Kirkor, Sarkis ve Nazar ahparikler...

Türkiye Ermeni toplumu entelektüel birikimi gün geçtikçe eriyor. Özellikle bu kültürün omurgasını kuranları unutmamalıyız. Nişan Yağubyan, Sarkis Seropyan, Krikor Yeteroğlu, Nazan Hançer bunlardan bazıları.

Türkiye Ermeni toplumu entelektüel birikimi gün geçtikçe eriyor. Yeniler de yetişmiyor değil ama eskiye kıyasla az. Sadece azınlık okullarında eğitim alan öğrenci sayısının sabit kalıyor olması bir toplumda entelektüel birikimin korunduğu anlamına gelemiyor ne yazık ki. Ama umudumuz var. Hala üretenler var. Kültür kurumları, korolar, gençlik kolları, dernekler azınlık toplumların omurgasını ayakta tutuyor.

Ama bir de bu omurgayı kuranlar var. Onları unutmamalıyız. Bir süredir sosyal medyanın hayatımıza girmesi ile biraz unutuldular belki, ama onlar olmasa bugün Türkiye'de Ermeni, Rum ve Yahudi toplumlarının günlük hayatta esamesi çok daha az okunurdu. Örneğin Ermeni toplumunda öyle insanlar var ve vardı ki onlar olmasaydı, Türk toplumu asla Ermenilerin etkin olduğu alanları bilemeyecekti belki de.

Mesela Nışan Yağubyan. Okuldaşı olmaktan onur duyduğum bu mimar, Cumhuriyet sonrasında Ermenilerin mimarlık alanında varlığını koruduğunun bir kanıtı oldu yıllarca. Bugün Türkiye'de gördüğünüz birçok modern yapıda imzası var.

Bu hafta Agos gazetesinin Ermenice sayfaları sorumlusu Sarkis Seropyan'ın da 8. ölüm yıldönümüydü.

8 sene oldu Seropyan aramızdan ayrılalı ama yerini dolduracak kimseyi bulamıyoruz. Sadece bir Ermenice editörü ve sevdalısı değildi, bir Tiktok veya sosyal medya fenomeni de değildi ama herkesi tanır herkes de onu bilirdi. Bir ansiklopedi idi. Wikipedia yokken o vardı. Sovyetler döneminde Ermenistan'a gidip gelmiş, Ermeni kültürünü ve Türkiye'deki hangi Ermeni taşının altında hangi kilise var bilirdi.

Kimseye yok demezdi. Herkesle konuşur her bildiğini herkese anlatırdı.

8 yıldır yok.

KIRIK ÇAN

Bu hafta bu kültürün çok önemli bir başka temsilcisi Krikor Yeteroğlu'nu da kaybettik. Naifliği ve beyefendiliği ile bilinen Yeteroğlu bir şairdi. İnce eleyip sık dokuyan, her dizesini ilmek ilmek işleyen bir şair. Yazıları ve şiirleri arada Agos'ta yayınlandı. Ama bir tek kitabı oldu, “Kırık Çan”. Her baskısında yeni şiirler ekledi buraya. Te bir kitapla şair olunur mu diye düşünmeyin sakın. Tek bir şiirle bile olunur.

Garbis Cancikyan ve Haygazun Kalustyan, Orhan Veli ile aynı dönemde şiirdeki Garip akımından etkilenerek şiirler yazmışlar ancak Orhan Veli kadar ünlü olamamışlardı. Çünkü Türkçe yazıyorlardı. Ermeni toplumunda zaten Ermenice yazan çok az iken onların Türkçe üretiyor olması da bir başka dezavantajdı görünürlük açısından.

Krikor Yeteroğlu da o hazinelerden biriydi.

20 Temmuz 1950’de Malatya Arapgir’de doğdu. İlköğrenimini Çemişgezek ve Arapgir’de gördü. Gönlünde Akçadağ Öğretmen Okulu vardı ancak sınava geç kalınca özlemi gerçekleşemedi. 1964-1966 arası Üsküdar Surp Haç Tıbrevank Yatılı Ermeni Lisesi ortaokul bölümüyle Arapgir Ortaokulu’nda öğrenimini sürdürdü. Orta ikiden ayrılmak zorunda kaldı. Ece Ayhan’ın “Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler” yapıtı saatin tik takları gibi kulağında çınladı durdu. 1968-1971 arası Diyarbakır’da yaşadı. Mayıs 1974’ten beri yaşamını İstanbul’da sürdürüyordu.

