Ragıp Duran
Mat rejime şeffaf Bakan, bozuk ekonomiye maske ve kolonya
Koronavirus konusunda son derece önemli bilgiler kamuya açıklanmadığı halde, muhalefet hatta bizim çevrelerde bile Sağlık Bakanı Fahrettin Koca hakkında övgü dolu sözler duydum, yazılar okudum. Efendim çok çalışıyormuş, çok yoruluyormuş, öteki bakanlar gibi ceehaapee’ye haadeepee’ye çatmıyormuş. Yok efendim FETÖ’den, PKK’den hiç söz etmiyormuş. Bütün bunlar rejimin üst düzey bir yetkilisini övmek için geçerli gerekçeler olabilir mi?
Meseleye kronolojik olarak baktığımızda iktidarın göz göre göre geç kaldığını saptamak çok zor değil. Geç kalmanın yanı sıra kasıtlı olarak gizlendi bazı gerçekler. Çünkü öncelikle rejimin böylesine bir salgınla başa çıkabilecek altyapısı, kapasitesi, iradesi ve aklı yok. Sonra, aman turizm gelirlerinden olmayalım, aman yabancı yatırımcı kaçmasın diye yersiz/anlamsız kaygılarla uzun süre susarak ve tedbir almayarak durumu idare edebileceklerini sandılar. Önce Çin’de, sonra komşu İran dahil diğer bütün ülkelerde, ilk vakanın ortaya çıkmasının (Ya da açıklanmasının) ardından vaka sayısının, sonra da ölüm sayısının geometrik olarak nasıl arttığını gördük. Türkiye’de de aynı şey oldu, oluyor, olacak.
Bakan, ilk açıklamalarında sürekli olarak kendisinin ve Bakanlığının ne kadar şeffaf olduğunu ayrıca mahremiyete ne kadar önem verdiğini anlattı durdu. Ama ilk vaka ve vakalar açıklandığında, ne cinsiyet ne yaş ne de mekân bildirdi. Son açıklamasında "Çin temaslı" diye bir ibare kullandı. Zaten virüs kapmış hastaların mutlaka bir dış bağlantısı çıkıyor. "Yani bizde değil kabahat, yabancılarda" demek istiyor.
Berlin’deki uygulamada ise semt semt, sokak sokak virüslü hastaların mekânı belirtiliyor. Mahremiyetle alakası yok bunun, o bölgede yaşayan insanlar o mekânlara yaklaşmasın diye açıklanıyor bu veriler.
Bakan, Türkiye’nin salgına hazırlıklı olduğunu, sağlık sisteminin de gayet iyi çalıştığını öne sürdü. Belli! Bu nedenle mi Kredi Yurtlar Kurumu yurdunda kalan çocukları gece yarısı uyandırıp umreden gelenleri o yurtta karantinaya aldınız? Devletin boş misafirhanesi, oteli, acil durum gerekçesiyle el koyacağı otel ya da başka yer yok mu? Bu mu salgına hazırlık?
Bakan zaman zaman, o da nedense çoğu zaman geceyarısı oluyor, açıklama yaparken rakamlar veriyor. Ama salgının boyutunu, hazırlıkların çapını anlayabilmemiz için gerekli olan rakamları vermiyor. (Verdiği rakamların doğruluğu da çok sayıda doktor ve sağlık çalışanı tarafından kuşkuyla karşılanıyor.) Açıklanması gereken şunlar olsa gerek. Halihazırda Türkiye’de:
- Acil servislerde toplam kaç adet boş yatak var? Hazırladınız mı?
- Kaç hastanede ne kadar solunum cihazı, oksijen tüpü mevcut?
- Keza sağlık merkezlerinde kaç hastanın entubation’u için altyapı, alet-edevat ve en önemlisi sağlık çalışanı var?
- Vaka sayısını ve artık maalesef hayatını kaybeden hasta sayısını açıklıyorsunuz. Ama kaç hastaya test yapıldığını/yapılabildiğini tam olarak açıklamadığınız sürece bu sayıların hiçbir anlamı yok!
Açıklanan virüslü hastaların neredeyse hepsi yurtdışı iltisaklı. Milli ve yerli hastalara test yapılmıyor mu acaba?
Tek Adam rejimi zaten şeffaf olmadığını, mat olduğunu şimdiye kadar gerek diplomasideki gerekse iç politikadaki onlarca icraatıyla kanıtladı. Biz, Türkiye gerçeklerini çoğu zaman global medyadan öğreniyoruz. Mat rejimin şeffaf bakanı mı olurmuş?
Aslında baştan bir sorun var: Sağlıkla ilgili herhangi bir sorunun olsa olsa üç ayağı, üç perspektifi vardır değil mi? Hastanınki, doktorunki ve hastaneninki. Bakan doktormuş, peki, ama aynı zamanda hastane sahibi. Dolayısıyla bakanın açıklamalarının üçte ikisi doktor ve hastane perspektifli. Aslında yüzde yüzü iktidar perspektifli demek daha doğru olur. Hastane patronunu Sağlık Bakanı, acenta sahibini Turizm Bakanı yapıyorlar bu ülkede. Nerede o zaman kamu çıkarı perspektifi?
