Küçük çocuklarımızın ve devlet büyüklerimizin eğitilmesine dair

Diyanet’in ÇEDES’e harcadığı milyarlar küçüklerimiz konusunda ne sonuç verecek henüz bilmiyoruz ama, büyüklerimiz konusunda boşuna harcanmış gözükmüyor.

Yaşadığımız vahim ekonomik bunalımda durmadan haberler çıkıyor Diyanet’in çok fazla para harcadığına ilişkin. Gördüğüm sonuncusu (06.09.2024): “Diyanet’e üç bakanlığın bütçesi kadar ödenek ayrıldı”.

Diyanet’in bütçesi 130 milyar TL’ye çıkarılmış, üç bakanlığın (Enerji ve Tabii Kaynaklar; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği; Kültür ve Turizm) toplam bütçe ödeneği ise 136 milyar küsur TL imiş.

Ve aynı günkü haber: “Afet İşlerinin ödeneği %63 azaltıldı, Diyanet’inki %41 arttı”.

Böylece Diyanet, 2024’ün ilk yarısında 76 üniversitenin gideri kadar, 55,6 milyar TL kaynak kullanmış oluyor.

***

Olabilir, çünkü bilindiği gibi Diyanet ile Milli Eğitim ve Gençlik Spor bakanlıkları arasında Mart 2023’te imzalanmış, amacı "millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerimizi benimseyen, koruyan ve geliştiren" orta ve lise öğrencileri yetiştirmek olan ÇEDES (“Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum”) adlı bir iş birliği protokolü var ve bu projeye büyük kaynak lazım.

Olabilir de, yeter ki bir devlet kurumu olarak Diyanet bu darlık ortamında bu paraları öğrencilerin en acil ihtiyaçları için harcasın. Son 1 aydan bu yana ÇEDES’le ilgili haberlerden bazıları:

Diyanet Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü Sedide Akbulut, “Hem liseye gidecekler hem de eğitim merkezlerimizde müfredatımızı da görecekler. Öğrenci günün yarısında okuldaki derslerini aldıktan sonra diğer yarısını Kuran Eğitim Merkezleri’nde geçirecekdedi.

Uygulamalar hem cami ziyaretleri gibi okul dışı etkinliklerde hem de okullarda gerçekleştiriliyor. Ör. bu şubat ayında Kars Merkez İmam Hatip Ortaokulunda “sabır” konusunu işlemek için maket mezar kuruldu ve annesini kaybeden bir öğrenci maket mezar başında ağıt yaktı.

Diyanet’in “adab-ı muaşeret” temasını işleyen cuma hutbesinde, eğitimde din odaklı ders seçilmesi yönünde velilere çağrı yapılarak, "Gerekli hassasiyeti gösterelim ki ahiretimiz cennet olsun" denildi.

Demek ki devletimiz, öğrencilerin en acil sorununu, İslam’a yeterince ilgi gösterilmemesi olarak belirlemiş.

***

Tamam da, dinle ilgili bu uygulamaları eleştirenlerin cezaya çarptırılması?

19.08.2024: “CEDES projesine karşı çıkan öğretmen ceza aldı.” Bursa’da TÖB-SEN İl Temsilcisi Serkan Bebek’e söz konusu programa karşı faaliyet yürüttüğü gerekçesiyle kınama cezası verildi ve kendisi başka bir okula sürgün edildi.

28.08.2024: İlahiyatçı Cemil Kılıç'ın “Türkçe namaz kılınabilir” yönündeki görüşlerini “Milli ve manevi değerlere aykırı” bulan RTÜK, Flash TV'ye para cezası ve üç kez program durdurma cezası verdi.

***

İlginç olan husus şu ki, Tek Adam Rejimi’nin aldığı sonuçlar sadece sürgün edilen öğretmenlerle veya cezalandırılan TV kanallarıyla sınırlı kalmıyor. Bizzat Rejim’in sürüp gitmesi için hacı bekler gibi beklenen “yeni anayasa” projesini sabote edebilecek durumlara da yol açıyor:

HÜDA PAR yetkilisi Halef Yılmaz, yeni anayasa tartışmalarına ilişkin "Kemalizm sapıklığı taklit ediyor, anayasa Kemalizm'den arındırılmalıdır. Mesele, laiklik adı altında milletimizin dini olan İslam'a düşmanlığa sebep olan bütün yanlışların düzeltilmesidir. İlk 4 maddenin bundan istisna tutulması meseleyi çözecek midir?" dedi.

Tabii, bu çıkış AKP ve MHP’yi fena halde çarşafa dolaştırdı. MHP’den hemen boş ve beyhude, yeni anayasa için tarih vermiş olan TBMM Başkanı N. Kurtulmuş’tan da zaman kaybı tepkileri geldi.

Oysa, Gn. Bşk. Zekeriya Yapıcıoğlu cansiperane biçimde tevile çalışmıştı: “Ahmağa anlatır gibi [amanıııın, başka bir benzetme yapacaktı az kalsın!] tek tek söyledim buna rağmen anlamamakta ısrar ediyorlar. Anayasada değiştirilemez maddeler olması demek gelecek nesillerin iradesine ipotek koymaktır. [değişsin dediğimiz] ilk 4 madde değil, [ilk 3 madde değiştirilemez diyen] 4. Madde!".

