Mahallenin bekçisi kendini Avrupa polisi sanıyor

AB Türkiye'den gelecek beyin göçüne hazırlanırken, bir yandan da kapı bekçiliği pozisyonuna yüksek maaşla aradığı elemanı bulmuş gibi. Bilirsiniz bekçiler kendilerini polis zanneder. 'Mahalle benden sorulur' der. Bizim bekçi de kendini polis zannediyor.

Avrupa Parlamentosu 18 Temmuz'da bir kez daha Türkiye raporunu oyladı. Bugüne kadar hep Ermeni soykırımı, azınlıklar ve insan hakları ihlalleri ile Türkiye'de gündem olan, sonrasında dışişleri bakanlığı tarafından "AP'ye aynen iade ediyoruz" diye açıklamalarla kınanan rapor, bugüne kadarkilerden farklı olarak ilk kez "0", yazıyla 'sıfır' karşı oy ile kabul edildi.
Her zaman bazı AB ülkeleri parlamentoda Türkiye'ye yakınlık gösterir, oylama sırasında çekimser falan kalırdı. Bu kez ne çekinen var ne de Türkiye'yi savunan.

Anlayacağınız AP içerisinde Türkiye'nin dostları azalıyor. Bunu söylerken parayla satın alabileceklerini dışarıda bırakarak söylüyoruz tabii.

O parayla alınan AP milletvekilleri şimdi tatildeler zira. O yüzden de oy kullanmadılar.

Bu sıfır oy meselesine biraz dikkatle bakmak gerekiyor. Çünkü AP'de her zaman her dosyada, her rapor mutlaka bir çekimserlik bir, muhalefet olur. Ama bu sefer olmadı.

Zaten kendi içerisinde yükselen milliyetçi akımlarla mücadele eden ve koltuğu onlara bırakmak istemeyen liberal partiler, bir de Türkiye'ye destek verip içeride milliyetçiliği daha da yükseltmek istemiyorlardı.

Evet Türkiye'ye destek AB ülkeleri için içeride milliyetçiliğin artması demek. Çünkü artık içerideki 'farklı'lara bile tahammülü kalmayan Avrupalılar'ın bir de Türkiye'nin AB'ye üyeliği konusunda verilecek tavizlere karnı tok.

Gider direk ırkçı partilere oy atar.

Açıkça hem Fransa'da, Belçika'da ve Hollanda'da anti mülteci siyasete destek verdikleri için gidip ırkçı partilere oy kullananan Türkyelilerin sayısının gün geçtikçe arttığını görüyorum. Ve bunu açıkça tartışma gruplarında dile getirmekten de geri durmuyorlar.

Bence Türkiyeliler bu bilinçsiz karşıtlığın ileride kendilerine nasıl dönebileceğini hernüz farkında değiller. Avrupalı için bugün Türkiye yarın Ermenistan, Ertesi gün Irak, Kürdistan veya Ukrayna aynı.

NATO toplantısında Zelenski'ye sırtını dönen liderler ertesi gün kapısını çalan Ermeni mültecilere de dönecektir. Zira dönüyor.

FARKLI DÜZLEM

Bir hafta önce NATO toplantısından çıktıktan sonra İsveç'in üyeliği sürecini Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine bağlamaya çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın attığı taş ise kuyuda yerini bulamadı.
Önce Avrupa Komisyonu üyeleri sonra da parlamentodakiler elmalar ve armutların karıştırılmaması gerektiğini ve hayal kurmanın bedava olduğunu ancak rüyalarda bile sınırların olduğunu Erdoğan'a hatırlatan açıklamalar yaptılar hemen.

AP'nin yüksek kademelerinden bir diplomat Politico gazetesine Erdoğan'ın açıklamalarını 'saflık' olarak değerlendirirken, Avrupa Komisyonu sözcüsü Dana Spinant 'İki süreci birbirine karıştıramazsınız' dedi. Eski Alman Şansöylesi Olaf Scholz bile birçok konuda ortada dursa da 'Bence bu konu ayrıca değerlendirilmesi gereken farklı bir konu' şeklinde yumuşakça geçiştirebildi açıklamayı.

