Celal Başlangıç
İyi insanların kötü bir despotla imtihanı!
Herkes artık şunu kabul etmek zorunda; karşınızda geçmişteki paşa babanızın devleti yok artık.
Yargıyı, ekonomiyi, medyayı, güvenlik güçlerini, orduyu; kısaca ülkenin tüm kurumlarını teslim almış bir Erdoğan devleti var.
14 Mayıs, basit bir seçim tarihi, iktidarın belirleneceği bir oylama değildi sadece.
“Cumhur İttifakı mı yoksa Millet İttifakı mı iktidara gelsin” diye basit, sıradan bir oylama yapılmadı.
“Kılıçdaroğlu mu Cumhurbaşkanı olacak yoksa Erdoğan mı” gibi kişilere yönelik bir tercihe yanıt aranmadı.
14 Mayıs seçimlerinde aslında Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimi oylandı.
Görünürde “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi mi yoksa Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem mi” sorusuna yanıt arandı.
Ama esas can alıcı tercih şuydu; ya demokrasi ya diktatörlük!
Seçim sonuçlarına ilişkin ilk belirleyici tespit olarak şunu söylemek mümkün; Türkiye halklarının yüzde 50’sinden fazlası Erdoğan’ın kurmak istediği “tek adam rejimi”ne onay vermemiştir.
Devletin tüm imkanlarını, ele geçirdiği tüm devlet kurumlarını, teslim aldığı medyanın bütün gücünü kullandığı halde Erdoğan, despotizmine bu ülke insanının yüzde 50’sinden fazlasını ikna edememiştir.
Şu ana kadar ortaya çıkan seçim hileleri bile çok net olarak göstermiştir ki, bir merkezden yapılan organizasyonla; Kürtlerin, Yeşil Sol Parti’nin oylarını eksiltmek, Hizbullahçıların ve Yeniden Refah Partisi’nin de oylarını yükseltmek üzere Erdoğan devleti bir hile düzeni kurmuştur.
Saray despotu seçim kampanyası boyunca kendisine oy vermeyen herkesi “terörist” ilan etmiştir.
Büyük bir yalan ve iftira kampanyasıyla hazırlanan sahte görüntülerle Kemal Kılıçdaroğlu’nu Kandil’e bile çıkartmıştır Erdoğan.
Hatta Ak trollerin sosyal medyada düzdüğü yalanları Erdoğan sanki gerçekmiş gibi seçim meydanlarında rakibini sanki Kandil’e çıkmış gibi göstermiştir.
Ne yazık ki Saray despotunun söylediği bu destursuz yalanlara seçmenlerin bir kısmı inanmış, bir kısmı da “terörist olmakla” tehdit edilmiştir.
Halkı öyle bir “terörize” etmiştir ki Saray iktidarı, insanlara yaşadıkları açlığı, yokluğu, yoksulluğu, sefaleti unutturup asılsız bir beka derdine düşürmüştür.
Sonuç itibariyle 14 Mayıs’ta sandık başına giden milyonlarca seçmenin bir kısmı; devlet eliyle yürütülen kara propagandanın, söylenen yalanların, atılan iftiraların, iktidarın sopası kullanılarak yapılan tehditlerin etkisi altında kalmıştır.
Ancak Erdoğan devletinin bütün gücüne rağmen halkın yüzde 50’sinden fazlası “tek adam rejimi”ne “hayır” demiştir.
Saray’ın despotu bütün gücüne rağmen 2014’te ve 2018’de ilk turda kazandığı Cumhurbaşkanlığı seçimini bu kez kazanamamıştır.
İKİ SEÇENEK VAR
Yaklaşık 11 gün sonra Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu yapılacak.
Bir kez da halkın önüne iki seçenek çıkacak; ya demokrasi ya diktatörlük!
Devletin bütün gücüne, seçmeni tehdit edip korkutmasına rağmen Saray’ın despotu ilk turda bulamadığı yüzde 50’yi ikinci turda arayarak kurulacak despotik rejime rıza üretmeye çalışacaktır.
Sadece ulusal çapta değil, uluslararası alanda da ikinci turda alacağı yüzde 60’lık hatta yüzde 70’lik oyla despotik rejimini meşrulaştırmaya çalışacaktır.
Bu gidişi durdurmak “tek adam rejimine hayır” diyen yüzde 50’nin üzerindeki seçmen kitlesinin elindedir.
Mantıken ve matematik olarak Saray’ın despotuna “hayır” demek mümkündür.
Resmi olmayan sonuçlara göre Kılıçdaroğlu’nun yüzde 45 oyuna karşılık Erdoğan’ın yüzde 49,5 oyu görünmektedir. Aradaki fark yaklaşık 2,5 milyondur.
28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur seçimler asla birinci turun devamı olmayacak, sıfırdan başlanılacak yeni bir seçim olacaktır.
