi Almanya’sı ve Pinochet Şili’si gibi kitaba savaş açıldığı günlerdi.
Kadıköy’deki büyük bir kitabevi, korkudan tehlikeli olacağını düşündüğü kitapları raflarından ayıklayıp eski Evlendirme Dairesinin önündeki dalgakırandan denize bıraktığı için, denizde şişmiş kitaplar yüzüyordu.
En kaliteli çocuk kitapları üreten Gözlem Yayınları editörü Abdullah Bey, Beykoz’da bir subayın, "çocuklara zararlı kitaplar okutuyorlar" diye yaptığı ihbar üzerine yaka paça gözaltına alınıyordu.
Serbest bırakılsa da, artık çocuk kitabı yapmıyordu. Ne güzel kitaplardı, "Barbiana Çocukları", yönettiği yetimhanenin çocukları ile birlikte Auschwitz Toplama kampında gaz odasına yollanan büyük pedagog Janucs Korczak’tan tercüme ettiğim "Mutsuz Bir Hafta", ya da Brecht’ten "Çocuklara Şiirler", Babür Kuzucuoğlu’nun harika Türkçesi ile tercüme ettiği Samed Behrengi’nin "Küçük Kara Balık"ı, Vietnam Çoçuklarının şiirleri, özgürlükçü pedagoji derlemesi Ümit Kıvanç’ın yaptığı…
Nazım Hikmet’in bütün yapıtları yasaklıydı. Liseli bir genç kız arkadaşına Nazım’ın el yazısı ile kopya ettiği şiirini vermişti. Okulda Lise müdürünün ihbarı üzerine ikisi de 1. Şubeyi boylamıştı.
Benim tercüme ettiğim Korczak’ın kitabını resimleyen tiyatrocu Şavaş Dinçel, General Evren’in talimatı üzerine, Müjdat Gezen ile gözaltına alınıyordu. Gerekçe Nazım Hikmet’in yaşamını çizgi romana çevirmişler. Yıllar önce yayınlanması önemli değil, herhalde bir baskında birinin evinde ele geçmiş. Ya da gerekçeye de gerek yok, amaç aydınlara, sanatçılara "haddini bildirmek".
Tam terörize etme amaçlı. Sabahın köründe alınıyorsun yaka paça. Uçağa bindirilip Diyarbakır’a yollanıyorsun. Mahkemeye çıkarılıyorsun. Üstünde mavi renkli, çöpçü üniformasına benzer bol mahpus giysisi.
Bir gün muktedir paşa Evren emrediyor, "tiz şair Yaşar Miraç, hapsola!" Neymiş, katledilen Talip Öğretmen için ağıt yazmış. Türk Dil Kurumu da ödül vermiş bir komo’ya. Hem TDK jürisine soruşturma, hem de ardından TTK ile birlikte kapatma. Ah, Türk Ordusu! Yatacak yerin yok!
Ama o zor koşullar altında bile, az sayıda cesur HAKİMLER çıkıyor, sürgünü göze alan. Yetersiz olsa da yasalara göre karar veren. Bu nedenle yasak listeleri Sıkı Yönetim Kumandanlığı tarafından açıklanıyor, akademisyenlerin, öğretmenlerin işine 1402 Nolu kanun çerçevesinde yine onlar son veriyor. Ya da şimdi olduğu gibi, "tedbir" gerekçesi ile, misyonu üstlenen bir sözde sivil sulh ceza mahkemesine karar aldırılıyor, kitap yasaklamak için.
Sıkıyönetim buldorzör gibi geçiyor, yayınevlerinin, kitabevlerinin üzerinden.
Tam bir korku cumhuriyeti… İnsanlar Kızılay’da birbirine selam vermeye korkuyor. İnsan avı var.
Dile kolay, Irkçı Güney Afrika’dan 90 gün gözaltı aparılmış. Türkiye’nin her yöresinde, kamu binaları, spor tesisleri, bazen fabrikalar, sığınalar toplama kampına çevriliyor.
