Köşe kapmaca, köşe dönmece, köşeden zıplama, köşe yazarı…

Köşe yazarı olunca insan, imtiyazlı sanıyor kendini. Kürsüden ona buna nutuk çekiyorsun, ilkokul öğretmeni gibi ders verip, fırça atabiliyorsun bilmediğin konularda tanımadığın insanlara.

Türk matbuat, basın ve medyasının kendine has özelliklerinden biri de Köşe Yazarlığı. Batı’da yok böyle bir müessese. Benim izlemeye çalıştığım Fransız, İngiliz ya da Amerikan yazılı medyasında, herhangi bir konu ayrıntılı bir şekilde açıklanmaya, yorumlanmaya, değerlendirilmeye muhtaçsa, ya gazetenin uzmanı bir haber-yorum (Papier synthèse) yazar ya da dışarıdan bir uzmanın görüşlerine başvurulur. Ayrıca serbest kürsü niteliğindeki bölüm ya da sayfalarda dışarıdan uzmanlar fikirlerini yazar. İsteyen yurttaş ya da kurum da, okur mektuplarıyla görüşlerini yayınlayabilir.

 Bizde haftanın yedi günü yedi farklı konuda cevher yumurtlar bu insanlar. Pek azının gazetecilik geçmişi vardır. Her konuda uzman olan bu türün, şimdilerde TV versiyonları da mevcut. Adam ilahiyat mezunu ama S400’ün teknik özelliklerini anlatıyor.

Her konuda kendini uzman sanıp ona buna akıldanelik yapan insan, en çok, hiçbir konuda hiçbir şey bilmeyen ama aklını da kendine saklamayan insana çok benzer.

Köşe yazarlığı gazetelerde yaşla, kıdemle bağlantılı olarak algılanır. ‘’Bu yaşa gelmişsin sana hala köşe vermediler mi?’’ derler mesela. Fransa’da, İngiltere’de, ABD’de dedem yaşında muhabirlerle, redaktör ve editörlerle ilk tanıştığımda ben de öyle düşünmüştüm. Halbuki adam/kadın uzmanlaşıyor, bazen bir bazen de birden fazla konuda ve hep o güzergâhta kalıyor. Bizde ise ebedî bir makamdır köşe yazarlığı: ‘’Yazarımız dün kendi cenazesine katılmak zorunda kaldığı için bugünkü yazısını yayınlayamıyoruz’’.

Belki ilk başlarda Türkiye’de, zaten gazeteci olan patronlarla edebiyat alanında adı sanı bilinen şahsiyetler, köşe yazarlığı yaptılar. Ama sonra işin suyu çıktı.

İş insanından kanaat önderi yaratmaya çalıştılar. Köşesinin altında yayınlanan email adresinde bir banka adı vardı birinin. Polis ve asker eskileri ile yeni bankacılar bile köşe yazarı yapıldı. Yine bir Ece Ayhan sözü iyi gider tam buraya: ‘’Türkiye’de muhasebeciler kendilerini ekonomist, emekli büyükelçiler de aydın sanır’’.

Köşe yazarlarının çoğu gazetede doğrudan patron tarafından seçilir, atanır ve ona bağlıdır. Köşe yazarlarının çoğu gazeteye pek uğramaz. Evinden yazar yazısını gönderir yazı işlerine. Bu kopukluk nedeniyle bazen gazetedeki haberle hatta gazetenin genel yayın politikası ile çelişen köşe yazıları okumak zorunda kalır ve şaşırırız.

Gazetede çalışan her insanın adı sanı, sıfatı, konumu bellidir. Yaptığı işle anılır: Sayfa sekreteri, haber müdürü, istihbarat şefi ya da eğitim muhabiri, sağlık muhabiri, diplomasi muhabiri…vs…Bu köşe yazarının şekli şemali, içeriği biçimi çok geniş dolayısıyla belirsiz yani muğlak olduğu için ona uygun sıfatı coğrafi konumu ile belirlemişler. Sayfanın köşesinde yazdığı için ona köşe yazarı demişler. Manşet yazarı, 2. sütun yazarı diye bir şey yok ama köşe yazarı var.

