Celal Başlangıç
Yalanı ve iftirayı sandığa gömün!
“Ateşi ve ihaneti gördük”
Bu sözcüklerle başlar büyük usta Nazım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı’ndaki Karayılan’ın Hikayesi.
2023 yılının Mayıs ayında yapılan cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinde de 100 yıllık cumhuriyet tarihinde eşine ve benzerine rastlanmayacak bir ahlaksızlığa tanık olduk.
En hafif ifadesiyle; ”yalanı ve iftirayı gördük”.
Devletin bütün gücünü, bütün kurumlarını kullanarak 60 milyonu aşkın seçmen kitlesini inanılmaz yalanlarla, iftiralarla, sahtekarlıkla, montajlarla, korsan afişlerle, broşürlerle kandırmaya kalkan bir iktidarın varlığına tanık olduk.
Saray iktidarı devletin bütün kurumlarıyla; ele geçirdiği gazetelerle, televizyonlarla 60 milyondan fazla seçmene yaşattığı ekonomik krizi, işsizliği, yoksulluğu, adaletsizliği, rüşveti, yağmayı, talanı unutturmaya, koskoca bir halkı “terörle efsunlamaya” kalktı.
Kabul etmek gerekir ki halkı kandırmaya dönük bu akıldışı “çılgın projesinde” kısmen de olsa başarılı oldu Saray iktidarı.
Toplumu üç ana eksende bölmeye kalktılar.
Birincisi; Türk-Kürt ekseni.
İkincisi; Sunni-Alevi ekseni.
Üçüncüsü de; Laik-anti laik ekseni.
Bekledikleri oydu ki bu üç eksenin her birinde toplum ortalama olarak yüzde 35- yüzde 65 ayrışacak ve büyük parça Cumhur İttifakı’nda kalacak, böylece Erdoğan yüzde 60-65 gibi bir destekle iktidarını sürekli kılacak.
Ancak ilk turdaki seçim sonuçları da gösterdi ki Türkiye insanlarının büyük bölümü böyle bir tuzağa düşmeyecek kadar feraset sahibiymiş.
Ama yine de Saray iktidarının bu toplumu kutuplaştırma girişimi Erdoğan’ın istediği oranda olmasa bile ne yazık ki yüzde 50’ye yakın bir karşılık bulmuş.
Millet ile Emek ve Özgürlük ittifakları, yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen seçmenin önüne büyük bir toplumsal uzlaşma projesiyle çıktılar.
Ama Erdoğan ancak toplumu kutuplaştırarak iktidarda kalabileceği için bu toplumsal uzlaşma projesini elinin tersiyle itip kendisine oy vermeyen herkesi “terörist” ilan etme yöntemini seçti; çünkü haksız, hukuksuz, halkı açlığa ve yoksulluğa mahkum eden bu zalim iktidarını sürdürmenin başka bir seçeneği olmadığını biliyordu.
Saray, iktidarını koruyabilmek için akla hayale gelmeyecek bütün yalanlara, iftiralara ve sahtekarlıklara başvurdu.
Kendi seçtikleri dışında hiçbir gazetecinin soru sormasına izin vermeyen, hatta Saray beslemesi gazetecilere bile güvenmediği için ellerine önceden hazırlanmış sorular tutuşturan Erdoğan’ın en büyük yalanını işte bu gazetecilerden biri canlı yayında ortaya çıkarıverdi.
Erdoğan, rakibi Kılıçdaroğlu’na montaj videolarla öyle büyük bir tuzak kurmuştu ki…
El çırparak “Haydi” diyen Kılıçdaroğlu’na başta PKK yöneticilerinden Murat Karayılan olmak üzere yanındaki bütün eli silahlı kişiler el çırparak destek veriyorlardı.
Erdoğan bu montaj videoyu sanki gerçekmiş gibi meydan meydan, ekran ekran gösteriyordu.
Aklı başında herkesin acı bir tebessümle karşıladığı bu sahte kurgu özellikle Erdoğan’a inanlar arasında bir karşılık bulmuş.
Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu’nu Kandil’e çıkmış gibi gösteren bu yalanının, iftirasının, sahte videosunun maskesini Saray’ın kalemşorlarından Abdülkadir Selvi ortaya çıkardı.
Farkında olmadan hayatının gazeteciliğini yapan Selvi önceki gün bir canlı yayında Erdoğan’a çanak bir soru sorup, Kılıçdaroğlu’nun nasıl da PKK ile işbirliği yaptığını bir kez daha anlattırmak, altını biraz daha kalın çizmek için “Ben tam anlayamadım. Kim ne ile video çekmiş” diye sordu.
Belli ki bu çanak pekiştirme sorusu prompter akışında yoktu ya da yanlış okudu ve Kılıçdaroğlu’na atılacak iftira Erdoğan’ın bir sahtekarlığı itirafına dönüştü:
“Kılıçdaroğlu, Kandil’dekilerle video çekimleri var, bunları yayınladılar, haydi haydi türü. Anladınız mı? Kandil’dekiler bu şekilde. Ama montaj ama şu bu.. Video çekimlerini yaptılar.”
Bir cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimini bir savaşa dönüştüren ve muhalifleri düşmanlaştıran Erdoğan şaşkın bir soruya verdiği şuursuz yanıtla işlenen büyük suçu itiraf etmişti.
Cumhuriyet tarihinin en sağcı, en gerici, en faşist, en dinci ittifakını kuran Erdoğan muhalefeti “teröristleştirirken” suçüstü yakalanmıştı.