1982 de bu ortamda, Mete Tunçay’ın "Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler" adlı yeni gün ışığına çıkan 1920’lerin belgeler derlemesini yayınlıyoruz. Çünkü kitabı yayınlayacak olan Bilim Yayınlarına, yöneticileri hapsedilen TİP binası ile birlikte el konulmuş. Aynı binada olmaları şanssızlık. Kamyonlar dayanıyor ve bütün kitaplar doğru Seka’ya, ya da ısınma amaçlı kullanılmak üzere Selimiye Kışlasına.
Temel Yayınları ve Dağıtım basılıyor, bütün kitaplar yine kamyonlar ile doğru Sekaya. Masis Kürkçügil’in Köz yayınları da aynı akıbete uğruyor.
Çok satar bir yayıncı arkadaşımız, deposunun yarısını aylık bir kuramsal sol derginin eski sayıları için kiralıyor. Başı belaya girmesin diye kamyonu kendi kiralıyor Seka’ya yollamak üzere. Ama kolilere kıyamıyor. Kırmızı yıldız amblemi olan dergileri kamyona boca ettiriyor. Yıldızı gören bir muhbir ihbar edince de, yayıncı arkadaş kendini gözaltında ve sekaya yolladığı derginin yayın kurulu ile illegal örgüt mensubu olarak yargılanır buluyor!
Mete Hoca, kitabımı yayınlar mısınız diye sorunca, aynı şimdi Baskın Hoca sorduğu gibi, Hayır demek bize yakışmaz; kitap bizzat 1. Ordu komutanının imzası ile yasaklanıyor. Solu Türkiye’nin sadece günlük hayattan değil, tarihten de silmek için kararlılar. Ama Cesur bir SY Mahkemesi çıkıyor, beraat kararı yanında kitabın iadesi kararı da veriyor.
Kitapları geri almak için Sultanahmet’teki Adliye’nin bodrumundaki Emanet bölümüne iniyorum devasa bir asansör ile. O upuzun adliye binasının alt katı silme kitap ve dergi dolu. Kendimi Kafka’nın hikayelerinden birinde hissediyorum. Kitapları geri alıp dağıtıyoruz. Bir hafta sonra Ankara’nın bütün büyük kitapevlerinin yöneticilerini gözaltına alıyor Ankara SK Komutanlığı. Gerekçe yasak kitap satmak… Beraat kararını ibraz ediyoruz. Serbest bırakılıyorlar. Ama bir süre sonra SY Komutanlığı, beraat kararını takmadan, 1402’nin verdiği sözde yetki ile kitabı yeniden toplatıyor.
Belge "sabıkalı" olunca Alan Yayınlarını kuruyoruz. Ve sevgili Attila Tokatlı ile anlaşıp ilk kitap olarak, Dido Sotiriyu’nun "Benden Selam Söyle Anadolu’ya"sını yayınlıyoruz. Yine yasaklama yine mahkeme. Yargılanan çevirmen Attila Tokatlı. O zamanlar henüz yayıncının yasal sorumluluğu yok, kitabı teslim etmesi koşulu ile!
Artık Mete Hoca gibi üstad Attila Tokatlı’nın karizması mı bilmem, ama o da SY Mahkemesinde neraat ediyor. Suçlama bugünkü 301. Türklüğe ve Türk ordusuna hakaret. Ama şansımıza Dido, aynı hafta Abdi İpekçi Türk-Yunan Dostluk ve Barış Ödülü almaz mı? Skandal. Bir yanda hakaret davası bir yanda ödül!
Tabii sonuç beraat ve kitapların iadesi… Bu kez SY Komutanı kitabı yeniden toplatmaz. Üstüne üstlük KK Komutanlığı, ordu kütüphanelerine koymak üzere 160 adet Dido’nın kitabından sipariş vermez mi?
Yeniden Kafka’nın devasa asansörü ile Adliye Sarayının altındaki devasa depoya iniyorum.
İstanbul’dan Ankara’ya kaçırmayı başardığımız kitaplar, dağıtıcımız tarafından teslim edildiği için, sonunda bizim kitaplar tilkici dükkanına dönmüş! Ama bir yıl önce tavana kadar yasak yayın ile dolu olan devasa depo bomboş! Bir tek Dido’nun kitabı bana gülücükler yolluyor, komşu kitaplar gibi yakılmak üzere Selimiye Kışlasına yollanmaktan kurtuldukları için.