Kokainci savcı ve Atakürt

Basın tarihini yakından incelediğimizde, bu ülkenin hep aynı çamurda ama her seferinde biraz daha derine saplanarak patinaj yaptığını görüyoruz.

“Kokain baronlarının esir aldığı Kolombiya’ya benzeyen Van’daki gelişmeler her gün biraz daha karışık ve sarsıcı hale gelirken, Viyana’da yeniden yakalanan Alaattin Çakıcı’nın üzerinden de eski bir MİT elemanına ait yeşil pasaport çıktı. Daha önce yakalandığında ise gene bir MİT mensubu adına düzenlenmiş bir pasaportu vardı ama o pasaport kırmızıydı.”

***

“Devletin içindeki gizli bir irade Van’da eroincileri koruyup Çakıcı’ya özel pasaportlar verirken, Sağlık Bakanlığı’nın Hakkari’ye ilk kez atadığı beyin cerrahı da tomografi cihazı olmadığı için hem görevinden, hem de on yıldır emek verdiği devlet memurluğundan istifa etti.

Uyuşturucu ticaretinden inanılmaz servetler kazanmaya çalışanların devlet içi etkinliği, ne hikmetse, Hakkâri’ye beyin hastalıklarını tespit etmeye yarayan tomografi cihazını almak isteyenlere hep ağır basıyor.”

***

“BM’nin İnsani Gelişmişlik Endeksi’nin 2004 verileri açıklandı.

Türkiye 96’ncılıktan 88’inciliğe yükseldi. ‘Orta İnsani Gelişmişlik Düzeyinde’ yer alıyoruz.

Bu grupta bulunan Bulgaristan, Libya, Romanya, Kazakistan, Türkmenistan, Brezilya gibi ülkeler Türkiye’nin önünde...

BM üyesi 175 üye ülke arasında biz 88. sıradayken Yunanistan 24. sırada...

Bu hezimetin kökeninde, uyuşturucu ticaretinin sistemdeki egemenliğinin Hakkarili vatandaşların yaşamlarından çok fazla olması yatmakta... Üstelik bu tespiti yapmak, bunu dile getirenin başına inanılmaz büyük işler açıyordu. Bu insanlar, ‘vatan, millet, Sakarya’ şamatası ile işsiz bırakılıyor, sistem gerçek bir ifade özgürlüğünü güvence altına almadığı için hukuksal olarak da cezalandırılıyorlardı. Onları cezalandıranların ilişkileri ise şaşırtıcı oluyordu.”

***

“Örneğin, Ahmet Altan’ı Atakürt yazısından dolayı mahkûm eden DGM’nin savcısı İsa Geyik daha sonra uyuşturucu kaçakçılarıyla ilişkisi nedeniyle meslekten ihraç edilmişti. Altan’ın mahkumiyeti ise evrensel hukuk anlayışına uygun olmadığı için AİHM tarafından bozuldu.”

***

“Uyuşturucu kaçakçılarının, hastanelere tomografi makinesi aldırmaya çalışanlardan daha ağır bastığının Türkiye’deki rejimle bağlantısını gösteren eleştirisel anlatımlara, eğer yargı mekanizması Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin ifade özgürlüğüyle ilgili son kararını benimserse bundan böyle yaptırım uygulamayacak.

Çünkü, Türkiye, AİHM’nin ifade özgürlüğü anlayışını kelimesi kelimesine kabul etmiş oluyor.

Bu tanımlamayı Avrupa 1976’da yapmıştı, Türkiye ancak 2004’te içine sindirebildi.

Yargıtay 8. Ceza Dairesi, ifade özgürlüğünü şöyle tanımlıyor: ‘Bu değerlendirmeler, toplumun bir bölümünü rahatsız edici nitelikte olabilir. Ancak unutulmaması gerekir ki ifade özgürlüğü, çoğunluk gibi düşünmeme, kurulu düzeni sorgulama, hatta eleştirme hakkını da kapsar. Dahası, sarsıcı nitelik taşıyan, toplumun çoğunluğunu kızdıran ve tartışmaya yönelten fikirler de ifade özgürlüğünün koruması altındadır.’

Bu tanımlama, AİHM’nin 1976’daki Handyside Kararı’ndaki ifade özgürlüğü tanımının aynısıdır.”

***

“Handyside, Danimarkalı yayıncı bir grup... Yayınladığı bir çocuk porno kitabını İngiltere’ye pazarlamaya çalıştı. İngiltere yayını sınırından içeri almadı. Bunun üzerine Danimarkalı yayıncı grup AİHM’ye başvurdu. AİHM, çocukları korumak gerektiğini vurgulayarak İngiltere’yi davada haklı buldu ama gerekçesinde Avrupa’nın ‘ifade özgürlüğünden’ ne anladığını da Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin kararına yansıyan şekliyle tanımladı. Türkiye’de fikir özgürlüğü isteyenler 28 yıldır bu kararı anımsatır durur...”

***

“Aradan geçen zamanda uyuşturucu ticaretinin ünlülerine bir şey yapılamadı ama düşünce suçundan dolayı çok insanın canı yandı.

Şimdi o gelişmişlik noktasına geliyoruz. Umarım sistem kendini daha hızlı arıtır, kırmızı ve yeşil pasaportlarla korunan suçlulara, uyuşturucu kaçakçılarına teslim edilen kentlere, tomografisiz ve beyin cerrahsız illere, yaşam kalitesi açısından 88. sıralara, yazarlara düşmanlık edip uyuşturucu kaçakçılarıyla işbirliği içinde olan ‘vatansever’ savcılara bir daha rastlamayız...

28 yıl sonra gelen ifade özgürlüğü, sistemin kirliliğini daha hızlı projektör altına alır...”

***

“Türk’e Türk’ün yaptığı” başlıklı bu yazıyı 7 Ağustos 2004’te 20 yıl boyunca köşe yazarlığı yaptığım Sabah gazetesindeki “Prizma” köşemde yayınlamışım...

18 yıl önce...

***

2000’li yıllar üzerinde kazı yaparken rastladım. Hüzün verdi...

O zaman savcı İsa Geyik varmış. Şimdi polisleri kurye olarak kullanan Kokain Baronu savcılara rastlıyoruz.

Hiçbir şey değişmediği gibi içtihadın bir parçası haline gelen Handyside Kararı da yalan olmuş.

Üstelik daha da geri gitmişiz...

***

Basın tarihini yakından incelediğimizde, bu ülkenin hep aynı çamurda ama her seferinde biraz daha derine saplanarak patinaj yaptığını görüyoruz.

Türkiye’nin gerçekten kurtulması için sanırım ciddi bir biçimde niye hep aynı yerde debelendiğimizi araştırmamız gerekiyor.

Oradan iki adım uzaklaşacak gibi olup yeniden aynı çukura düşüyoruz. Düzeltemediğimiz hangi hastalık bizi bu korkunç gerçeğe mahkûm ediyor?

Türkiye için hayati soru bu herhalde.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Altan Arşivi