Korku değil umut kazandı

İktidar, Türkiye’yi ve seçmenini gerçekliği olmayan 'beka' kaygısına hapsetti ama kendi seçmeni dahil çoğunluğu ikna edemedi.

"Bir parti daha az kötü göründüğü için değil, daha çok umut ve güven verdiği için çoğunluktan oy alabilmeli ve iktidara gelebilmelidir."

-Bülent Ecevit

Beklenen geç de olsa gerçekleşti. Maltepe’de birçok kez durdurulan yeniden sayım işlemi sonunda tamamlandı ve birleştirme tutanaklarının son halini almasından sonra, Ekrem İmamoğlu, il seçim kurulu tarafından davet edilerek mazbatası kendisine verildi.

Sadece İstanbul’da değil tüm Türkiye’de yeni bir dönem başladı.

Her ne kadar haklı nedenlerle en çok İstanbul’u tartışsak da, seçim sonuçları önümüzdeki döneme ilişkin çok şey söylüyor. Bazılarını şimdi bazılarını ise önümüzdeki aylarda tartışacağız.

TÜRKİYE ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ İSTİYOR

Ben önümüzdeki aylarda çokça tartışacağımız bir konu ile başlamak istiyorum.

Bu seçim sonuçlarının en önemli göstergelerinden birisi kuşkusuz, 16 Nisan Anayasa Referandumu’nda, "hayır" oyunun yüksek olduğu pek çok ilin CHP’li adaylar tarafından kazanılmasıdır.

Şimdilik üzerinde çok durulmasa da, bu kesişme, seçimin en önemli sosyolojik ve bu açıdan da siyasal sonucudur. Bu sonuç, getirilen yeni sisteme itirazın da bir tezahürüdür. Yıllar önce çok konuşulduğu için yine o analojiden yola çıkarsak, merkezin, çevreyi kabul etmekle birlikte ona itirazdır.

Bu itirazın temel dayanağı ise, çevrenin haklı taleplerini siyasete taşıyan AK Parti’nin, bundan hareketle kendi kültürel kimliğinin "doğru" kabul ettiği "değerleri", devletin güç ve olanaklarıyla yukarıdan aşağıya tüm topluma giydirme, toplumu yukarıdan aşağıya dönüştürme yani yeni toplumsal mühendislik projesine itirazdır.

Bu itirazın temelinde esas olarak, daha çok özgürlük, daha çok demokrasi ve adalet talebi vardır.

İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Adana, Mersin, Muğla, Aydın, Çanakkale ve Eskişehir gibi illerin ülke ekonomisine yaptığı katkıyı ve bu illerin coğrafi konum ve sosyolojik özelliklerine baktığımızda, özgürlük, demokrasi ve adalet talebinin ne anlama geldiğini daha iyi görmekteyiz.

Bunu belki şimdi değil ama yakın zamanda çok tartışacağız. Çünkü bu sonuçlar esas olarak, Türkiye’ye giydirilen evrensel anlamda hiçbir idari ve yasal karşılığı olmayan "Türk işi Anayasal Sisteme", "kurumsal keyfiliğe" itirazdır. Daha iyi arayışına dönüştür.

Bu açıdan temennimiz siyasi iktidarın bu itirazları dikkate alan bir siyasete dönüşümdür. Yani yeniden demokrasi ve hukuka dönerek, toplumsal uzlaşma, kutuplaşmanın sona ermesi için adım atar. Türkiye’nin temel ihtiyacı budur.

KORKU DEĞİL UMUT KAZANDI

Seçim sonuçlarının bugün tartışacağımız esas konusu ise CHP’nin Millet İttifakı'yla elde ettiği başarıda izlediği kararlı siyasi duruşun anlam ve önemidir.

Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP, bu seçimde de tıpkı 2014 yerel seçimlerinde mottosu olan "Türkiye’nin Birleştirici Gücü" söyleminin siyasetini yaptı. Bu açıdan "Türkiye’nin Birleştirici Gücü", bir kampanya sloganı olmaktan çok, Türkiye’nin içinde olduğu polarizasyonda, "demokrasi" ortak kesiminde buluşabilen herkesin gözünü CHP’ye çevirmesinin neden anlamlı olduğunu da bize çok iyi anlatmaktadır.