2015'te Kırık Çan kitabı yayınlandıktan sonra Artı Tv'de Nazım Alpman'ın programına konuk olmuştu. O kadar naif bir dille kendini anlatıyordu ki, herkesin beğenisini kazandı. İnternette birkaç röportajı var, kameraya çok bakmaz, her zaman önüne bakar, her röportaj öncesinde gömleğinin üst düğmesini ilikler saygısından. İşte öyle bir Arapkirli beyefendiydi...

Yazar Şeyhmus Diken'in dediği gibi “Öyle böyle değil, sahiden iyi şairdi.

Efendi, zarif, üslupbilir bir adamdı. Tane tane konuşur, yormazdı.”

Alpman’la röportajında Orhan Kemal ile bir dönem aynı hastanede tedavi olduklarını anlatırken şunları söylüyordu Yeteroğlu: “Eski zamanlarda bir edebiyatçı, şair hastalandı mı gazetelerde büyük haber olurdu. Şimdi bir sütun yazı bile yazmıyorlar. Değerlerimiz ölüp gidiyor”.

Yeteroğlu'nun dediği gibi oluyor ne yazık ki. Gün geçmiyor ki bir değer kaybetmeyelim. Sadece edebiyatta değil. Her alanda.

NORMALLEŞME YOKKEN NAZAN HANÇER VARDI

Bu hafta kaybettiğimiz bir diğer değer de Nazar Hançer oldu. Nazar Hançer adeta görünmez bir spor bakanıydı. Ermenistan'dan gelen her spor ekibinin arkasında, yanında o vardı. Şişli Spor Kulübü üyesi, antrenörü, sporcusu olarak yıllarca emek verdi Ermeni toplumuna. O olmasa Ermenistan'dan Türkiye'ye 1990'larda satranç ve spor müsabakaları için gelen birçokları öksüz kalırdı.

O denli ki 2022 yılında, Ermenistan tarafından bir ödülle bu çalışmaları taçlandırıldı.

Ermenistan Cumhuriyeti'nin, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİ) Daimi Temsilcisi Sahak Sarkisyan, sporculara gösterdiği değer ve yapmış olduğu fedakarlıklarının karşılığında, hizmet yıllarının takdiri olarak kendisine bir madalya takdim etti.

Nazar Hançer; Ermenistan'dan Türkiye'ye gelen spor delegasyonları için gönüllü bir rehber oldu, temaslarda ilişkileri kolaylaştırdı. Ermenistan'da düzenlenen Pan Armenian Oyunları'nın da daimi üyeliğini yapan Hançer, çocukluk yıllarında Türkiye’ye gelen Levon Aronyan gibi dünyaca ünlü satranç ustalarının da daima yanında oldu.

Agos'tan meslektaşım Sevan Ataoğlu'nun dediği gibi “yıllarca sessiz makyajsız”, gönüllü çalıştı spor için. Türkiye Ermenistan arasındaki ilişkiler hiç olmazsa sporda dostane olması için çaba sarf etti.

Bu insanlar kimseden bir teşekkür beklemediler. Yıllarca sessizce çalıştılar. Çalışmaları Ermeniler için değildi sadece; Türkiye toplumuna çok şey kattılar. Onların aktif olduğu yıllarda sosyal medya yoktu daha, her şey şimdiki kadar kolay değildi. İşte o zorluklara rağmen bu toplumu ayakta tutabildiler, yazabildiler.

Ellerini taşın altına koydular...

Krikor Yeteroğlu'ndan bir şiirle tamamlayalım yazımızı:

Sürgün Nar, Şehmus Diken’e

usulca geçerken sokaklarından

dolanır ayaklarıma gidenlerin izi

savrulmuş dört yanına dünyanın

yuvası kanatılmış kuşlar

surp giragos’un çanı

yankılanmıyor hançepek’ten

pencere pervazında

öksüz ikon çığlıkları

duvarda zembereği kırık saat

rengi eksik gökkuşağı

kilitlenmiş ağzı

ses vermiyor küçeleri

dost çığlığı “gittiler işte”

virane evler, kayıp güvercin sesleri

sütü çekilmiş anne diyarbekir

emziremiyor çocuklarını

yitirmiş kimliğini çoktan

sökülmüş tuğlaları

çiçekleri sünmüş kent

açar mı bir daha”


Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidir.

Kırık Çan / sayfa 81

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aris Nalcı Arşivi