Bir başka AP üyesi ise süreçle ilgili 'Türkiye radikal değişikliklere giderse iyi, gitmezse daha iyi ' şeklinde yorumladı durumu. Yani Türkiye'nin AB'ye üye olmak istememesinin AB'nin geleceği için daha faydalı bir gelişme olduğunu vurguluyordu.

AVRUPA’NIN DERDİ KAPI BEKÇİSİ

Avrupa Parlamentosu Dışilişkiler Komitesi, raporunda Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin şu anki şartlarda yeniden başlayamayacağını, bu nedenle AB’ve Türkiye ilişkilerinin farklı bir düzlemde ilerlemesi gerektiğini açıkladı. Aynı raporda Türkiye'nin, Rusya Ukrayna savaşında geopolitik öneminin arttığına dikkat çekilirken güvenli bir Doğu Akdeniz ülkesi olduğu da vurgulandı.
Aynı zamanda depremlerden dolayı yapılan yardımların devam edeceği, mülteciler konusunda Türkiye'ye maddi yardımların sürdürüleceği de raporda yer aldı.

Yani Avrupa bir kapı bekçisi istiyor. Bu kapı bekçisi için de gereken parayı ödemeye hazır. Bekçi kapının dışında dursun içeriye girmesin. Konu bu.

Bu yüzden de gereken maddi yardımlar yapılmaya devam edecek. Bu yardımlar Erdoğan rejimini beslemeye devam etse de Avrupa'nın kötü karakterli bir kapı bekçisi her zaman işine gelir. İnsan kaçakçılığında ne kadar çok kişi ölürse o kadar az kişi Avrupa sınırlarından girecektir mantığı ile hareket eden, gayrı insani bir politika izleyen Avrupa Birliği ve parlamentosunun, şu anda filmin kötü karakteri, kapı bekçisi ne kadar kötü ve korkutucu olursa o kadar işine geliyor.

Hani filmlerde olur ya. Özellikle kötü karakteri ne kadar kötü oynarsa o kadar meşhur olur insanlar. Fredi'nin kabusları gibi. O misal.

AB Türkiye'den gelecek beyin göçüne hazırlanırken, bir yandan da kapı bekçiliği pozisyonuna yüksek maaşla aradığı elemanı bulmuş gibi.

Bilirsiniz bekçiler kendilerini polis zanneder.

'Mahalle benden sorulur' der.

İşte bizim bekçi de kendini polis zannediyor. Mahalle ondan sorulur sanıyor. Ama arkada mahallede kaynayan kazanları farkında değil...

HER ZAMAN POZİTİF GÜNDEM

Avrupa'nın komisyonları ve yüksek temsilcilerinin her zaman pozitif gündemi vardır Türkiye ile. Zira negatiften bakacak çok şey var. Ve oralarda anlaşmak neredeyse imkansız. O yüzden de pozitif yerlere bakmak gerek.

Avrupa Dış İlişkileri yüksek temsilcisi Joseph Borell, daha önce ben ARTI TV'de ‘ARTI Avrupa’ programını yaparken Türkiye Avrupa ortak parlamenter grubunun içerisinde yer alıyordu.

Yaptığımız bir röportajda da bunu söyledi. Ortak ne gündem yaratılabilir ise onun üzerinden konuşmamız gerekiyor. Yoksa konuşacak bir şey kalmaz.

Şimdi Borell yüksek temsilci olarak siz bu yazıyı okuduğunuz günlerde yine Erdoğan'la görüşecek. Yine pozitif bir gündem çıkacaktır. Ama siz yine de 'konuşacak bir şey yok' kısmını unutmayın derim.


Aris Nalcı: 1998'de Agos'ta, Hrant Dink ve arkadaşlarıyla çalışmaya başladı. Haber müdürlüğü, editörlük ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. İMC televizyonunda programlar sundu ve bir süre haber müdürlüğü görevini üstlendi. Aynı dönemde Türkiye'de azınlıklarla ilgili ilk program olan Gamurç - Köprü'nün editörlüğünü ve sunuculuğunu yaptı. Programa halen ARTI TV'de devam ediyor. Birçok sivil toplum örgütünde azınlık hakları ile ilgili çalışmalar yaptı, sergi ve raporlar hazırladı. 1965 kitabının editörlerinden biridir, Evrensel ve Kor yayınlarından çıkan Paramazlar adlı kitabın ise çevirmenidi

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aris Nalcı Arşivi