Malazgirt-Çanakkale-Diyarbakır

Eğer amaç, çürümüş bir zihniyetle, diğeri sadece sığ taktiklerle birbiriyle çekişen iki partili bir sistemin kurulması ise, bu yaşananları bir orta oyunu olarak izlemek daha sağlıklıdır.

Manzara gayet açık ve hazin.

Karanlık kuyudan çıkmayı beceremeyip tekrar geri yuvarlanan bir millet görüntüsü.

Aslına bakarsanız, yaşanan bunca kepazelikten sonra, gelinmesi mukadder nokta da tam buydu.

Malazgirt-Çanakkale-Diyarbakır üçgeni.

Bu bir şeytan üçgeni değil.

Bir arada yaşaması giderek çok daha zor hal alan bir milletin iflas üçgeni.

Kötü şaka AKP programından başlıyor.

Parti programının giriş bölümünde (hala) şu yazılı:

''Özgürlükler demokrasinin temelini oluşturur. Hiçbir bireysel ve kurumsal baskı kabul edilemez. Bir toplumdaki en önemli güven unsuru, toplum içinde yaşayan bireylerin kendi hak ve özgürlüklerine saygı duyulduğuna olan inançlarıdır. Bu inanç tüm sosyal ve iktisadi dinamikleri harekete geçiren temel güçtür. Ayrıca bireylerin hak ve özgürlüklerine saygı, demokratik bir siyasi rejimin toplum tarafından benimsenmesinin, toplumsal barış ve huzurun temel şartıdır.''

Evet, hala bu yazılı.

Kurucu üye, eski AKP'li Dengir Mir Mehmet Fırat da söyledi:

"Bu bir metal yorgunluk değil, bir çürüme. Şimdi çürümeyi önlemeye çalışıyorlar. Genel Başkan Recep Tayip Erdoğan çürümenin farkına vardı, kokuyu aldı. Bu bir tuzlama harekâtı. Şimdi zor olan şey çürümeyi önlemek için kullandıkları tuz da kokuyor. O yüzden çürümeyi önlemeleri mümkün değil, bu çürüme devam edecek. Yargı denilen bir şey kalmadı, Meclis’te kürsü masumiyeti kalktı. En totaliter rejimlerde bile bu korunuyor ama son iç tüzük değişikliği ile kürsü masumiyeti ve Meclis’in meclis olma vasfı ortadan kaldırıldı. Yasamada yürütmeye daha doğrusu tek bir kişiye Türk usulü başkanlık adı altında bütün güçler tek bir kişiye bağlanmış durumda.Bunun adı demokrasi olamaz.Demokrasinin temel gereği güçler ayrılığı. Bu yüzden kaos giderek daha yoğunlaşacak, Türkiye içeride ve dışarıda büyük problemlerle karşı karşıya kalacak.''

İşte o yüzden, inadına Malazgirt.

Erdoğan bir istila harekatından oy üretmeye çabalıyor.

O esnada, ana muhalafet muazzam (!) bir yaratıcılıkla Çanakkale üzerinden cevap veriyor. Türkiye'yi o savaşa sokan maceraperest İttihatçı güruhun zerre kadar sorgulaması olmadan, bir kısmı zorla cepheye sürülmüş gayrımüslim onbinlerce askeri helak etmiş bir savaşın galibiyetle bitmesinden medet umarak, Malazgirt'teki kaba Türk milliyetçiliğine karşı Çanakkale versiyonunu tadavüle sokuyor.

Ve bir seçmen kitlesi de bu saçma sapan yarıştırma üzerinden tercih yaparak Türkiye'nin geleceğini tayin etmeye hazırlanıyor.

Bu arada, esasen Cumhuriyet'in kurucu unsurları arasında yer alması gerekirken tarihi boyunca parya muamelesi gören Kürtler de Diyarbakır'da toplanıyor, Vicdan ve Adalet Nöbeti başlığı altında 'oradan' ses veriyorlar. O yalnızlaştırılmış ve yabancılatırılmış bir kesimdir; diğerleri tarafından cüzzamlı olarak algılanmakta ve bu algı tedavi kabul görmemektedir.

Ha, bu arada MHP'den kopuş halinde sözde demokrasi yanlısı bir kesim de bırakın HDP'yi 'aman CHP'ye değmesin' diye kendi kendine debeleniyor.

Bu bir 'paramparça' manzarası.

Paramparça.

Ve aslında bu manzara, 1923'ten beri koyun gibi güdülen, sopayla terbiye edile edile zihinsel melekelerini kaybeden, ayrıklaşan ve sosyokültürel olarak ayrıldıkça da birbirine husumeti pekişen kesimlerin bu ilkel milliyetçi mitolojilerin hipnozundan çıkmadığını ve çıkmaya da pek niyeti (kabiliyeti) olmadığını gösteriyor.

Hal böyle olunca ana toplumsal gövde Malazgirt ile Çanakkale arasında sıkışarak devam edecektir.

Bu sıkışmanın yanında didişme de vardır, ve siyasi mücadele olarak sunulmaktadır. Biri atlet deyince diğer kesim sazan gibi üstüne atlamakta, kayıkçı kavgası kabarmaktadır. Bir taraf 'aa orda içki içmişler' deyince diğer taraf 'sana ne, bu suç mu' diyeceğine, 'evet gereğini yapıyoruz' diye karşılık vermektedir.  Bunun adı da demokrasi mücadelesi olmaktadır.

Bu halkın zekasıyla oynamaktır, ama tabii bunun muhatabı halktır. Halk ne zaman bunlara 'cehennneme kadar yolunuz var' derse (olur ya) o zaman dengeler ve dinamikler değişecektir.

Malazgirt-Çanakkale-Diyarbakır üçgeni dedik ama, üçgenin Amed köşesi kırıktır. İlk iki uç kurnaz taktiklerle seçilmiştir, üçüncü uç ise o kentten başka seçeneği kalmayanların, barış içinde birlikte yaşama vizyonu için seçmek zorunda bırakıldıkları ruh halinin sonucudur.

Eğer amaç, biri çürümüş bir zihniyetle, diğeri sadece sığ taktiklerle birbiriyle çekişen iki partili bir sistemin kurulması ise, o zaman bu yaşananları bir orta oyunu olarak izlemek daha sağlıklıdır. Bunlar şaklabanlıktır, bunlarla toplumsal dinamikler değişmez, geriye bir başka kayıkçı kavgası kalır.

'Hayır' deniyorsa, o zaman bu salak milliyetçilik hokkabazlığının ötesinde, gezegenimizde başka bir gelecek olduğunu topluma anlatacak bir hareket o topraklardan çıkar mı diye ciddiyete yönelmek de bir seçenektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yavuz Baydar Arşivi