İspanya tüm özel hastaneleri kamulaştırdı. Çarşamba günü Paris’ten bir arkadaşım kendi mahallelerindeki özel hastanenin kamulaştırıldığını (Réquisition) söyledi. Bizim bakan bu uygulamalardan ilham alır mı acaba?
ABD, Fransa ve Almanya’da devletin en üst düzey yetkilileri, Türkiye Cumhurbaşkanı ortalıkta hiç gözükmezken çıkıp açıklamalar yaptı: Öncelikle yurttaşların yani kamu sağlığının tayin edici olduğunu söylediler. Her biri salgına karşı milyonlarca dolar/Euro özel bütçe ayrıldığını duyurdu. Macron, sağlık çalışanlarının taksi ve otel paralarını devletin ödeyeceğini açıkladı. Her üç devlet de esnaf ve tüccarların vergi ve diğer borçlarını ertelediğini ilan etti.
Belki de bu önlemlerin en hayati olanını birçok kesimin beğenmediği İran yönetimi aldı ve cezaevlerini boşalttı.
Çin’den sonra en çok ölümün meydana geldiği İran ile sınırlar çok geç kapatıldı. Körfez Ülkelerine seyahat yasağı getirildi. Katar hariç! Oysa ki Körfez ülkeleri arasında en çok virüslü hasta Katar’da.
Avrupa, futbol dahil bütün spor karşılaşmalarını yasaklarken, büyük bir ihtimalle Katarlı yayıncı kuruluş ile İddia’nın yandaş patronunun baskılarıyla Türkiye’de maçlar son hafta seyircisiz de olsa oynatıldı.
Karantina ise ayrı bir skandal. KYK yurduna gönderilen umreden dönenler o yurdu beğenmedikleri gibi karantinadan kaçmaya çalışırken polisle çatışmaya bile girdi. Torpilli bir kız, karantina otobüsünden polis marifetiyle kaçırıldı. Koronayı bahane edip ev soyuyor hırsızlar. "Sağlık Bakanlığından geliyoruz" diyorlarmış. Erdoğan ya da Sağlık Bakanı bu olumsuzluklar konusunda bir tek kelime sarf etti mi?
He zaman Beştepe’de yapılan önemli toplantılar bu sefer neden Çankaya’da yapıldı? Madem ulusal düzeyde bir toplantı yapılıyor, Tabipler Birliği, DİSK, KESK gibi örgütler ve STK’lar neden bu toplantıya çağrılmadı?
Cumhurbaşkanına, yabancı basında kendisi aleyhinde çıkan haber ve makaleleri tercüme edip iletiyorlar mı bilmem (sanmam) ama TV’de Avrupa ülkeleri ile kıyaslama yapıp "Bizim durumumuz çok iyi" demesi, yetmiyormuş gibi "Umduğumuzdan da güzel bir tablo bizi bekliyor" cümlesini kullanması, hala kendi Dışişleri Bakanının elini sıktığının kanıtı mı?
Çarşamba günü büyük toplantı öncesinde yaptığı kısa konuşmada bile işin sağlık yani insani yanına neredeyse hiç değinmedi. Kamu sağlığı ibaresini duymadım hiç. Ticaretten, ekonomiden dem vurdu hep. İki hafta içinde pembe bir gelecek vaat etti. Bu konuda ilk ve tek lider kendisi.
Toplantı sonunda yaptığı konuşma da sanki salgın tehdidi altında olan bir ülkenin yöneticisi olarak değil, hafiften ekonomik-mali sıkıntı çeken bir ülkenin sorumlusunun konuşması gibiydi. Bugün "En büyük önceliğimiz üretim ve ihracat" diyen bir şahıs, devlet değil ancak bir şirket yönetebilir. Hastaneler, doktorlar, hastalar konusunda dişe dokunur bir şey söylemedi. Konuşmasının ve açıkladığı önlemlerin özü ekonominin çalışmaya devam etmesi merkezliydi. Türkiye’de çalışan bir ekonomi var mı? Hazine’de acil durum için yeterli miktarda para var mı?
Salgınla mücadele, Trump’la Putin arasında dans eder gibi zig zag çizmeye benzemez. Her gün, her saat insan ölüyor.
Edirne-Hakkari hattında, 17. büyük ekonomi, FETÖ, terörizm, şehit edebiyatı ile bir süre bir kesim insanı aldatabilirsiniz. Korona gibi küresel bir salgınla karşı karşıya kaldığınız zaman, Cafer bez getir!
65 yaştan büyüklere maske ve kolonya dağıtacakmış devlet. Benim bir doktor arkadaşım "Bir de şeyi tıkamak için pamuk vermesi lazım" dedi.
Doktorlar "60 yaşın üzerindekiler daha fazla risk taşıyor. Evden hiç çıkmasınlar" diye bas bas bağırıyor. Biz eve kapanınca kendimizi koruyoruz. O evinden çıkmasa millet korunacak.