Mühdan Sağlam
Meclis’te engellilere yer yok mu? Neden hep yerimiz dar?
14 Mayıs’taki seçim telaşı, seçime girecek parti ve ittifakların listelerini Yüksek Seçim Kurulu’na iletmesiyle saha çalışmalarına yerini bırakacak. Ben niye o sırada değildi bu sırada gösterildim, bu mu aday olmalı tartışmaları birkaç gündür sosyal medyayı meşgul ediyor. Sesi çok çıkanın sesini duyurması elbette olağan, işlevsel de. Karşılık da buluyor. Ancak sesi yeteri kadar çıkmayanlar ne olacak? Maraş merkezli depremlerde sesi çıksa da yeteri kadar duyulmayanlara yenileri eklendi. Bu sese sağır kalmak, sembolik bir önemle vitrine bir isim koymak arasında gitti geldi partiler. Depremler ardında binlerce ölü ve tarumar olmuş hayatlar bıraktı. Ancak bazıları yalnızca evlerinden, sevdiklerinden olmadı, uzuvlarından da oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mart ayında katıldığı bir yayında deprem nedeniyle 850 bin kişinin uzuv kaybı ve çeşitli hasarlar (görme yetisini yitirme, işitmeyi yitirme, ayaklarından, elinden olma….vb. ) gibi nedenlerle engelli statüsüne girdiğini söyledi. Erdoğan bu sorunu anlatırken yıkımın ruhlarda açtığı yaralar nedeniyle susa kalma, bilindik tabirle lal olmayı, anlatmadı. Ancak biraz aklı ve vicdanı olan herkes bunu biliyor. Peki siyasi partiler?
LİSTELERDE YERİ OLMAYANLAR: ENGELLİLER
Engelli, özürlü, sakat gibi tanımlamalar, doğuştan ya da bir nedenle bir uzvunu ya da duyusunu kullanmayanları tanımlıyor. Bu kişilerin sayısı TÜİK 2021 verisine göre yaklaşık 5 milyon. Depremle beraber bunun 6 milyona çıktığını söylemek mümkün. 6 milyon kişi bazı illerin nüfusundan fazla, hatta başkent Ankara’nın nüfusuna karşılık geliyor. Ancak engelli bireyler 81 ile dağılınca gözden ıraklıkları kolaylaşıyor. Ülkenin pek çok yerinde onlara uygun yol, ulaşım aracı sağlamak zor. Genellikle bir arabayı ucuza alma girişiminde akla geliyorlar.
Taleplerine kulak verdiğinizde engelli olarak tanımlananların, ki bu tanım başlı başına sorunlar içeriyor, benzer koşullara sahip olmak istediklerini görüyorsunuz. Örneğin işaret dili yaygınlaşsın istiyorlar, yürüyemeyenler için tekerlekli sandalyelerin geçebileceği kaldırımlar talep ediyorlar. Öyle ahım şahım, olmazı istedikleri yok. Olmazlarla mücadele ediyorlar. Peki bu ne kadar gerçekleşiyor?
SUÇU OLMAYANLARIN KAPATILDIĞI BİR HAPİSHANE OLARAK TÜRKİYE
Tarih 3 Aralık’ı gösterdiğinde gazetelerde, okullarda engelli gününe dönük çalışmalar, uzatılan mikrofonlar görürüz. Yılın bir gününde hatırlanırlar. O bir günde hiç değişmeyen ancak yine de söylemekten erinmedikleri insani taleplerini duyarız. Türkiye’de şehirleşme, iş yerleri ve dahi okullar, üniversiteler engellilerin yaşam sürmesini imkansız kılıyor.
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde araştırma görevlisi olduğum dönemde (2011-2017) bir yürüme engelli öğrencimizi hatırlarım. Anne ve babası arabalarıyla onu sınavlara mümkünse derslere getirirdi. Okulumuzda bol miktarda kitap, hocalarımızla, öğrencilerimizle sohbet imkanı vardı. Çok mutluyum ki bana bugün bildiklerimin çoğunu öğreten bir okuldu. Ancak koca kampüste engelliler için bir düzenleme yoktu. Öğrencimizin, ona bir isim verelim, İsmet, annesi ve babası onu sırtında taşırdı. Bu utanç 2015’te yapılan engelli düzenlemesiyle biraz aşıldı. En azından o anne baba eğitim şansı olsun diye, hayata tutunabilsin diye çocuklarını sırtında taşımayacaktı. Ancak işitme engelli veya görme engelli öğrencilerimiz o kadar şanslı değildi. İşaret dili bilen kimse yoktu örneğin okulda. Basit bir öğrenci belgesi almak bazen en zor sınav oluyordu, oluyor.
Buradaki öznel gözlem, engellilere şunu söyler: Evlerinizden çıkmayın, yani kapatılma. Michel Foucault, Hapishanenin Doğuşu isimli kitabında kapatılmanın insani bir ceza yöntemi olarak talep edilmesinden değil, hukuk nezdinde suçlu bulunanların iktidar tarafından daha kolay kontrol edilebilmesi için oluşturulduğunu söyler. Foucault bize iktidarın her yerdeliğinin üzerinden aslında bazen açık bazen örtük biçimde kurgulanan güç ilişkisinin soy kütüğünü çıkarır. Ancak basitleştirirsek kapatılmak bir kontrol mekanizmasının uzantısı. Bunun belirli bir süreyle tanımlanması karşından yaşam boyu ceza, müebbet, aslında sosyal bir varlık olan insanın bir anlamda yaşam boyunca insanlığın dışına çıkarılmasıdır. Türkiye bu anlamda engelliler için bir kapatılma alanıdır. Coğrafi olarak dağılımları gözden ıraklıkla perdelenir ve o meşhur büyük resimde eritilirler.
