Koray Düzgören

Koray Düzgören

Kürtlere hariçten gazel okuyanlar

CHP’nin kayyım atamalarına seyirci kalmasının utancını, HDP’ye mesnetsiz gerekçelerle yüklenerek hafifletmek mümkün mü?

HDP’nin belediyelerine el konulup kayyımlar atanmışken,

Bütün HDP örgütü, Kürtler ve demokratlar bu operasyona karşı polis şiddetine rağmen sokaktayken, dayaktan plastik mermiye, tekme tokata varıncaya kadar her tür zulme maruz kalırken,

CHP Genel Başkanı’nın "tamam kabul edilemez ama sokağa da çıkmayız" sözleriyle HDP ve Kürtleri bir kez daha yalnız bırakmasını sorgulamak gerekirken,

"Kılıçdaroğlu derhal İstanbul, Ankara ve İzmir belediye başkanları ile bölgeye gidip görevden alınan belediye başkanlarına destek vermelidir" çağrısı yapmak varken

"HDP, PKK ile Öcalan’ın vesayetinden kurtulmalı" demek devlet görüşü değil de nedir?

Bu lafları edenler muhtemelen, HDP’nin ve Türkiye partisi haline gelmesi projesinin asıl sahibinin Öcalan olduğunu da bilmiyor olabilir.

Bu bilgisizliklerini bir yana koyarak "HDP PKK ile arasına mesafe koymalı" diyen ve sürekli AKP ile pazarlık yaptığını ileri sürerek Kürtlere ayar verme çabası içinde olanlar da var.

Aslında sorgulanması gereken, bu kendisini devletin uzantısı olarak gören ‘gazetecilerin’ gazetecilikleri…

KÜRTLERE, HDP’Lİ SEÇMENE AYAR VERME ÇABALARI

Bugün son yazıları vesilesiyle söz edeceğimiz ‘gazeteci’ CHP’li bir arkadaşımız. Sizlerin de bu sütunlardan tanıdığınız Murat Aksoy.

Murat’ın HDP ile ilgili son iki yazısındaki bazı ifadeleri, Ahmet Hakanvari sorgulamaları ve bazı gerçek olmayan beyanlarını okuyunca rahatsız oldum. 

Artı Gerçek okurlarının büyük bir bölümünün de aynı rahatsızlıkları duymuş olabileceklerini tahmin ediyorum.  

Sevgili arkadaşımız daha önceleri de Kürtlere, HDP seçmenine akıl vermekten ayar vermeye kadar giden, Kürtlere suçlamalar yönelten yazılar yazmıştı.

Özellikle seçim ve referandum dönemlerindeki yazılarında HDP ve Kürtlerle ilgili gerçek dışı iddialara, -AKP ile pazarlık yaptıkları, ilerici ve demokratları satacakları gibi klasik ezberler- yer vermesi oldukça rahatsız ediciydi.

Aksoy, 31 Mart yerel seçimi öncesinde de benzer dedikoduları ve söylentileri sütunlarına taşımıştı. 

Sonuç şu: Şimdiye kadar bu konulardaki hiçbir öngörüsü, iddiası ya da duyumu gerçekleşmedi. HDP, AKP ile de başka rejim güçleriyle de ne görüştü ne de pazarlık yaptı. 

Bu beklentiler içinde olan Murat ve onun gibi düşünenler hep yanıldılar.

Ama o, buna rağmen hala bu konudaki söylentiler, iddialar ve devlet söylemleri ile Artı Gerçek okurlarının karşısına çıkmakta bir sakınca görmüyor.

Bu gerçekleşmemiş öngörülerinin inandırıcı bile olmadığı her seçimde, referandumda ortaya çıktığı halde arkadaşımız bu kararlı tutumundan vazgeçmiyor.

Diyeceksiniz ki sana ne? Bunlar onun düşünceleri. 

Zaten o da böyle söylüyor. "Bunlar benim düşüncelerim" diyor.

Kuşkusuz her türlü düşünceye, saçma da olsa saygı duymak esastır. Onun düşünceleri tabii ki bizi ilgilendirmiyor. En fazla biz de bir yazı yazıp bu düşüncelere katılmadığımızı söyleriz. Nitekim  31 Mart yerel seçiminden önce yazdığı yazıya, ben de kendi sütunumdan cevap vermiştim. 

‘CHP’li arkadaşlar HDP’ye akıl vermeyi bırakın’ başlıklı bir yazı idi o.

CHP'Lİ ARKADAŞLARIN OLAYLARA İLİŞKİN BİLGİSİZLİĞİ

CHP’li arkadaşlar derken onu kastediyordum kuşkusuz. Çünkü yine doğru sandığı ama gerçek olmayan bilgilerle HDP’ye akıl vermeye çalışıyordu.

Bu arada ben ne HDP’liyim ne HDP’ye danışmanlık yaptım ne de HDP çizgisindeki herhangi bir sivil toplum örgütünün üyesiyim.

Bağımsız bir gazeteci olarak gerekirse HDP’yi eleştirdiğim gibi HDP’ye ve genel olarak Kürtlere yönelik haksız eleştirilere, devlet ağzıyla yapılan suçlama ve aşağılama girişimlerine de her zaman tepki koymayı vicdani bir borç sayarım. 

O sözünü ettiğim yazıyı, Murat Aksoy’un değerli fikirlerini eleştirmek amacıyla  değil, son yazılarında fikirlerine temel teşkil eden verilerin yanlışlığı ve tarihi olaylar hakkındaki derin bilgisizliği üzerine yazmak zorunda kalmıştım. 

Sevgili Murat, olan olayları olmamış, yaşanmış gerçekleri yaşanmamış sayıp bu yanlışlar üzerine bina ettiği düşünceleri ile HDP’ye ve Kürtlere yön vermeye çalışıyordu.

Ve ne yazıktır ki bu çabaları sırasında kullandığı basmakalıp sloganlar ve sözler tıpatıp devleti yönetenlerin ağızlarından çıkan ağır nefret söylemlerini çağrıştırıyordu. 

Şimdi son iki yazısında benzer iddialarla yine sizlerin karşısına çıktı.

Mesela;

Kayyım atamaları, barış sürecinin yeniden başlatılması için yapılmış olabilirmiş, 

HDP, PKK ve Öcalan’ın vesayetinden kurtulmalı, kendisine çekidüzen vermeliymiş. 

Belki kendisi fark etmemiş olabilir ama kullandığı "vesayet" tanımının ağırlığı sadece ihbarcılığı çağrıştırıyor olmasıyla sınırlı değil, Kürtlere ve HDP seçmenine ağır bir hakaret ve suçlama içeriyor.

Ayrıca ona göre HDP merkeze gelmeliymiş. Yani merkez partisi olmalıymış.

Kendi partisi CHP’nin merkeze geldikçe, yani sağa yöneldikçe bir arpa boyu bile yol alamadığını göremiyor bile. 

Tamam olabilir, kendisi sağcı düşünce dünyası içinde bir arkadaşımız ve partisinin sola açılmasını asla istemiyor. Kılıçdaroğlu’nun daha fazla merkeze, sağa yönelmesini savunuyor.

31 MART SEÇİM BAŞARISININ MİMARI KILIÇDAROĞLU MU?

Aksoy, 31 Mart seçim sonuçlarını değerlendirirken seçimin Kılıçdaroğlu’nun büyük başarısı olduğunu yazmış ve CHP’nin başta İstanbul olmak üzere büyük belediyeleri kazanmasında HDP’nin oynadığı rolü küçümseyen ifadeler kullanmıştı. 

Oysa CHP’nin gençlik kesimi ve tabanının büyük bölümü neyse ki, olan bitenin farkındaydı. İktidarı bir anlamda hezimete uğratan asıl sebebin, Millet İttifakı tarafından dışlanmasına rağmen HDP’nin bu blokla yan yana durma konusundaki kararlı ilkeselliği olduğunun bilincindeydiler.

Selahattin Demirtaş’ın, rehin tutulduğu Edirne Zindanı’nda duruma müdahale ederek, "Benim hatırım için gidip oyunuzu CHP adaylarına verin" diyerek seçimin kaderini değiştirdiğinin farkındaydılar.

Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun da bu zaferin üzerine oturarak yapılacak ilk kurultayda genel başkanlığı garantileyeceğini de biliyorlardı.

