"Erdoğan Suriye’deki Kürt özerkliğini önlemek için TSK’yı bu her an her şeyin olabileceği Suriye bataklığına iyice daldırabilir."
Neler duymuşuzdur ama, ben şimdiye kadar böyle biri cezaevinde diğeri dışarıda iki yazarın böyle bir kitap yazdığını bütün dünyada hiç duymadım.
Yerel seçimlerdeki zaferiyle AKP’yi ikinci parti durumuna sokan ve hepimize büyük umut veren Özgür Özel’in 'Yurt dışında Türkiye’nin partisiyiz' demesi, ‘Benim devletimdir; dış politikada yanlış da yapsa desteklerim” demeye getirerek AKP’lileşmesi üzücü.
Yeni fotoğraf doğrudan doğruya AKP’nin gittikçe batmasından. Ve battıkça da, kurtulma çaresini İslam’a daha fazla vurgu yapmak, hukuka aldırmamak, muhalefeti ve özellikle de Kürtleri baskılamak olarak görmek yüzünden daha fazla batmasından.
Diyanet’in ÇEDES’e harcadığı milyarlar küçüklerimiz konusunda ne sonuç verecek henüz bilmiyoruz ama, büyüklerimiz konusunda boşuna harcanmış gözükmüyor.
Şu anda Tek Adam Rejimi'nde “adalet” konusunda T.C. Anayasası'na aykırı fikir serdeden üç kaynak var. 1) AKP’li CB Erdoğan; 2) HÜDA PAR; 3) Yargıtay.
Bloomberg bu haftanın başında, Türkiye’nin BRICS'e üyelik için resmen başvurduğunu yazdı. Türkiye'nin amacı dışarıda demokratik Batı'dan uzaklaşmak, otoriter Doğu'ya yaklaşmak. İçeride ise MHP desteğiyle Tek Adam iktidarını devam ettirmek.
Bodrum’un ezanı sanki kulak parçalıyor. “Laik” Türkiye’de durum böyleyken şeriatçı S. Arabistan’da çok ama çok farklı. Üç sene önce camilerdeki tüm hoparlörlerin azami ses seviyesinin en fazla üçte biri yüksekliğinde ezan okuması kararı aldılar.
15 yaş altı ve 50 yaş üstü Iraklılar önümüzdeki 1 Eylül’den itibaren Türkiye’ye vizesiz girecek. Sebep fazlasıyla basit ve tanıdık: Kürt meselesi! İç politikada olduğu gibi dış politikada da Kürt meselesini suhuletle halletmemekteki ısrarın sonucu.
Baskılar, toplulukta grup bilinci ortaya çıkana kadar sürdürülebilir. Bilinç ortaya çıktıktan sonra sürdürülecek baskılar, ki Kürtlük bilinci en azından 1960’ların başından beri çıkmıştır, sadece ve sadece bu bilincin kuvvetlenmesine yarar.
Olağanüstü arızalı bir iktidarın uygulamalarını konu aldığım bu yazıyı, elimdeki malzemenin yarısını kullanarak epey zor yazdım. Siz de, daha önce bildiğiniz bu hususları okurken zorlandınız belki. Hayırlısı, diyelim.
Tuğrul Türkeş ile hiç tanışmamış olmama rağmen kendisini ortak arkadaşlardan ve özellikle de 1993 Paris olayından biliyordum. Ama, önce kendisiyle ilgili haberlerin akışını (sonra da 1993 Paris’i) özetlemeliyim.
Kıbrıs'a yapılan ikinci harekat dünyada kabul edilmedi, işgal olarak nitelendi ve Türk dış politikasının bugüne kadar süren en büyük migrenini teşkil etti. Türkiye, uluslararası planda feci biçimde yalnızlaştı.
Bizim AKP-MHP iktidarı sadece sokak köpeklerini değil, kendisine oy veren ve köpekten zerre kadar hoşlanmayan, ötanazi kelimesinin ö harfini de hayatında işitmemiş seçmenlerini uyutmak istiyor, sanki.
Harry Potter kitaplarında Lord Voldemort diye bir karakter var. Tüm zamanların en korkunç ve kötü büyücüsü. Herkes onun kim olduğunu biliyor, ama adını ağzına alamıyor. Bakalım bizim RTÜK zamanımız Voldemort’larını nasıl enseliyor?
Lozan görüşmelerinde İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin uluslararası hukuki durumu hiç tartışılmadı. Lozan’da tek tartışılan husus, Mübadele’yle ilgili olarak, Patrikhane’nin İstanbul’da kalıp kalmayacağı konusu oldu. Rıza Nur’un kaleminden okuyalım.
Türk terimi Türkiyeli’nin üst-kimlik olduğu bu ülkede bir alt-kimliktir. Ama öyle bir alt-kimlik ki, eşitler arasında birinci filan bile değil, kendini diğer alt-kimliklerle asla mukayese edilemeyecek kadar üstün görür.
Bu memleketten umudun kesilmeyeceğine ilişkin olumlu bir gidiş var gibi. Kronolojik sırayla İktidar’dan başlayalım, Muhalefet’ten devam ederiz.
AKP’li dostlara diyeceğim ama, onlar zaten biliyorlar: Bu işin böyle gitmesi imkansız. Çünkü her şeyden önce, Yargı uygulamaya başladı hukuku sonunda, ufak ufak.
1964’te Kıbrıs’ta Rumlar Türklere saldırıyor ve Türkiye de adaya çıkarma yapmaya hazırlanıyordu. ABD Başkanı L. B. Johnson Haziran 1964’te Başbakan İ. İnönü’ye çok sert bir mektup gönderdi.
Hoparlörle ezan terörünün iki tetikleyicisi olsa gerek: 1) Bodrum’u “bedroom” olarak algılamak yüzünden cezalandırma yöntemi; 2) Bedroom’u dine davet yoluyla ıslah etme yöntemi.
Üniversiteyi içine itildiği rezalet durumdan kurtarmak için kayyım yöneticileri görevden almak yetmez, en az 10 yıl adam gibi hoca yetiştirmekle cebelleşmek gerekir. Sorun buradadır.
Kürtler, Kılıçdaroğlu'na şimdi bu soruyu sormayacaklar mı ve bunu akıllarına takarak ‘demek ki helalleşme böyle oluyormuş!’ demeyecekler mi?
Prof. Baskın Oran, Türkiye’nin en önemli konusunun 'mecburi vatandaşlar'ı 'gönüllü vatandaşlar'a çevirmek olduğunu söylüyor.
Gündemin Gerçekleri'nde Bilgehan Uçak’ın konuğu Akademisyen Prof. Baskın Oran
Katılan ve konuşanlar arasında “Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi” de bulunuyordu. İşte bu kadar basit ve ürpertici.
Baskın Oran, Montrö’nün Türkiye için önemini madde madde anlatırken Boğazlar Sözleşmesinden sonra Montrö’ye geçilmesinin Türkiye için “Allah’ın bir lütfu” olduğunu söyledi.
Gündemin Gerçekleri'nde Bilgehan Uçak'ın konuğu Prof. Baskın Oran.
İktidar, bizzat kendi ağzından çıkan sözleri ve kendi koyduğu hukuk kurallarını fütursuzca ihlal ederek Türkiye’ye fena halde küme düşürtüyor.
Baskın Oran: 'Bilmem daha dibi var mıdır?' Eser Karakaş: 'Türkiye marjinalize olabilir.' Ali Duran Topuz: 'Yeni rejimin siyasi niteliğini gösteriyor.'
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. Bu siteye giriş yaparak çerez kullanımını kabul etmiş sayılıyorsunuz.