Erdoğan’ın bu iradi olmayan itirafı yandaşlarını da büyük paniğe düşürdü. Erdoğan’ın bu itirafının üzerini örtmek için özellikle sosyal medyada yapmadıkları cambazlık kalmadı.
Erdoğan bile açıklamalarıyla yaptığı gafın üzerini örtmek için “Gençlerimizin kıvrak zekasının ürünü bir video üzerinde arsızca tepiniyorlar” gibi komik cümleler kurmaya kalktı.
Ama Saray iktidarı attıkları iftiranın, söyledikleri yalanın ikinci turda kendilerine oy kaybettirmesini engellemek için daha çok iftiraya, daha çok yalana başvurma yolunu seçtiler.
Hatta öyle bir noktaya geldiler ki, Ardahan’dan Hakkari’ye Şırnak’tan Diyarbakır’a koskoca kentlerde yaşayan milyonlarca kişiyi “terörist” ilan ettiler.
Erdoğan’ın Saray’daki danışmanlarından Ayhan Ogan dün sosyal medyada bir çizelge yayınladı.
Çizelgenin ilk bölümünde “HDP’nin etkin olduğu iller” yazıyordu, ikinci bölümünde “2018 CHP’nin aldığı oy”, üçüncü bölümünde ise “2023,Kılıçdaroğlu, aldığı oy” notu düşülmüştü.
Türkiye’nin Doğu’sundan Güneydoğu’suna Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı iller Kılıçdaroğlu’nun aldığı oy yüzdeleriyle sıralanmıştı:
Ardahan 56.15, Ağrı 65.80, Iğdır 62.49, Van 62.36, Muş 58.88, Hakkari 72.32, Bitlis 50.91, Siirt 56.26, Şırnak 75.85, Mardin 66.11, Batman 67.56, Diyarbakır 71.95, Tunceli 80.26…
Bu çizelgenin üzerine bir cümle yazmıştı Erdoğan’ın danışmanı:
“Sayın Kılıçdaroğlu vatanseverdir, PKK ile ne alakası var canım.”
Evet, Saray’ın bu danışmanına göre Türkiye’deki 13 kentin halkı yüzde 50’sinden yüzde 80’ine kadar “PKK’li terörist”ti.
Bir ülke halkı seçimlerde muhalif adaya oy verdiği için iktidar sözcüleri tarafından işte böyle ayrıştırılıyor, ötekileştiriliyordu. Kışkırtıcı bir dille adeta “düşman” ilan ediliyordu.
Oysa bu çizelge, Erdoğan’ın Saray’ındaki danışmanın sandığı gibi Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı 13 ildeki “terörist” yüzdesini değil; büyük bir toplumsal uzlaşmaya, adaletli bir barışa, yaraları saracak bir çözüm sürecine inanan ve bu nedenle Kılıçdaroğlu’na oy veren Kürtlerin ne kadar ezici bir çoğunluğa sahip olduğunu gösteriyor.
İlk turda yüzde 5 dolayında oy alan Sinan Oğan’ın Cumhur İttifakı’na katılması için dönen iğrenç pazarlıkların sonucu Millet İttifakı’nın payına da Ümit Özdağ düştü.
Sanki gizli bir el önce iktidar ve muhalefet ittifaklarına bir MHP, bir İYİ Parti yerleştiriyor; bunlar da yetmeyince iktidara Sinan Oğan’ı, muhalefete de Ümit Özdağ’ı monte ediyor.
Ama sonuç olarak gerek Kürtler, gerekse de sosyalistler ve CHP’li olanlar dışındaki muhalifler Kılıçdaroğlu’nu cumhurbaşkanı yapmak için değil, Erdoğan’dan kurtulmak için oy kullandı.
Yoksa Millet İttifakı’nda çok Ümit Özdağ var.
Aklı başında olan bütün seçmenler yaşanan koşullardan ve mevcut seçenekler içersinden “cennetin kapısını açacak” bir yapı çıkmayacağını çok iyi biliyor.
Bu Pazar günü kullanılacak oylar ancak ve ancak Erdoğan’ı iktidardan indirmeye yani “cehennemin kapısını kapatmaya” yarar.
28 Mayıs’ta kullanılacak oylarla; toplumsal barışı dinamitlemeye kalkanlara, halkı yokluğa ve yoksulluğa mahkum edenlere, Saray’da saltanat sürenlere, yalan ve iftiralarla halkı kandırarak iktidarını sürdürmeye çalışanlara, yüzsüzlere, arsızlara, hırsızlara unutmayacakları bir ders vermek artık şart oldu.
“Ateşi ve ihaneti gördük”, bari bu kez “yalanı ve iftirayı” sandığa gömelim!
Celal Başlangıç: 1956 yılında İstanbul’da doğdu. 1975’te Ekspres’te gazeteciliğe başladı. 1978 yılında Ege Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. Demokrat İzmir, Politika ve Cumhuriyet gazetelerinde muhabirlik, istihbarat şefliği, bölge temsilciliği, politika servis şefliği ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1995’te Evrensel Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmenliği görevini üstlendi. Radikal’de 10 yıldan fazla süreyle “Zaman Mekan ve İnsan” röportajları yaptı. 2002’de Beyoğlu Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmeni oldu. 2011’de İMC TV’nin Kurucu Yayın Kurulu Üyeliğinde bulundu. T24, Haberdar ve Gazete Duvar haber sitelerinde köşe yazarlığı yaptı. 2017’de Artı TV ve Artı Gerçek’in Kurucu Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı.