Eser Karakaş
'Kayyımların gölgesinde yeni anayasa ve ittifaklar tartışmaları: Kim ne diyor?' yazıları üzerine bazı düşünceler
Geçtiğimiz hafta Artı Gerçek internet gazetesinde altı tane çok önemli "Kayyımların gölgesinde yeni anayasa ve ittifaklar tartışmaları: Kim ne diyor?" başlıklı yazılar yayınlandı.
Gazeteci Sayın Derya Okatan’ı çok verimli bir tartışmaya evrilme potansiyeli içeren bu dosya için kutluyorum.
Ben hukukçu, anayasacı değilim ama yeni anayasa meselesini senelerdir gündemimden hiç düşürmedim, anayasa meselesinin sadece hukukçulara bırakılamayacak kadar önemli bir konu olduğunun bilincindeyim, yirmi seneyi geçti galiba, "Normalleşme" başlığı altında bir dizi yazı yayınladım ve maalesef, bugün, aradan 17 senelik AKP dönemi geçti, o yazdıklarımın hepsinin hala geçerli ve gündem konuları olabileceği kanısındayım.
2014 senesinde TBMM’de bir yeni anayasa girişimi oldu, partiler taslaklar getirdiler ama bu girişim de sonuçsuz kaldı; Artı Gerçek’te yayınlanan talepler de meselede bir arpa boyu yol alınamadığının kanıtı.
2014 TBMM anayasa girişiminin öğrettiği, gösterdiği başka ilginç bir konu daha var, mesela vatandaşlık konusunda AKP önerisi diğer tüm partilerin önerilerine oranla daha önemli, daha hukuki, daha doğru bir öneri idi; bugün ise AKP yönetimi, isterseniz Erdoğan diye de kişiselleştirebilirsiniz bu yönetim kavramını, bu 2014 vatandaşlık önerisinin yanına dahi yaklaşamayacak kadar geri gitmiş durumda.
Artı Gerçek’te "Kayyımların gölgesinde yeni anayasa ve ittifaklar tartışmaları: Kim ne diyor?" başlıklarıyla yayınlanan altı yazıya bendenizin çok ciddi bir ortak eleştirisi mevcut ama bu eleştiri bu çabanın, bu yazıların önemini asla azaltmıyor, bunu da ifade edeyim.
1982 Anayasası'nın üzerinden yaklaşık kırk sene geçti, bu anayasanın artık tümünün değiştirilmesi gerekiyor ama bu yeni anayasa yapımı sürecinde en çok ihtiyacını duyacağımız konu temel maddelerde nasıl somut, yapılabilir, evrensel hukukla çelişmeyen, tam tersi, evrensel hukukla bire bir örtüşen öneriler getirebilmektir.
Geçerken (bu bir satranç tabiridir) ifade etmek istediğim önemli bir konu da 90’lı yıllardan itibaren gerçekleşen kısmi anayasa değişikliklerinin anayasanın bütünü itibarıyla bir anlamı olmadığı istikametinde; "Anayasada bilmem kaç madde zaten değişti" demenin bir manası yok kısaca.
Artı Gerçek’te yayınlanan ve geniş bir muhalif kesimin görüşlerini aktaran yazılarda, çok küçük istisnalar dışında, somut önerilere rastlamakta sıkıntı çekiyorum, aşağıda örnekleri de sunacağım.
Oysa, 1982 Anayasası'nın ruhunu belirleyen çok temel ve çok çok sorunlu maddeler var; en başta Anayasanın dibacesi (giriş bölümü) var, 7. Madde var, 24. Madde var, 42. madde var, 66. Madde var, 90. Madde var, 118. Madde var 127. Madde var, 130 ve 131. Maddeler var, 136. Madde var, 160. Madde var.
Üstelik, bu maddeler bu aşamada hiç düşünmeden rastgele yazdığım çünkü çok iyi bildiğim önemli konular ama temel anayasal sorun sadece bu maddelerle sınırlı değil doğal olarak, herkesin somut düşüncelerini aktarma mecburiyeti var.