Erdoğan’ın resmi olmayan sonuçlara göre fazladan aldığı 2,5 milyon oyun alternatifi neredeyse 12,5 milyon oy olarak mevcuttur.
Sandığa gitmeyen seçmen sayısı dokuz milyona yakındır. Tüm seçmenin yüzde 13’üne tekabül etmektedir.
Kullanılan geçersiz oy bir milyonun üzerindedir.
Diğer adaylar Sinan Oğan ve Muharrem İnce’ye verilen oylar da üç milyon civarındadır.
Yani neresinden bakarsanız bakın, Erdoğan’ın fazladan aldığı oyları geride bırakacak potansiyel seçmen fazlasıyla vardır.
İkinci turda başarılı olmanın ilk şartı, birinci turda sandık başına gidip Kılıçdaroğlu’na oy veren seçmeni eksiksiz olarak sandık başına taşımaktır.
İkinci şartı ise oy kullanmamış, kullandığı oy iptal olmuş, ilk turda Oğan ya da İnce’ye oy vermiş seçmeni sandık başına götürecek bir strateji ortaya koymaktır.
Ama buradaki en önemli faktör de sandık başlarını bütün güçle tutmaktan, Erdoğan’ın hormonlu oylarını gerçek düzeye indirmekten geçmektedir.
Böyle bakınca en önemli engel olarak Cumhur İttifakı’nın parlamentoda çoğunluğu ele geçirmiş olması görülebilir.
MECLİS'TEKİ ÇOĞUNLUK ENGELİ İSTANBUL SEÇİMLERİNDE AŞILMIŞTI
Erdoğan karşıtı seçmen 2019 yerel seçimlerinde bu engeli ustalıkla aşmıştır.
Ekrem İmamoğlu, iptal edilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini 31 Mart’ta çok az farkla kazanmıştı.
YSK’nın iptal kararı üzerine 23 Haziran’da yinelenen seçime giderken AKP’nin elinde İBB Meclisi’nin çoğunluğu bulunuyordu.
Cumhur İttifakı’nın 179’a 131 gibi ezici bir meclis çoğunluğu varken tekrarlanan İBB Başkanlığı seçimini İmamoğlu, Millet İttifakı adına 806 bin oy farkla kazanmasını bilmiştir.
İlk girdiği cumhurbaşkanlığı seçimini 2014 yılında yüzde 51.7, ikinci kez girdiği seçimi yüzde 52.5 oyla kazanan Erdoğan bu kez yüzde 50’yi tutturamamıştır.
Partisi AKP de seçimi ilk kez kazandığı 2002’den bu yana yüzde 35’le tarihinin en düşük oyunu almıştır.
Kim bilir belki de Erdoğan ilk turda kaybetmeyi göze alarak bu seçimi kıl payı bir skorla kazanmayı çok istemedi.
Eğer ikinci turda sandığa gitmezsek, Erdoğan seçimi yüzde 55’le, 60’la, hatta 70’le kazanmış bir lider olarak ülke içinde yapacağı haksızlıklara, hukuksuzluklara uluslararası platfomlarda başka bir meşruiyet arama yoluna gidecektir.
İkinci turu Kılıçdaroğlu’nun kazanması için mantık ve matematik koşullar uygun. Bu nedenle 28 Mayıs’ta sandık başına gitmeliyiz.
Kılıçdaroğlu kazanmasa bile 28 Mayıs’ta Erdoğan’a hak etmediği bir meşruiyet olanağı verecek oranda oy almasını engellemeliyiz.
Ayrıca unutmamak gerekir ki 10 ay gibi kısa bir süre sonra 2024 Mart’ında bu ülkede yerel seçimler yapılacaktır.
Tüm muhalif belediyelere kayyım atanmadan bir yerel seçime gitmek için bile Erdoğan’ı geriletmek gerekmektedir.
Bu barış, demokrasi, özgürlük talebi olan, Türkiye’yi gelmekte olan çok büyük bir ekonomik krizden kurtarmak isteyen her insanın görevidir.
Aslında bu iyilerle kötüler arasında bir mücadeledir.
Yaşadığımız süreç iyi insanların kötü bir despotla imtihanıdır!
Celal Başlangıç: 1956 yılında İstanbul’da doğdu. 1975’te Ekspres’te gazeteciliğe başladı. 1978 yılında Ege Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. Demokrat İzmir, Politika ve Cumhuriyet gazetelerinde muhabirlik, istihbarat şefliği, bölge temsilciliği, politika servis şefliği ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1995’te Evrensel Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmenliği görevini üstlendi. Radikal’de 10 yıldan fazla süreyle “Zaman Mekan ve İnsan” röportajları yaptı. 2002’de Beyoğlu Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmeni oldu. 2011’de İMC TV’nin Kurucu Yayın Kurulu Üyeliğinde bulundu. T24, Haberdar ve Gazete Duvar haber sitelerinde köşe yazarlığı yaptı. 2017’de Artı TV ve Artı Gerçek’in Kurucu Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı.