Metin Yeğin
Lula hükümet olacak mı?
Bir önceki Lula yazısına kaldığımız yerden, Buenos Aires Uluslararası terörizm cezaevinden devam edelim. Leonardo Bertulazzi’nin hücresinde oturuyorduk, İtalyan Kızıl Tugayların 22 yıldır aranan liderlerinden biriydi ve Arjantin’de yakalanmıştı.
Ev sahibi-hücre sahibi olduğundan, nezaketle tuvalet deliğinin üstüne sandalyesini yerleştirmiş, düşmemek için pek fazla kıpırdamadan konuşmaya çalışıyordu. Dünyanın her yerinde hücreleri küçük yapıyorlardı devletler. Küçük hücreler yapmazlarsa, saraylara yer olmuyordu çünkü.
Leonardo’nun Alman eski RAF’cı kız arkadaşı ile ben onun yatağına oturmuştuk. Fabian, Arjantinli anarşist arkadaş, kapının kenarında, Meksika mafyasının liderinden, komşu hücreden ödünç aldığımız sandalyede oturuyordu. Kahve içiyorduk ve Lula mı Chavez mi daha iyi diye tartışıyorduk…
Arjantin’in şenlikli, güzel günleriydi. Mesela devlet başkanları, hükümet sarayının balkonundan helikopterle kaçıyorlardı. Lula yeni seçilmişti ve Chavez’e karşı henüz darbe düzenlenmemişti. Leonardo, Lula’dan umutluydu. Bu ilginçti, çünkü Kızıl Tugaylar’ın eylemleri sadece İtalyan hükümetine karşı değil, ‘teslimiyetçi’ İtalyan Komünist Partisinin çizgisinden de kesin bir kopuştu. Fakat Leonardo, Lula’nın bir işçi lideri olarak cuntaya karşı mücadelesini anlatıyordu, sandalyenin üstünde dengeli durmaya çalışarak. Militan bir sendikacıydı Lula ve faşist cuntaya karşı direnişi örgütleyenlerdendi.
Buna örnek görüntüleri izlemiştim. Cunta döneminde bir stadyumda düzenlenmiş, büyük bir gösteri yasaklanmıştı. Stadyum, etrafındaki her yer askerlerle doluydu. Lula, her şeye rağmen toplanan işçilerin arasına geldi. Binlerce insan vardı. Bir arkadaşının omzuna çıktı. ‘Yoldaşlar, şimdi benim söylediklerimi, arkanızdaki arkadaşlara söyleyin’ dedi. Lula konuştu. Konuşma, dalga dalga arkaya doğru ilerledi. Bütün işçiler konuşmaya dahil oldu ve artık herkes Lula’nın konuşmasının bir parçasıydı...
Yazının başı sadece çarpıcı bir giriş değil aslında. Her anlattığım kişi, ehven ile şer arasında, içinden tramvay geçen hayatımızın, radikal güzel bir örneği olarak yazının başında ve hücrede var sanki. Ne kadar gerçek ya da radikal olsak da, Bourdieu’nun tanımıyla ‘devlet’ denen teolojik varlığın diliyle her şeyi anlattığımızdan, bu ‘ehven ile şer’ masalından sıyrılamıyoruz. Mesela, onların ‘Demokrasi’ dediği şeyi ‘çoğunluğun yönetimi’ diye bize belletmesinden dolayı, bir hücrede, dört tarafımız duvarlarla çevrili olsak da, bir bok çukurunun üstünde, dengede oturduğumuzu unutamayıp, ehveni, yürekten alkışlıyoruz.
Yani geçen yazımın başlığı ‘Lula iktidar olur mu’ başlığına cevabım her durumda zaten kesin olamaz şeklinde. Bu yüzden bu yazının başlığı, ’iktidar’ değil, ‘Lula Hükümet olur mu ‘ diye ki bu bile kuşkulu. Çünkü Bolsonaro, oturduğu yerden, bacağını sallayarak, ABD ara seçimini bekliyor şu anda. O bunu beklerken Bourdieu ile bu yazıyı bitirelim biz;
Dikkat edin; öznesi devlet olan bütün cümleler teolojik cümlelerdir. Ama bu yanlış oldukları anlamına gelmez; zira devlet inanç ile var olan teolojik bir varlıktır.’…