Doğan Özgüden
Lumumba’dan Mugemangango’ya...
Kürt kökenli Zuhal Demir’in federal hükümette devlet bakanı olmasından sonra Germain’in PvdA-PTB sözcülüğüne getirilmesi Belçika siyasal yaşamına önemli yeni bir damga vuruyor.
Doğan ÖZGÜDEN
Avrupa solu tam bir çalkantı ve de arayış içinde… En çarpıcı örnek, Avrupa Birliği’nin kurucu üyelerinden Hollanda ve Belçika’daki gelişmeler. Hollanda’daki son seçimlerde yıllardır iktidarlara damga vurmuş olan İşçi Partisi (PvdA) 29 milletvekill kaybederek marjinalleşirken, Belçika’da İşçi Partisi (PvdA-PTB) son kamuoyu yoklamalarına göre olası bir seçimde Valon bölgesinin ikinci, Brüksel bölgesinin de üçüncü partisi olmaya aday.
Belçika’daki bu gelişmede hiç kuşkusuz Valon ve Brüksel bölgelerinde koalisyon hükümetlerinin en güçlü ortağı olarak başbakanlığı elinde tutan Sosyalist Parti’ye mensup yöneticilerin belediyeler tarafından kurulan dev iktisadi işletmelerin yönetimlerinde çoğu kez toplantılara dahi katılmadan hakkıhuzur paralarını cep etmelerinin, hatta bazı belediye başkanlarının normal maaşlarının dışında bu kurumlardan kendilerine yüzbinlere varan ekstra ücretler bağlatmış olmalarının kitlelerde yarattığı tepkinin büyük rolü var.
Ancak şurası bir gerçek ki, PTB-PvdA’nın bu yükselişinin ana nedeni, kuruluşundan beri işyerlerinde işçilerle, metropollerin yoksul kesimleriyle son derece dinamik ilişkiler kurmuş olması ve sendikalardaki inkar edilmez etkinliği… Ama bu etkinliğin seçim başarılarına dönüşmesinde en büyük rol hiç kuşkusuz 2009 yılından beri parti sözcülüğünü üstlenen Raoul Hedebouw’un karizmatik kişiliği…
PTB-PvdA, adından da anlaşılabileceği gibi, federal bir ülke olan Belçika’nın hem Flaman hem de Frankofon bölgelerinin ikisinde birden örgütlü olan tek siyasal parti. Buna karşılık örneğin sosyalistler, Valon bölgesinde PS, Flaman bölgesinde ise SPA adı altında birbirinden bağımsız partilerce temsil ediliyor…
PTB-PvdA ‘nın kökeni, 60’lı yılların sonunda Flaman milliyetçi direnişinin başını çeken gençlik liderlerinin bir süre sonra sosyal mücadelelere ağırlık vererek kurdukları AMADA (Tüm iktidar işçilere)… Bu hareket Fransızca konuşan Liege ve Charleroi gibi Valon metropollerinde de 1974’ten itibaren TPO/AMADA adı altında örgütlenmeye başladı.
Belçika Komünist Partisi (PCB)’nin Sovyetler Birliği’ne yakın çizgisine karşı çıkan ve Çin Komünist Partisi’nin çizgisine yakın bir politika benimseyen hareket, 1979 yılında Ludo Martens’in başkanlığında resmen siyasal partiye dönüşerek Belçika İşçi Partisi (PvdA-PTB) adını aldı.
Gerek Türkiye’deki faşizan baskılara karşı verdiğimiz, gerekse Belçika’da göçmenlerin haklarının savunulması için yürüttüğümüz mücadelelerde PCB’den ve Troçkist eğilimli Devrimci Komünistler Birliği (LCR)’den olduğu gibi, PvdA-PTB’den de hep destek gördük, ilişkilerimiz hep yoldaşça oldu.
Ludo Martens’in parti liderligini bırakarak Laurent Desire Kabila’nın yönetimindeki Kongo’ya yerleşmesinden sonra, 2008 Kongresi’nde seçilen yeni başkan Peter Martens ve parti sözcüsü Raoul Hedebouw yönetiminde PvdA-PTB, marksist-leninist çizgisini korumakla birlikte toplumun sorunlarına daha pragmatik bir şekilde eğilerek ve özellikle de işçi sınıfının grev hareketlerinde ve protesto gösterilerinde fiilen yeralarak gerçek bir kitle partisi olmaya yöneldi.
Partinin kök salmasında üye ya da sempatizan hekimlerin oluşturduğu Halk İçin Tıp örgütünün yoksul kesimlere parasız sağlık hizmetleri sunması da büyük rol oynadı.