***

Biliyor musunuz, bütün bunlar epey normal şeyler. Çünkü bunları yapan ve söyleyenler siyasi İslam’ın seçmece politikacıları ve iktidarda kalmaları için bunlar anlaşılabilir şeyler.

Ama o kadar da anlaşılabilir olmayan, ancak bu ÇEDES Projesi hatırlanırsa anlaşılabilecek şeyler de var: Bazı yüksek askerî komutanların ve yüksek yargıçların lafları.

Eğitimin amacı bilgi edinmek değildir. Eğitimin amacı bir Allah korkusu, iki kuldan utanmak. Eğer biz 4-12 yaş arasındaki çocuklarımıza Allah korkusunu verirsek, (…) bu çocuktan korkmayın (…) Eğer bu verilmezse (…) ateistle mi uğraşacaksınız, deistle mi, LGBT ile mi uğraşacaksınız, uyuşturucuyla mı (…) Anneler çok veballi. Çocuğa küçükken kıyamıyor, 'Sabah namaza kalkamaz, yatsın uyusun' diyorlar”.

Bu sözlerin sahibi Rejim’in TSK Kara Kuvvetleri eski komutanı, Genelkurmay eski başkanı, Milli Savunma eski bakanı ve halen AKP milletvekili olarak TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanı Hulusi Akar.

***

Yüksek yargıçlara gelelim.

Adli yargıya ilişkin yüce mahkemenin, yani Yargıtay’ın yeni başkanı Ömer Kerkez’in, “Avrupa hukukuna uyum sağlamaya çalışan bir görüntü yerine, Avrupa ve dünya hukukuna yön veren ‘Milli Hukuk Sistemimizi’ bir an önce tamamlamak için yoğun çalışmalar yapmalıyız” biçimindeki, çağdaşlık ve laiklik ürpertici sözlerini geçen haftaki yazımda vermiştim.

Anayasaya ilişkin yüce mahkemenin, yani AYM’nin yeni başkanı Kadir Özkaya’nın AYM'ye bireysel başvurunun 12. yıldönümü töreninde yaptığı konuşma (korkarım böyle yüksek yargıçların böyle şeyler söylemesini artık kanıksamış olduğumuzdandır), Mehmet M. Yılmaz’ın 17.09.2024’teki T24 yazısına kadar gereken dikkati çekmedi. Ben de oradan okudum, sonra da YouTube’dan dinledim.

Başkan K. Özkaya, bireysel başvurunun korunmasını isteyen, her paragraf başında “Sayın Cumhurbaşkanım” diyerek "yargı bağımsız ve tarafsız olmalı, bireysel başvuruların etkinliği korunmalı ve yargı makamları hukuk içinde kalmalı" dileğini seslendiren konuşması boyunca Kur'an-ı Kerim'den üç ayet aktardı.

Gazze’deki insanlık dramına, “Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'de 'Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı, korkuyla donup kalacağı bir güne erteliyor' denilmektedir. İnanıyoruz ki 'zulm ile abad olanın ahiri berbad olacaktır' " diyerek değindi.

***

Netice-i kelam, Diyanet’in ÇEDES’e harcadığı milyarlar küçüklerimiz konusunda ne sonuç verecek henüz bilmiyoruz ama, büyüklerimiz konusunda boşuna harcanmış gözükmüyor.


Baskın Oran kimdir?

1945 İzmir. Uluslararası ilişkiler emekli profesörü. Özellikle azınlıklar üzerine çalışıyor. 1968’de bitirdiği SBF’de (Mülkiye) asistanken 1971 ve 1980 cuntaları tarafından toplam 9 yıl üniversiteden atıldı, her seferinde Danıştay’da kazanarak döndü. 1999-2009 arasında Avrupa Konseyi ECRI nezdinde ulusal irtibat görevlisi idi. Ekim 2004’te Başbakanlık İHDK’nın Azınlık ve Kültürel Haklar Raporu’nu yazınca mahkemeye verildi ve beraat etti. 2006’da erken emekliliğini isteyerek Oxford (2006) ve Harvard’da (2009) dizi konferanslar verdi. Aralık 2008’de Ermenilerden Özür Kampanyası’nı başlatan 4 kişi arasında yer aldı. Genelkurmay başkanına (2009), cumhurbaşkanına (2017) ve içişleri bakanına (2018) davalar açtı ve kaybetti. Nisan 2013’te Kürt Barışı çerçevesinde Akil İnsanlar Ege heyetinde bulundu. Ocak 2016’da 1.128 akademisyenin Bu Suça Ortak Olmayacağız bildirisini imzalayanlardan biriydi. Mülkiye’deki lisansüstü dersleri Temmuz 2016’daki OHAL’den sonra kaldırıldı. 1985’te başlayan haftalık yazıları günümüzde Agos ve Artı Gerçek’de çıkıyor. 90’ı aşkın bilimsel makalesi ve 3’ü yurt dışında da olmak üzere 26 kitabı yayınlandı (https://baskinoran.com/).

Önceki ve Sonraki Yazılar
Baskın Oran Arşivi