Celal Başlangıç
Ne siyasi virüsmüşsün sen Corona!
Ben bu kadar siyasi bir virüs görmedim!
Ayasofya "yüz binlerin" katıldığı toplu namazla camiye dönüştürülürken bulaşmıyor.
Ama Anıtkabir’de bulaşıyor.
Erdoğan’ın mitinglerinde, çay fırlatma partilerinde, üye kayıt toplantılarında bulaşmıyor.
HDP Edirne ve Hakkari’den Ankara’ya yürümeye kalktığında güzergahlar üzerindeki bütün kentlerde bulaşıyor.
AVM’lerde alışveriş yapanlara, camilerde toplu namaz kılanlara, tarikat gösterilerine katılanlara asla bulaşmıyor.
Ama muhalifler, kadın, emek, gençlik örgütleri toplantı ve gösteri hakkını kullanırken şiddetle bulaşıyor.
Erdoğan Malazgirt ve Ahlat’ta "zafer kutlaması" yaparken kesinlikle bulaşmıyor.
Aynı tarihlerde 30 Ağustos’un yıldönümü nedeniyle yapılacak "zafer yolu yürüyüşü"nde anında bulaşıyor.
Fabrikalarda omuz omuza çalışan işçilere, toplu taşımada sırt sırta giden yurttaşlara, düşük faizli kredi alarak otellere, plajlara koşanlara zinhar bulaşmıyor bu virüs.
81 kentte binlerce kişiyi bir araya getirip 15 Temmuz’u kutlarken, 3,5 milyon öğrenciyi sınav salonlarına sokarken bir türlü bulaşmıyor da bu virüs, baro başkanları savunma hakkına sahip çıkmak için Ankara’ya yürüdüklerinde hemencecik bulaşıyor.
Bugünlerde Saray iktidarı Coronavirüs’ün kime bulaşacağı, kime bulaşmayacağı konusunda "milli ve yerli" buluşlara imza atıyor.
Saray iktidarının son icraatı da Coronavirüs üzerinden baroların seçimlerini, Türkiye Barolar Birliği (TBB)’nin genel kurulunu engellemek oldu.
Sakın "Coronovirüs’ün ne alakası var baro seçimleriyle" demeyin, Türkiye’de artık öyle keyfi bir yönetim var ki, alır baro seçimlerini değil Coronaya, iltihap tıbbiyesine bile dayanarak engelleyebilir.
Saray iktidarı bir yandan hukuku, anayasayı hatta bazı yasaları askıya alırken karşısında en direngen kesim olarak avukatları buldu.
Çünkü iktidarın hukuk ve anayasa tanımaz hali bütün yurttaşları olduğu gibi en çok da savunmayı ilgilendiriyordu.
Avukatlardan rahatsızlık duyan iktidar, "çoklu baro" sistemi getirerek avukat örgütlenmesini parçalamak, dağıtmak, bugünlerde Saray’ın bahçesinden çıkmayan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun koltuğunu korumak için kolları sıvadı.
Saray, istediği yasa değişikliğini avukatların büyük direnişine karşın TBMM’den geçirdi. Yeni yasa değişikliğine göre iki bin avukat bir araya geldiğinde yeni bir baro kurabilecekti.
Ancak ilk etapta Saray muradına eremedi. Çünkü İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya gibi özellikle üye sayısı yüksek baroların bulunduğu kentlerde yeni bir baro kuracak iki bin avukat çıkmadı.
Son bir hamleyle güç bela 50 bin baro üyesi avukatın olduğu İstanbul’da iki bin kişiyle ikinci bir baro için TBB’ye başvuru yapıldı.
Ancak yeni baronun kuruluşu gecikmişti, bu yüzden TBB Genel Kurulu’na katılamayacaklardı. Bu da aynı zamanda neredeyse bütün baroların karşı olduğu Başkan Metin Feyzioğlu’nun koltuğunu kaybetmesi anlamına geliyordu.
Avukatlık Kanunu’na göre baroların iki yılda bir Ekim ayının ilk haftasında seçimlerini yapması gerekiyordu. Yasanın amir hükmü buydu.
Ancak İçişleri Bakanlığı 2 Ekim’de Sağlık Bakanlığı’nın önerisi, Bilim Kurulu’nun tavsiye kararı doğrultusunda bir genelge yayınladı.
Buna göre 2 Ekim’den itibaren sivil toplum kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile üst kuruluşları, birlikler ve kooperatifler tarafından düzenlenecek olan etkinlikler 1 Aralık 2020 tarihine kadar erteleniyordu.
Aynı genelgede il/ilçe Umumi Hıfsızsıhha Kurulları’nın konuyla ilgili ivedilikle karar vermesi isteniyordu.
İşte Saray’ın sahneye koyduğu "Corona komedisi" de böylece başlamış oluyordu.
Aynı gün Yüksek Seçim Kurulu çeşitli kongre, genel kurullar için peş peşe karar veriyordu.
"Kurulumuzun kararı ile sendikaların İl Hıfzıssıhha Kurulu kararı kapsamı dışında kalması nedeniyle konfederasyona ve konfederasyona bağlı sendika kongrelerinin yapılabileceğine karar vermiştir."
Yani sendikalar ve üst kurulları bu genelgeye göre kongrelerini yapabilirmiş. Aynı gün verilen başka bir karar:
"Siyasi partilerin kongrelerinin yapılmasında sakınca bulunmadığına karar verilmiştir."
Bu karardan da anlıyoruz ki siyasi partiler de kongrelerini yapabilirmiş. Aynı karar metninde başka bir maddeye geçelim:
"İl/ilçe Umum Hıfzıssıhha Kurulu’nun karar alması durumunda baro seçimlerinin yapılamayacağına…"
Sonuç şu ki, pandemiye rağmen sendikalar, siyasi partiler kongrelerini yapabiliyorlar ama baro seçimlerinin yapılması yasak.
Baro seçimleri, sonuç olarak komediye dönüşen bir engellemeyle erteleniyordu.
Birkaçı hariç Türkiye’deki tüm barolar ortak bir bildiriyle "toplantı seçen Coronavirüs"e tepki gösteriyorlardı haklı olarak.
"Avukatlık Kanunu’nun 82. Maddesi Baro Genel Kurulları’nın son rakamı çift olan yıllarda olmak kaydıyla iki yılda bir Ekim ayının ilk haftası içinde toplanacağını düzenlemektedir. Yasal hüküm, önce tavsiye genelgesi ile akabinde İl Hıfzıssıhha Kurulu kararıyla ve son olarak da YSK kararı ile çiğnenmiştir. 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda hıfzıssıhha kurullarının genel kurul erteleme yetkisi bulunmamaktadır. Hal böyleyken yasayla getirilen bir düzenlemenin genelge, kurul kararı gibi işlemlerle ortadan kaldırılması açıkça hukuka aykırıdır."
Baroların ortak bildirisinde dikkat çekilen bir nokta var ki bunun üzerinde ayrıca uzun uzadıya durmak gerekiyor:
"Hukuka aykırı olarak alınan hıfzıssıhha kurulu kararlarını dayanak alarak baro genel kurullarını iptal eden ancak aynı kararında siyasi partilerin kongrelerini yapmalarında sakınca bulunmadığını beyan ederek virüsün toplantı seçtiğini ortaya koyan YSK kararı hakkında ise hukuki bir değerlendirme yapmak maalesef mümkün değildir."
Şimdi bu tablo karşısında iki açıdan kara kara düşünmek gerekiyor.
Birincisi, bu YSK ile yapılacak seçimlerin vay haline. Yapılırsa eğer…
İkincisi de "toplantı seçen bir virüs"müş meğer bu Corona dediğimiz. Saray’ın sevdiğine bulaşmıyor, kızdığına bulaşıyor.
Eskiden saray soytarısı, saray dalkavuğu vardı şimdi de Saray virüsü var.
Ne siyasi bir virüsmüşsün sen Corona!