Eser Karakaş
Kaz gelecek yerden tavuk esirgenir mi?
Futbol kulüplerinin borçlarının Ziraat Bankası marifetiyle yeniden yapılandırılması meselesi başlı başına bir skandal.
Herhangi bir alanda zaten yeniden yapılandırma lafını duyduğunuzda bence hafif endişe, korku almalı sizi.
UEFA’nın bu meseleye nasıl yaklaşacağı ilginç bir konu; tanım gereği Türkiye Futbol Federasyonu devlet dışı bir kurum, internet adresi bile tff.org, tff.gov değil.
UEFA, çok da iyi yapıyor, futbol işine devletlerin burunlarını sokmasına karşı; bizde önerilen mesele ise burun sokma falan değil, balıklama atlama.
Kimse futbol kulüpleri neden bu kadar zarar ediyor diye de sormuyor; dört büyüklerin borçları son dokuz yılda yüzde bin artmış, zararları da yüzde 1500.
Bu zararların içinde o oyuncu simsarlarına verilen komisyonlar da var, ben de en çok bu konuya kafayı takıyorum.
Ziraat Bankası'nın bu konunun içinde ne işi olabilir, bu da ayrı bir tartışma.
Liberal iktisatçıların "Şu kamu bankacılığı skandalına bir son verelim, bu bankalara verilen görevleri bütçeleştirelim" önerisine bir çıkar grubunun neden karşı çıktığını Sabah gazetesinin AKP’lileşmesinden de, son TFF operasyonundan da, başka örneklerden de adeta sayısız, çok net görüyoruz.
Bir de kredi kartlarını yeniden yapılandırma önerisi geldi gündeme, bu mesele de çok önemli.
Anlayabildiğim kadarıyla bu kredi kartı yeniden yapılandırma meselesini her kredi kartının kendi bankası yapacak.
Ancak, bu süreçte şunu sormak da her vatandaşın, her tüketicinin en doğal hakkı: Madem ki her banka kredi kartları borçları için bugünkü sistemden daha tüketici dostu bir çözüm önerebiliyor idi, bugüne kadar neden önermedi?
Yoksa, bu yeniden yapılandırma denen işlemin sonunda ortaya çıkacak zararları da bütçe mi üstlenecek?
Eğer öyleyse yine büyük bir skandal, birilerinin kredi kartı borcu kökenli zararları neden vergi mükelleflerinin tümüne yüklüyorsunuz?
Şunu iyi görmek, iyi bilmek lazım: Ortada bir gerçekleşmiş ya da potansiyel bir zarar varsa bu zararın devlet eliyle kapatılması kaçınılmaz olarak bu süreçle doğrudan ilgili olmayan vergi mükelleflerini de ödeyici hale zorunlu olarak getiriyor.
Bu aşamada da gündeme başka bir sorun geliyor: Bu başka yani zararı doğrudan üretmeyen vergi mükellefleri neden bu süreçlere itiraz etmiyorlar, yargı yolları dahil tüm imkânları kullanarak başkalarının zararlarını hiç ses çıkarmadan üstleniyorlar?
Bu futbol kulüpleri meselesi ile kredi kartı borçlarının yeniden yapılandırılması önerisinin yaklaşık aynı günlere gelmesi Türkiye’yi iyi anlamak için çok önemli.
Muhtemelen kimse dört büyüklerin ve hatta tüm futbol kulüplerinin başkanlarının ciddi bir kredi kartı borcu olduğunu düşünmüyordur, varsa dahi ödenmesi sorun değildir, tıkır tıkır ödenecektir.
Peki bu kulüp başkanı iş insanları, vergi konularına çok duyarlıdırlar, kulüplerin gelirlerinin de vergi kapsamı dışında kalmalarını sağlamışlardır, mesela neden bu duruma itiraz etmemektedirler?
Kanımca bu sorunun yanıtı Türkiye’nin temel şifresidir.
Başka bir alanda yaşanan haksızlığa, kendisi bu konuda doğrudan ya da dolaylı olarak mağdur dahi olsa, birisi ses çıkarmıyorsa, mutlaka bilin ki başka bir alanda da kendisine devlet öbür alandan daha güçlü bir biçimde arka çıkmaktadır.
Tüm borçları, zararları yeniden yapılandırılacak kulüplerin başkanlarının kredi kartlarının yeniden yapılandırılmalarına karşı çıkması beklenebilir mi?
Kaz gelecek yerden tavuk esirgenir mi?
Çalıştırdığınız işçinin ve hatta kendinizin kayıtdışılığına ses çıkarılmayacak ise birilerinin kullandığı kaçak elektriği dert eder misiniz?
Vergi ödemiyorsanız birilerinin alışverişlerde fiş istememesi sizi neden rahatsız etsin?
Bir kamu bankası sizi gazete sahibi yapacak ise kamu bankacılığına neden karşı çıkasınız ki?