2012 belediye seçimleri ve 2014 federal ve bölgesel meclis seçimlerinde büyük başarı gösteren PvdA-PTB bugün federal parlamentoda 2, Valon parlamentosunda 2. Brüksel parlamentosunda is 4 üyeye sahip.
Son kamuoyu yoklamalarına göre Valon ve Brüksel bölgelerinde gösterdiği hızlı tırmanışa karşın Flaman bölgesinde aynı hızı yakalayamadığını gören PvdA-PTB yönetimi radikal bir karar alarak Frankofon kesimlndeki başarıda büyük rolü olan karizmatik Hedebouw’u bundan böyle parti sözcülüğünü Flaman bölgesinde yürütmekle görevlendirdi. Fransızca kadar Flamanca’yı da mükemmel konuşan Hedebouw’un özellikle Flaman gazete ve televizyonlarında partinin sesini daha güçlü duyuracağında kuşku yok.
Yeni görev bölüşümünün büyük sürprizi ise, hiç kuşku yok. Frankofon kesimlerde parti sözcülüğünü Afrika kökenli Germain Mugemangango’nun üstlenmesi.
Kürt kökenli Zuhal Demir’in federal hükümette devlet bakanı olmasından sonra Germain’in PvdA-PTB sözcülüğüne getirilmesi Belçika siyasal yaşamına önemli yeni bir damga vuruyor.
Benim gibi, siyah Afrika’nın efsanevi liderlerinden Patrice Lumumba’nın 1960 yılında bağımsızlığını kazanan Kongo’da başbakan olur olmaz emperyalizme ve özellikle de Belçika sömürgeciliğine meydan okuduğu için nasıl vahşice katledilğini unutamayanlar için Germain’in böylesine önemli bir görevi üstlenmesi ayrı bir önem taşıyor.
Bizim Schaerbeek belediyesinde yaşarken Brüksel Özgür Üniversitesi’nde siyasal bilgiler eğitimi gören Germain, ünlü Clabecq işçi direnişleri sırasında bilinçlenerek PvdA-PTB’ye katılmış, partinin yenilenme sürecinde de Charleroi’da partinin bölge başkanlığına yükselmiş.
Parti çalışmaları yanısıra ırkçılığa karşı mücadelelerde de ön saflarda yeralan Germain son olarak bir hafta kadar önce Fleurus Afrika Evi’nde düzenlenen bir toplantıda Charleroi kentinde Lumumba’nın adının büyük bir meydana verilmesi mücadelesini başlatanlardan biri.
Evet 57 yıl önce kendi ülkesinde Lumumba’yı katlettirmiş olan Belçika bugün bir başka Afrika kökenlinin siyaset alanında öne çıkmasını sineye çekmek zorunda…
Geleneksel siyasal partiler, Sosyalist Parti de dahil, bulaştıkları binbir yolsuzluk nedeniyle halk kitleleri nezdinde günden güne itibar kaybederken, Germain’in sözcüsü olduğu PvdA-PTB, oyları ne denli artarsa artsın uluslararası sermayenin dayattığı senaryolar içinde hiçbir koalisyona ortak olmayacağını ve ilkesel mücadelesini sürdüreceğini söylüyor.
Germain’in basınla tanıştırıldığı toplantıda Ecolo’nun iktidar hesapları uğruna düştüğü hazin durumdan yeterince ders aldıklarını belirten Raoul Hedebouw vurguluyor: "Bizler bilhassa kitleler bazında büyümeyi, işyerlerinde, popüler mahallelerde gerçek bir güç olmayı amaçlıyoruz. Biz, Avrupa’nın diktasına boyun eğen hiçbir partiyle birlikte iktidar olmayacağız. PTB kendi çizgisinden asla ödün vermeyecektir, neo-liberalizm ve çok uluslu şirketler hep hasmımız olarak kalacaktır."
Yine de 46 yıldır Belçika siyasetini yakından izleyen bir sürgün olarak önemli bir soruyu asla gözardı edemiyorum.
Tüm bilgilendirmelerimize rağmen Türkiye’deki islamcı-faşist yapılanmaya, özellikle de Tayyip takımının referandum öncesi sürdürdüğü ırkçı ve cihadçı kampanyalar karşı maalesef PTB’den de ciddi bir protesto sesi yükselmiş değil.
2018 ve 2019 seçimleri kapıya dayandığında, Türk kökenli seçmen yoğunluğu olan kentlerdeki aday belirlemelerinde TC lobisinin baskılarına ve dayatmalarına direnebilecek mi? Ankara rejimine karşı çıkmayı göze alabilen Türkiye kökenlilere aday listelerinde yeterine yer verebilecek mi?
Göreceğiz…
http://www.facebook.com/fondation.info.turk
http.//www.twitter.com/info_turk