Kanaryalar… Kadrolar…

Fenerbahçe bu denli kadro sıkıntısı yaşayan, maçın üçte birini de 10 kişi oynayan bir Beşiktaş bir daha ne zaman bulur bilemem ama bu kaybedilen puanları bir daha bulamayacağı kesin…

Geçmiş yıllardı. Statlarda kadrolar merakla beklenirdi. Teknoloji hak getire. Derken onbir açıklanır, etrafı ellerinde A4 boyutunda kağıtlarla ‘Kanaryalar kadrolar’ diye bağıranlar basardı…
Fenerbahçe’nin belli bir onbiri olur, 1-2 değişiklikle sahada yer alırdı. 
Kadro genişliği, son dönem deyimiyle derinliği en yüksek dönemi bu sezon yaşıyor Fenerbahçe. Kimin ne zaman oynayacağı belli değil. Erol Bulut kuşkusuz zorlanıyor. Oynatsa suç, oynatmasa suç sayılacak çok sayıda isim elinde. Bu duruma ‘Zengin Fenerbahçe’ de deniyor.
Şöyle bir bakınca Beşiktaş Utku’lu, Rıdvan’lı onbiriyle rakibinin fazlasıyla gerisindeydi bu açıdan. Hele bir de yedek kulübelerini karşılaştırınca tablo Siyah Beyazlılar için endişe vericiydi. 
Fenerbahçe biri kupa son 2 resmi maçında da gol yağdırmıştı… Favori olarak çıkmışlardı sahaya…
Ancak Fenerbahçe’yi değerlendirirken camiayı iyi tanımakta fayda var. 
Zor bir camiadır Sarı Lacivertliler. Kırılganlık düzeyleri yüksektir. Aynı şekilde havaya girmekte de hiç zorlanmazlar. 
Bu sezona çok havalı başlandı. Uzun süre yenilgi almayan Fenerbahçe ilk kayıp maçı 2 hafta önce Konya’da yaşadı. Ama o haftaya kadar havaya girilmişti bile. Derken şimdi de Beşiktaş derbisi yitirildi.
Maç kaybedilir, futbolda vardır da sezon başından beri izlediğimiz Sarı Lacivertli futbolcuların hep birarada bu kadar kötü oynadıklarını hiç görmemiştik. Giren çıkan hepsi, camianın girdiği havanın omuzlarına binen yükünün altında ezilir bir görüntüdeydiler. Altay’ından Cisse’sine kadar bu kadar beceriksiz, donuk bir takım izlemedik Fenerbahçe’de…
Durum böyle olunca, bir de Beşiktaş gibi bir camiaya sıradan gözüyle bakılınca ortaya Kadıköy’de 4-3’lük Beşiktaş galibiyeti çıktı. 
Erol Bulut’un başlıca eleştirilecek tercihi bana göre Caner’siz başlamak oldu. Ama bu takım Caner’le de başlasa bir şey değişirmiydi, bilemem.
Oyuncusunu yıldız haline sokup kaybetmek iddialı bir kulüptür Fenerbahçe. Örneğin Perotti. Kısmen kolay rakiplere karşın penaltılarla bir anda farklı yerlere taşındı Perotti. Elbette büyük futbolcu ama o camiasına alışıp performans arttırana kadar camiadan ‘Sen bizim liderimizsin’ mesajı geliverdi. Bu durum yıllar içinde hep yaşandı Sarı Lacivertlilerde. Nice yıldız adayı vitesi erkenden 5’e atınca motor patlattılar. 
Fenerbahçelinin tek sabredemediği gençlerdir…
Erol Bulut ve talebeleri, yeni bir takım olduklarının bilinciyle Fenerbahçe’nin bu yapısıyla da mücadele etmek zorundalar. Aksi takdirde Konya, Beşiktaş benzeri düş kırıklıkları üst üste gelir…
Bu süreçlerde başkan ve yöneticiler de duruma el koymalı ama bu hastalık ilginç şekilde onlarda da sürekli hissedilir. ‘Biz ne dersek, ne yaptıysak’ doğru mantığıyla hareket edilmesi, zaman zaman camianın birleşmesini engeller. 
Fenerbahçe bu denli kadro sıkıntısı yaşayan, maçın üçte birini de 10 kişi oynayan bir Beşiktaş bir daha ne zaman bulur bilemem ama bu kaybedilen puanları bir daha bulamayacağı kesin…
Her zamanki gibi hakem öncesinde çok konuşuldu. Ve sonrasında da çok konuşulacak. Özellikle kaybeden Fenerbahçe’nin yandaşları. Ama önce Ozan’ın, Mert Hakan’ın kaçırdıklarına, Cisse, Thiam’ın varlıksız oyunlarına bakmak daha önemli. Hatta tüm takıma…
Ancak… Maçın son anlarında Josef’in Lemos’a bir dalışı var. Hakem hocası, ukalası falan değilim de bu pozisyonun futbolla ilgisini de çözemedim. Çok ucuz atlatıldı. Ve pozisyon sarı kartla sona erdi. İlginç geldi açıkçası…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Deniz Derinsu Arşivi