Bir somut örnek vererek başlayalım; yeni anayasanın "çoğulcu ve katılımcı bir süreçle demokrasiyi ve barışı hedefleyen bir anayasa" olması gerektiğini söylemek mutlak bir doğruyu işaret etmekle birlikte kanımca yeni anayasa sürecine somut bir katkı yapmıyor.
1982 Anayasası yukarıda belirttiğim gibi kırk senedir başımızda, bu süreçte herkesin barış ve demokrasi hedefleri dışında ilaveten söyleyecek somut önerilerinin olması gerekiyor kanısındayım.
Hangi maddeleri nasıl değiştirir isek barış ve demokrasi hedefine daha kolay "ulaşırız"ın bir somut yanıtı olmalı artık kırk sene sonra; Dibace nasıl kaleme alınmalı mesela, bu konuda kimseden somut bir öneri gelmiyor.
Kimse bana kızmasın, en samimi fikriyatımı söylüyorum, "yeni Anayasa yapım sürecinde bu somut önerilerimizi dile getireceğiz" demek aslında muhtemelen bugüne dek hâlâ somut önerilerimiz ortada yok demekle eşanlamlı bence.
Dosyanın bir numaralı yazısında, örnek olarak veriyorum, şöyle bir ifade var:
HDP, Demokrasi İttifakı'nı "en geniş yerel demokrasiyi, yasamanın ve halk egemenliği üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını, hukukun üstünlüğünü, temel hak ve özgürlükleri, insan haklarını esas alan bir ilkeler mutabakatı" olarak tanımlıyor.
HDP’nin bu ilkelerine birebir katılıyorum ama kafam mesela "en geniş yerel demokrasi" nasıl sağlanacak sorusunun somut önerilerinin eksikliğine takılıyor.
Benim uzmanlık alanım kamu ekonomisi ve burada detaylarına girmeyeceğim, Anayasanın 7. Maddesinde yerel kamu hizmetlerini finanse etmek için yerel seçilmişlerin salabileceği bir yerel vergiye alan açılmadan, bu alanın federal bir yapıya tekabül etmesi de hiç gerekmiyor, "en geniş yerel demokrasinin" olanaksızlığını çok iyi biliyorum ama bu gibi çok önemli detaylar siyasilerin gündemine giremiyor bir türlü.
Bu önemli dosyanın ikinci yazısında, yine mesela Yeşil Sol Parti sözcüsünün şöyle bir açıklaması var: Güncel sorunlar ve saldırılar etrafında oluşan bir araya gelişleri çoğaltabilir ve bir araya gelenlerle toplumsal uzlaşı zemininde demokratik bir anayasa tartışması başlatabiliriz. Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından toplumsal ihtiyaçların ne olduğu üzerinde tartışıp, ortak bir uzlaşma zemini yaratabiliriz.
Bu ifadeye de yine aynen katılıyorum ama ne yalan söyleyeyim, bu aşamada, Sayın Sözcüden aynen aktarıyorum, "Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından toplumsal ihtiyaçların ne olduğu üzerinde tartışıp,….." ifadesini okuduğumda, neden hâlâ toplumsal ihtiyaçların ne olduğu konusunun yeterince tartışılmadığını ve somut öneriler getirilmediği meselesini anlamakta çok zorlanıyorum.
Ne zaman?
Dosyanın ikinci yazısında konuya ilişkin görüşlerini okuduğum ve kendilerini HDP bileşenleri olarak tanımlayan Birleşik Devrimci Parti, ESP, SODAP, SYKP ve Yeşil Sol Parti sözcülerinin de, sanki kendi aralarında yaptıkları bir örtük anlaşma gereği, somut madde tartışmalarına girmemesi dikkatimi çekiyor.
Bu önerilerin çok kapsamlı olmasına da gerek yok ama neden mesela bir başlangıç olarak Anayasa 118’in (MGK) değiştirilmesi ve MGK’nın anayasal statüsü olmayan bir kurula dönüştürülmesi, dibacedeki buram buram ırkçılık kokan ifadelerin değiştirilmesi önerileri bile dile getirilmiyor, anlamakta yine gerçekten zorlanıyorum.
Mesele bir zamanlama meselesi mi yoksa sıradan bir hazırlıksızlık mı, kestiremiyorum.
Devam edeceğim.