İNSANLIK AİLESİNİN DIŞINA İTİLENLER VE SİYASET
Bir engelli birey, eğitime, ulaşıma, işe erişemediğinde varlığı, varsa aile bireyleriyle sosyalliğiyle sınırlanır. İktidar zihninde uzuv, zihin ve duyulardaki eksiklik onların kusuru olarak kodlanır ve mümkün mertebe görünmez kılınır. O nedenle aslında hepsi müebbet hapse mahkumdur, ancak en basit okumada bile hukukun çizdiği sınırla bu çelişir, zira ortada yanlı yansız, doğru ya da yanlış bir suç yoktur. Engel bir kabahat olarak görülür, bir şeyin yolunda olmamasına karine. Tam bu zihinsel okuma şekli iktidar dediğiniz nesnenin hükümetlerin, siyasi partilerin varlığıyla sınırlı kalmaz. Toplumun bireyleri de bunu böyle yormaya başlar.
Yine Foucault’a dönersek iktidar her yerdedir. Bu her yerdelik beraberinde kucaklayıcılık değil, güç ilişkisine göre şekillenen bir dışlama getirir. Bu bazen etnik gruplar olur, bazen LGBTİ+ bireyler. Ancak engellilere karşı tutumda toplumun neredeyse her sınıfı ve katmanı yatay bir kesişimle engelliyi dışlar. Yapılan düzenleme gönül almaya dayanır, bir üstencilik içerir. Buyurulur, alan açılır ve bu alan açılması iktidarın çizdiği sınırlara dayanır, iktidar sınırı tayin edendir.
ENGELLİ BİREYLERİ NEDEN ADAY GÖSTERMEDİNİZ?
Önümüzdeki seçimde yarışmak için binlerce aday siyasi tercihlerine en yakın olan partilere vekil olmak için başvuru yaptı. Bunların içinde 50’den fazla engelli birey de vardı. Ancak yalnızca 5-6 tanesi ancak kendisine yer bulabildi. Türkiye demokrasisinde önemli bir eşik olan bu seçimler için hepimiz listeleri didikledik, o oradan şunun için gösterilmiş, bu kontenjandan girmiş. Bu ittifak ortağının adayı tespitlerimizi ortaya koyduk. Ancak çoğumuz listelerde kaç engelli birey gösterildi bakamadık.
Seçim stratejikti, vakit dardı. Bunu bilen siyasi partilerin geneli de bu çerçevede liste oluşturdu. Zira seçmen neden engelli birey yok sorusunu sormuyordu. Soru sorulmadığında yanıt vermek, yanıt için çalışmak da gerekmiyordu. Örtük biçimde kapatılmaya mahkum edilen, aralarına 850 bin kişinin daha katıldığı engellilere temsilde yer verilmiyor. Bizi ilgilendirmediğini düşündüğümüzü sormuyoruz. Örneğin görme engelli bir birey nasıl oy kullanıyor? İşitme ve konuşma engelli, yatağa mahkum olanlar ne yapıyor? Bununla ilgili düzenlemeler uygun mu, eksik mi? Tam yerinde mi, bilmiyoruz. İktidar, aynı zamanda insanın zihnini de kontrol eden bir aygıttır. Sorduklarımız kadar sormadıklarımızı da tayin etme gücüne sahip. Peki bu bir imkansızlık mı yaratır, yoksa iktidar karşısında edilgenlik mi?
Aslında hayır. Son sözde yeniden Faucoult’ya dönelim. “İktidar her yerdeyse direniş de her yerdedir. İktidar hayatı hedef aldığında hayat bir direniş alanı olur.” Bu noktada bizlerin sesimizi yükseltmesi gerekiyor. Her siyasi partiye, engelli bireyleri neden aday göstermediniz diye sormamız gerekiyor. Bu aday göstermemenin iktidar aygıtının kapatılma pratiğini katmerlendirdiğini söylemeliyiz. Değişim yalnızca iktidarın A partisinden B’ye geçmesi değildir. Değişim iktidarın kodlarını ters düz edebilme onu dönüştürme ve ortadan kaldırmadır.
Tüm siyasi partilere soruyorum, o değil de siz niye bu ülkenin meclisinde engelli bireylerin de olmasına alan açmadınız? Neden engelli bireyler listenizde yok?
Mühdan Sağlam: Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda “Rusya Federasyonu’nun ve Rus Dış Politikasının Dönüşümünde Enerjinin Rolü” başlıklı teziyle 2021’de tamamladı. 2014-2017 arasında AA Energy Terminal’de enerji analistliği yaptı. 2018-2021 arasında Gazete Duvar’da dış politika/ekonomi, enerji analisti ve köşe yazarı olarak çalıştı. Enerji şirketleri devlet ilişkisi, Rusya enerji politikası, enerji ekonomi politiği, ekonomi politik temel ilgi alanıdır. Bu alanda pek çok makalesi, uluslararası yayını vardır. 7 Şubat 2017’de çıkan 286 KHK ile Barış için Akademisyenler: Bu Suça Ortak Olmayacağız isimli bildiriyi imzaladığı için üniversitedeki görevinden ihraç edilmiştir. Gazprom Rusya’sı: Rusya’da Devletin Dönüşümü isimli kitabın yazarıdır.