Buna rağmen HDP seçmenleri bu demokrasi operasyonunu başarıyla sonuçlandırdı. Hem iktidara yenilgiyi tattırdılar ve çeyrek asır sonra büyük kentleri AKP’nin elinden aldılar.

Hem de Kılıçdaroğlu ve yönetimini kurtararak bir dönem daha sorunsuz işbaşında kalmalarını sağlamış oldular.

Üstelik bunu, Murat ve onun gibi düşünenler devletin belli odaklarından pompalanan HDP hakkında çıkarılan söylentiler ve dedikoduları sütunlarına yansıtarak seçmenlerin aklını karıştırma girişimlerine rağmen yaptılar.

Sözünü ettiğimiz iki yazıda o kadar çok yanlış ve eksik bilgi var ki. Hangi birinden söz etsek.

Örneğin, Kürt meselesini aynen devlet gibi terörle mücadele olarak görüyor Murat. Barış sürecini PKK’ye silah bıraktırma süreci olarak anlamış. İlginçtir, Erdoğan ve Bahçeli de ağızlarını açınca aynı şeyleri tekrarlıyorlar.

Murat, 2013 yılının başında başlayan çözüm sürecinin en temel zaafının, iktidar ve Kürt siyasi hareketinin başlatılan süreci toplumsallaştırma yerine iki lidere yani Erdoğan ve Öcalan’ın inisiyatifine bırakmış olmaları olduğunu yazıyor. Her yerde de söylüyor. Bunun böyle olmadığını, gerçeğin farklı olduğunu Kürtlerin bu konuda çok yoğun çaba harcadığını ona Artı Tv’nin bir programında söylediğim halde nuh diyor peygamber demiyor. 

Ayrıca  genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, sürecin Meclis’e getirilmesini, tüm partilerin katılımıyla şeffaf biçimde işlemesi için çok çağrı yaptığını söylüyor. Kürtlerin bu çağrılara karşı çıktığını anlatıyor. 

Cümle alem CHP ve Kılıçdaroğlu’nun çözüm sürecine karşı olduğunu ve meselenin Meclis’te görüşülmesi çağrısının, sırf meselenin tartışılmasını engellemek amacıyla istediğini biliyorken... 

Murat, bunun gibi birçok konuyu kendi kafasına göre anlatıyor. Ne görüşme tutanaklarını incelemiş ne Amed Dicle’nin sürecin perde arkasını anlattığı kitabına bakmış ne de bu konudaki diğer yayınları, anlatımları incelemiş.  

Bunları yapmadığı halde yanlışları ısrarla sürdürmesi ve bu yanlış ve eksik bilgilerle Kürtlere akıl vermeye çalışması oldukça düşündürücü.

Farkındayım, yazı çok uzadı. Ama mesele Murat’ın yazıları ve yazdığı olaylara ilişkin derin bilgisizliği değil. 

Maalesef Murat gibi arkadaşların sayısı çok fazla. 

Ve bu yazılar, Kürtlere hak veriyormuş gibi yaparak, Kürtlerin her zaman bir sorun olduğu tezini işleyerek derin bir Kürt düşmanlığını körüklemek gibi bir işlev görüyor.

Varsayalım Murat’ın böyle bir art niyeti yok. O gerçekten, Kürtler CHP gibi davranırsa meselenin çözülebileceğine inanıyor.

Böyle de olsa, "HDP, PKK ve Öcalan’ın vesayetinden kurtulmalı" lafı vahim bir laftır ve devletin ağzıdır.

Kürt meselesi çok hassas bir konudur ve Kürtler kendi meseleleri hakkında çok bilgili ve bilinçli bir halktır. HDP seçmeni de öyle.

Bu nedenle bu konuda yazacak olanların meseleyi her yönüyle çok iyi incelemesi ve Kürtlerin hassasiyetlerini titizlikle dikkate almaları gerekir.

Son olarak,

CHP’nin bir kez daha devlet görüşüne sarılmasının ve kayyım protestolarını uzaktan seyretmesinin utancını HDP’ye mesnetsiz gerekçelerle yüklenerek hafifletmek mümkün mü?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi