Murat Aksoy
Medyasız demokrasi olur mu?
Medyanın son yıllarda büyük bir değişim yaşadığını sadece bir okuyucu olarak değil mesleğin mutfağında olduğum için de yakından izleme imkanım oldu.
Yaşanan değişim esas olarak, medyanın temel sorumluluğu olan "halkın haber alma hakkı"nın yerinin "iktidarın sınırını çizdiği haberlerin halka iletilmesine"ne dönüştü.
SATIN ALMA-EL KOYMA-SATIŞA ZORLAMA
Bu elbette kendiliğinde bir dönüşüm olmadı. Serbest piyasa koşullarında sahiplik değişimi ile başladı bu süreç.
Bunu, devletin geçmişte ihtilaflı olan şirketlere ve medya gruplarına el koyarak devletleştirmesi izledi. El konulan bu medya grupları kısa sürede iktidara yakın isimler tarafından yönetilmeye başladı.
Bunun sonraki adımı ise devlet imkan ve olanaklarının yıpratıcı, bezdirici ve tehdit unsuru olarak kullanılıp, medya grubunun piyasadan çekilmesini sağlamak oldu.
İSTENEN VE İSTENMEYEN
Yıllar içinde yaşanan bu büyük dönüşümün en net izlendiği mecra son bir kaç ay içinde CNNTürk ve Hürriyet’te olanlar.
Doğan Medya Grubu’nun Demirören Medya Grubu’na satılmasından sonra, grubun en önemi iki kurumu olan CNNTürk ve Hürriyet Gazetesi’nde yaşanan değişimi ve içten çıkarmalara bakıldığında, medyada "istenenin" ne dolayısıyla "istenmeyenin" de ne olduğu da açık biçimde ortaya çıkmaktadır.
Bu açıdan kimse CNNTürk’te işten çıkarılan ya da istifa eden ekran yüzlerinin, program yapımcılarının ya da Hürriyet’te köşeleri kapatılan yazarların sahip oldukları "niteliksizlikler" nedeniye işten çıkarıldıklarını söylemez herhalde.
Bu değişimde işine son verilenler, siyasi duruşları, eleştirel yaklaşımları açısında göreli özerk olan insanlardı.
Yıllar içinde yaşanan bu değişimin sonunda bugün medyanın yüzde 90-95’e yakını iktidara yakın hale geldi.
MEDYA ÖZGÜR MÜYDÜ?
Ancak, bu büyük fotoğrafa bakıp, medyanın iktidar tarafından kontrol edilme halinin sadece mevcut iktidarla sınırlı olduğunu söylemek de hakkaniyetli olmaz.
Bu iktidara has olan durum, medya özgürlüğünün bir "tehdit" olarak görülmesi ve kontrol altına alınmasıdır.
Bu açıdan şunu rahatlıkla söylemek mümkün; medya, bugün büyük ölçüde iktidara bağımlı. Yani özgür değil.
Ama bu tespit, "geçmişte medya özgürdü" anlamına gelmiyor. Sadece bugüne göre "daha özgürdü" diyebiliriz.
Çünkü Türkiye’de, medya, geçmişte sermayenin devletle kurduğu ilişkide sürekli bir "pazarlık", "tehdit" unsuru olarak kullanıldı. Özgürlüğü, bu medya içindeki tek tek gazetecilerin cesaretleri ve dirençleri ile oldu.
Bununla birlikte her dönem, özgür ve bağımsız bir medya arayışının var olduğunu da teslim etmek durumundayız. Ancak bunların sayısının, etkisinin de az olduğunu, hiçbir zaman kitle gazeteleri olmadığını da, bir yere not etmeliyiz.
4. KUVVET DEĞİL
Bugün siyasi iktidar medyayı, yasama, yürütme, yargının yanında demokrasinin ve demokratik düzenin bir parçası olarak 4. kuvvet olarak değil tersine yasama ve yargı gibi medyayı da tamamıyla yürütmenin denetimine almak ve daha kolay yönetmenin aracına dönüştürmek istiyor. İşte yüzde 90-95’i kontrol edilen medya ile yapılmak istenen ve yapılan da budur.
İstenen bağımsız medya ve gazetecilerden ziyade "devlete" bağlı medya ve devlet memuru gazetecilerdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gün yaptığı konuşmada "Medya ile demokrasi olmaz" derken teorik olarak haklıdır. Tek başına medya ile demokrasi olmaz. Ama özgür medya olmadan da demokrasi tam olmaz.
Bugün, sadece muhalif ve eleştirel duruşları nedeniyle bu medya düzeni dışına itilen pek çok nitelikli gazeteci, kendi imkanları ile gazetecilik yapmaya devam ediyor. Kendi sınırlı imkanlarıyla halkın haber alma hakkını her ortamda savunuyor. Bunun için mücadele ediyor.
FISILTI GAZETESİ DEVREYE GİRMESİN
Geçtiğimiz günlerde RTÜK’te kabul edilen "Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkındaki Yönetmelik" ile de bunların da devlet denetimine alınmak istendiğine şahit olduk.
Yönetmeliğin ismi, fonksiyonları farklı görünse de, hedefin denetim dışında kalan yüzde 5-10’un bir biçimde denetlenmesi ya da en azından izleyicilerinin izlenmesi olduğu açık.
Geçtiğimiz hafta Artı TV’de konuk ettiğim ekonomist Uğur Gürses’in şu hatırlatması ile bitirmek istiyorum. Özgür medyanın olmadığı, farklı, eleştirel görüşlerin ifade edilmediği bir düzende "fısıltı gazetesi" devreye girer ve bunu denetlemek hiç mümkün değildir. Gerçeğin, gerçeklerin yerini fısıltı gazetesi ve onun gerçek olamayan gerçekleri alırsa bu durum, iktidara eleştirel düşünceden daha fazla zarar verebilir.