CHP, sadece 2014 yerel seçimlerinde değil 7 Haziran 2015 genel seçimlerine de "Yaşanacak Bir Türkiye" sloganıyla "umudun" siyasetini taşımayı amaçladı. Bunda başarılı da oldu. HDP’nin Türkiyelileşme açılımıyla birlikte, AK Parti yüzde 40.8’e düşerek tek başına iktidar olma şansını kaybetti.

Ve hepimizin bildiği umuda karşı "korku" dönemi başladı. Sonrasını biliyoruz. İhlal edilen demokratik teamüller sonucunda yenilenme kararı alınan seçim ve şiddetin ve korkunun gölgesinde gidilen bir seçim. Sonuçta AK Parti’nin yüzde 49’la yeniden tek başına iktidar olması. Korkunun umuda galip gelmesi.

O tarihten itibaren AK Parti ve MHP siyasetinin ana söylemi ve propagandası, 1 Kasım seçimlerinde başarıya ulaşan "korku" oldu.

Bu seçimde o korku, bu kez "beka" olarak çıktı karşımıza. İktidar, Türkiye’yi ve seçmenini gerçekliği olmayan "beka" kaygısına hapsetti ama kendi seçmeni dahil çoğunluğu ikna edemedi. Çünkü Türkiye’nin ana gündemi beka değil, ekonomik kriz ve o krizden çıkmak için umuttu.

Garip olanı ise iktidarın hâlâ bundan yani korku siyasetinden vazgeçmemiş olması. YSK’ya olağanüstü itiraz başvurusu yapan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı’nın sözleri bunun açık örneği. Bırakın siyasetçi olmayı, hukuk mezunu bir insanın söylemeyeceği argümanlarla YSK’ya itiraz ederken, yaptığı açıklamalar demokrasinin asgari standardının bile gerisindedir. Bu hazin tablo üzerinde, bunun sorumlusu olan herkesin düşünmesinde fayda var.

BAŞARININ MİMARLARI

O yüzden bu seçim başarısı özeldir ve ister istemez yeni bir dönemin başlangıcıdır.

Bu başarıda kuşkusuz en büyük pay CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nundur. Kendisi parti içindeki tüm siyasal yalnızlığına rağmen, inandığı siyasal doğruyu savunmuş ve bunun için liderliğini dahil her türlü riski almıştır.

Her il için ayrı ayrı teşekkür edilmesi gereken insanlar kuşkusuz vardır. Ama İstanbul için başta samimiyeti ve doğallığıyla farklı kesimlerin oyunu olmasa da gönlünü kazanan Ekrem İmamoğlu olmak üzere, İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun ve tüm il örgütünün özel katkısı inkâr edilemez.

Bu başarıda bir başka önemli etken de seçim kampanyasının kendisidir. 2013 Kasım ayından beri Ekrem İmamoğlu ile birlikte çalışan 2014’de Beylikdüzü Belediye Başkanlığı seçiminde ve sonrasında tüm iletişim stratejilerini ve kampanyalarını yöneten ve İstanbul kampanyasının da direktörü olan Necati Özkan’ı unutmamak gerek. Bu başarı, uzun süreli birlikte çalışma ve yol arkadaşlığının ne kadar önemli olduğunun da bir göstergesi. Ki, Özkan’ın önemli bir başarısı da Kemal Kılıçdaroğlu "markası"nın yaratıldığı 2009 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve yukarıda andığım ve hâlâ çok anlam ifade eden "Türkiye’nin Birleştirici Gücü" mottosunun kullanıldığı 2014 yerel seçim kampanyasının da direktörü olmasıdır.

Elbette, bunlar dışında oy veren milyonlar ve o milyonların oylarına sahip çıkan Seçim Koordinasyon Merkezi’nde gönüllü çalışan partililer ve oy torbalarını bekleyen milletvekilleri ve parti yöneticilerinin özverili nöbetleri bu başarıda önemli etkenlerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Aksoy Arşivi