ayşe düzkan
marş ve ötesi
beklenen oldu, davutoğlu partisini kurdu.
bu parti, dünün dün, bugünün bugün olduğu bir geleneğin parçası, o siyasi ortamda sözlerin propaganda kısmı müphem, kapalı kapılar ardında verilenler belirleyici ki ona bile her zaman bağlı kalınamadığını (yoksa bu noktaya gelmezlerdi) biliyoruz. o yüzden tutup program, vaatler falan değerlendirmeyeceğim.
ancak ahmet davutoğlu’nun prensi olarak lanse edilen en genç kurucu ismail günaçar’ın üzerinde durmaya değer. günaçar gerçekten çok genç, 22 yaşında. abd’de cincinnati üniversitesi’nde biyokimya okumuş; üniversiteye 12 yaşında girip 17 yaşında mezun olduğu söyleniyor. twitter profilinde –hâlâ- ingilizce olarak "türk amerikan girişimci ve genç bilim insanı" (turkish american entrepreneur & young scholar) yazıyor. günaçar iki şeyle gündeme geldi, birincisi ankara bilkent otel’indeki tanıtım toplantısı sırasında, davutoğlu’nun yanı başında, herkes istiklâl marşı okurken okumaması. nasıl diyoruz, ifade özgürlüğü. ikincisi de kendisine tutulan bir mikrofona, ahmet davutoğlu için, "hiç olmazsa diploması var," demiş olması. aslında bunda bir şey yok. bu da ifade özgürlüğü. diploma denildiğinde türkiye’de herkes aynı şeyi anlıyor, hatta bu eşleşmenin nadir ortak değerlerimizden biri olduğunu söyleyebiliriz. nitekim bu sözü akit’ten sözcü’ye herkes aynı şekilde yorumladı ve kendi meşrebince tepki verdi. buraya kadar ilginç bir şey yok. fakat ismail günaçar’ın tepkisi tam bir yavuz hırsız örneği. şöyle demiş: "bilime önem verme, akademik kariyer sahibi olma ve en önemlisi liyakat ve ehliyet anlamında kast ettiğim ‘diploma’ kelimesi benim sn. cumhurbaşkanına yönelik herhangi bir ifadem olmamasına rağmen bağlamından koparılarak linç başlatıldı. (araya giriyorum, sosyal medyada ağır, sert ve çok sayıda eleştiriye maruz kalmanın karşılığı olarak "linç" terimini kullananı allah nasıl biliyorsa öyle yapsın.) benim bu ifademi bağlamından kopararak bir itham olarak göstermeye çalışanlar aslında "liderim" dedikleri sn. cumhurbaşkanına kendi bilinç altlarında (bilinçaltı’nı o ayırmış) hangi gözle baktıklarını ortaya koymuşlardır." devlette devamlılık esastır, yaşı ne olursa olsun, partide asla emanet durmaz ismail günaçar.
ama tabii gelecek partisi’nin bir geleceği olur mu bilinmez. daha önce de yazmıştım, iktidarın çözünmesinin esas olarak iç dinamiklerle olacağını düşünüyorum. gelecek partisi de bu dinamiklerden birini oluşturuyor, bu açıdan önemli ve anlamlı. diğer yandan şu habere göre akp’nin üye sayısı temmuz ayından beri 114 bin kişi azalmış. partinin toplam üye sayısının 10 milyonun üzerinde olduğu iddia ediliyor. bu rakama göre düşündüğümüzde bile 114 bin kayıp önemli. buna karşılık mhp haziran seçimleri sonrasında yaşadığı 2 bin üye kaybını kasım’da telafi etmiş. yani akp açısından bir çözünmeden söz etmek yanlış olmaz. parti üyeliğinin, iş bulmak da dahil olmak üzere pek çok alanda nasıl yararlı olduğunu göz önüne aldığımızda bu düşüşün büyükşehirlerdeki yerel seçim başarısızlığıyla ilgili olduğunu tahmin etmek mümkün.
öyleyse şunu da öngörebiliriz. seçimler akp iktidarı için çok belirleyici olmayabilir ama üyeler ve seçmen tam olarak böyle düşünmüyor, akp’yi bir güç olduğu için destekleyenler, ona mesafeleniyor. gelecek partisi’nin –ve tabii ali babacan’ın partisinin- bu insanları kendisine çekmesi mümkün. ama bütün bunlar bu partiyi "muhalif" kılmaz! nitekim bizzat kendi taraftarları, gelecek partisi’nin, eski akp’yi partinin dışında tekrar oluşturmak anlamına geldiğinden söz ediyor.
ahmet davutoğlu akp’nin dış siyasetinin, özellikle suriye politikasının mimarı, kürtlerle ilgili akp’den daha farklı bir şey yapması neredeyse imkânsız, fark olsa ancak aksi yönde olur.
chp, geçtiğimiz aylarda üye sayısı en fazla artan parti olmuş. bunda da yerel seçim başarısının ve somut beklentilerin etkisi vardır. ama iktidar partisi kan kaybederken ana muhalefet partisinin güçlenmesi her türlü anlamlı. bu, chp’lilerin aklına, hdp’ye sırtını dönüp iyi parti ve gelecek partisi ile bir ittifak yapıp iktidara aday olmayı getirebilir, hatta kılıçdaroğlu’nun genel havasına bakılırsa bu çok iyi bir fikir gibi de görünebilir çünkü başörtüsü ve laiklik konusunda birkaç açıklama -ki böyle şeyler yapıldı ve akp’ye küsenlerin teveccühüyle karşılandı- konforlu bir alanda hareket etme imkânı sağlar ama türkiye siyasetinde herhangi bir değişikliğe yol açmaz. yani ne imam hatipler’e ne 4+4+4’e ne suriye siyasetine ne ekonomiye ne de başka şeylere müdahale edilebilir. ve türkiye siyasetinde bir değişiklik olmadıkça o iktidar uzun vadeli olmaz, hdp ile ara bozulduğuyla kalır! gerçekçi düşünmek kısa vadeli düşünmek değil. ayrıca seçim siyasetinden başka siyasi araçlar var. chp’de de bunları görenler olduğuna inanmak istiyoruz. sonuçta, gün olup da, bunlar zaten istiklâl marşı bile okumuyordu, diye dövünme ihtimali de az değil.