Bakın gazetelerdeki imzalara, saymaya kalksanız bazen köşe yazarı sayısı muhabir, editör sayfasından fazla çıkar. Çünkü geri kalmış ülkelerde ‘’fikir’’, olgudan daha önemlidir. Bu diyarda yurttaş, yani okur, hazır hap halinde fikre ihtiyaç duyar. Öyle oturup çeşitli kaynaklardan farklı olgu ve bilgileri toplayıp genel bir değerlendirme, bir analiz, bir sentez yapmak zor ve uzun bir uğraştır. Birey olmak zordur, kolay olan bencil olmak. Köşe yazarı var nasıl olsa, o bizim için gerekeni yapmaktadır.

Köşe yazarı gazete içinde imtiyazlıdır üstelik. Maaşı muhabirlerden en az 4-5 kat daha fazladır. Beleş gezilere onlar davet edilir, davet edilmemişse onlar gönderilir. Az çalışırlar, çok kazanırlar.

Köşe kapmak kolay değildir. Patronun şirketinin ihalesini takip etmek ya da patrona bakandan randevu almak gerekir.

İletişim akademisyenlerinden bu meseleyi deşen birkaç çalışma okuduğumu hatırlıyorum. Mesela Uraz Aydın’ın ‘"Gauches, libéralisme et démocratie. Les mutations des intellectuels turcs 1980-2008(Sol akımlar, liberalizm ve demokrasi – Türk aydınlarında değişim 1980-2008)" başlıklı doktora tezi.

Son zamanlarda 3 çalışma dikkatimi çekti:

+ ‘’Bir Alt Alan Olarak Köşe Yazarlığı’’

(Müge Neda ALTINOKLU ŞENAY)

+ ‘’Türkiye’de Köşe Yazarlığı Olgusunun Tarihsel İzleği’’

(Yusuf ÖZKIR) 1

+ ‘’Zaman Gazetesi Köşe Yazarlarının Bir Rol Değişim Göstergesi Olarak Bourdieucü Bağlamda Söylemsel Dönüşümleri (2011’den 2014’e)

(Doç. Dr. İsmet PARLAK

Yrd. Doç. Dr. Nigar DEĞİRMENCİ)ç

Gazeteler pek girmez bu konulara.

Köşe yazarlığının önemli avantajlarından biri de bu makamın tramplen olarak kullanılabilmesi. Köşe yazarlığından milletvekilliğine hatta bakanlığa zıplayanlar olmuştur güzide memleketimizde. Bir tanesi (İnsan için ‘’tane’’ denmez, bilmiyor musun!) MİT’e bile girdi. Doğaldır, çünkü köşe, adamı/kadını meşhur eder. İlişkilerini genişletir.

Ne var ki, mesela ciddi aydınlar ve akademisyenler kendi aralarında konuşurken işin gerçeğini su yüzüne çıkarır:

-         Bırak ya gazeteci o!

-         Kardeşim bu iş öyle gazete okumakla öğrenilmez!

Türkiye malumunuz garip bir memleket. Köşe yazarı olunca meşhur oluyorsunuz bir de haksız yere hapse atılınca. E hem köşe yazarı hem de hapis yemişseniz acaip meşhur oldunuz demektir.

Buzağı aramayın. Özel olarak bugün kimseyi kastetmiyorum. Yazdıklarıma denk düşenler varsa, benim kabahatim yok.

Talihin cilvesine bakın ki köşe yazarlığı kurumunun yüzeysel de olsa, eleştirisini, İnternet gazeteciliğinde kılık kıyafet değiştirmiş olsa da, haber kategorisine girmeyen belki de daha çok köşe yazarlığına benzeyen bir mekandan yapıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi