Celal Başlangıç

Celal Başlangıç

Ellerindeki boş tencereyi de kaybetmekle korkutuldular!

Ellerinde boş tencere vardı; bırakın bu boş tencerenin dolusunu talep etmek, “terör” ve kaos tehditleriyle eldeki boş tencereyi bile kaybetmekten korktular. Seçim sonuçlarını da ağırlıklı olarak ellerindeki boş tencereyi kaybetmekten korkanlar belirledi.

Türkiye en kanlı kampanya dönemini 1 Kasım 2015 seçimleri öncesinde yaşamıştı; en kirli kampanya dönemini ise 14-28 Mayıs 2023 seçimleri sürecinde yaşadı.

7 Haziran 2015 seçimlerinde yüzde 10 barajını aşan HDP, Erdoğan’ı tek başına iktidardan etmiş, AKP oyları yüzde 40’lara kadar inmişti.

Suruç’ta, Ankara Garı’nda patlayan bombalarla tarihin en karanlık katliamları yaşanmış ve bu beş aylık kanlı sürecin sonunda Erdoğan yeniden tek başına iktidar olmuştu.

2015’te kaybettiği iktidarı kanlı bir kampanya süreciyle geri alan Erdoğan, 14-28 Mayıs seçimlerinde ise kirli bir kampanyayla kaybetmek üzere olduğu iktidarını yeniden kazanma yolunu seçti; bunda da başarılı oldu.

Seçim kampanyası boyunca Saray iktidarı muhalefete her türlü iftirayı attı; yalanlarla, montajlarla, muhalefet adına basılmış sahte broşürlerle, afişlerle genelde Millet İttifakı’nı, özelde de Erdoğan’ın rakibi Kılıçdaroğlu’nu şeytanlaştırdı.

Saray iktidarı kampanya boyunca sadece Kılıçdaroğlu’nu terör örgütlerinin emir eri gibi göstermedi aynı zamanda muhalefete oy veren neredeyse bu toplumun yarısına da “terörist” damgasını vurdu.

Kendi yandaşlarının gözünde bütün muhalifler “terörist” olarak algılanınca toplum da karpuz gibi ortadan ikiye ayrıldı; Erdoğancılar ve teröristler!

Böylece önümüzdeki yeni sürecin de en keskin çatışma alanı ortaya çıktı; bundan böyle Saray iktidarının haksızlıklarına, hukuksuzluklarına her itiraz eden, karşı çıkan en basitinden “terör örgütü destekçisi” olarak damgalanacak, Erdoğan yanlılarının linçine uğrayacak, güvenlik güçlerinin hedefi, güdümlü yargının mahkumu olacak.

Seçim kampanyası boyunca muhaliflerini “deftere yazıyoruz”, “bir bir not ediyoruz” diye tehdit eden Erdoğan ve sözcüleri iktidarlarını koruyarak bu tehditlerini hayata geçirme olanağı buldular.

Elbette bu kirli kampanya sürecinde Saray iktidarının en büyük destekçisi ele geçirilmiş, Erdoğan’a biat etmiş, Saray tarafından beslenen “havuz medyası” oldu.

Saray’dan yönetilen medyanın gazeteleri aylarca aynı manşetleri attı, televizyonları tek merkezden yazılan ekran başlıklarıyla yayın yaptı.

29 televizyon kanalının birer temsilcisinin Erdoğan’ın karşısına “Menemen testisi” gibi dizilip aynı anda geçtikleri canlı yayınlarla toplumu dezenformasyon bombardımanına tuttular.

Saray beslemesi gazeteler yalan haberleriyle, montaj fotoğraflarıyla iktidarın yalanlarını çoğalttılar.

Saray medyasının gazetelerinde sabah yayınlanan manşet manşet yalanlar o günün akşamı kendi televizyonlarında ekran ekran çoğaltıldılar.

Bu da yetmedi, Saray beslemesi medyanın televizyonlarında yayınlanan akşam haberlerinin yalanları ertesi gün yine kendi gazetelerinde manşet manşet sunuldu topluma.

İktidarın bu dev medya gücünün ürettiği yalanlar karşısında devletin kurumları tarafından cezalandırılmış birkaç düşük tirajlı gazete ve ağır baskı altında yayın yapan cılız reytingli televizyonlar elbette ki yetersiz kaldı.

Özellikle Millet İttifakı; siyaseten ülkeyi yönetemez hale gelen, ekonomiyi çökertmiş bir lider olarak Erdoğan’ın neredeyse kendiliğinden iktidardan düşeceğini sandılar.

Hatta “Boş tencere iktidarı götürür” diyen Demirel’in sözlerine yaslanarak büyük bir rehavete kapıldılar.

Ama Saray iktidarı devletin tüm kurumlarıyla, elindeki medyanın dev propaganda gücüyle öyle bir “terör” ve kaos tehdidi saldı ki toplumun üzerine, insanlar boş tencerelerinin doldurulmasını talep etmek bir yana, ellerindeki boş tencereyi bile kaybetmekten korktular.

Seçim sonuçlarını da ağırlıklı olarak ellerindeki boş tencereyi kaybetmekten korkanlar belirledi.

Stratejik oy kullanmaya karar vererek Kılıçdaroğlu’nu destekleyen Kürt siyasi hareketi önce iktidar gücüyle şeytanlaştırıldı, ardından muhafazakarından milliyetçisine beş sağ partiyle ittifak kuran Kılıçdaroğlu Kandil’in bir elamanı olarak hedefe oturtuldu.

Erdoğan, yapılan montajla Kılıçdaroğlu’nu Kandil’de, Kandil’dekileri de Kılıçdaroğlu’nun arkasında el çırparak destekliyormuş gibi gösteren videonun yalan olduğunu bile bile miting meydanlarda, çıktığı canlı yayınlarda sanki gerçekmiş gibi gösterdi.

Bütün bu yalanlara, iftiralara rağmen Erdoğan’ın “iletişimcibaşı” , “Cumhurbaşkanımız dezenformasyon yağmuruyla mücadele etti” diyecek kadar toplumu dezenformasyon yağmuruna tuttu.

Miting meydanlarında, canlı yayınlarda sahte görüntülerle propaganda yapan Erdoğan da kendi “yalan rüzgarına” kendini kaptırmıştı:

“Seçim dönemi boyunca söylemedikleri yalan, atmadıkları iftira kalmadı. Bugüne kadar yapmadıkları, yapamadıkları ne tür yalanlar varsa bunların hepsini söylediler.”

Kılıçdaroğlu’nun Alevi olduğunu vurgulamak için “kıbleyi bilmez” diyenler, iki karış seccade üzerinden mezhep ayrımcılığını vurgulayan propaganda yapmaktan çekinmeyen AKP’nin sözcüsü Ömer Çelik de “İlk defa siyasi parti genel başkanı Kılıçdaroğlu mezhepçi yaklaşımları seçim sürecinin parçası haline getirmeye çalışmıştır” deme cüretini gösterdi.

Sonuçta muhalefetin karşısında en tepesindekinden en aşağısındakine kadar “ne söylerse tam tersini yapan, ne yaparsa tam tersini söyleyen”, siyaseten yüzsüzlükte sınır tanımayan bir siyasi kadro vardı.

Ne Demirel’in “boş tencere”si, ne hak, hukuk, adalet vaatleri seçmenin bir bölümünü Erdoğan’a oy vermekten alıkoymadı.

Çünkü ellerinde bir boş tencere vardı; bırakın bu boş tencerenin dolusunu talep etmek, “terör” ve kaos tehditleriyle eldeki boş tencereyi bile kaybetmekten korktular.

Yüzde 50 yüzde 50 bölünmüş bu toplumu birbirine daha da düşmanlaştırmadan, bir an önce güven verici, inandırıcı kampanyalarla insanlara haklarının dolu bir tencere olduğunu anlatmak gerekiyor.

Çok değil, 10 ay sonra tüm Türkiye’de yapılacak yerel seçimler var.

Muhalefetin biran önce “neden kaybettik” sorusuna samimi yanıtlar verip hemen yerel seçim kampanyasına başlaması gerekiyor.

Erdoğan iktidarı daha 28 Mayıs gecesi yerel seçimler için başlama düdüğünü çaldı bile.

Önümüzdeki süreçte medyanın son bağımsız gazete ve televizyonlarını teslim alacak, muhalefeti soluksuz bırakacak, muhalif siyasetçilere karşı meydanda toplanan yandaşlarını “idam, idam” diye bağırtacak, kendisine biat etmeyenleri cezaevlerine dolduracak bir iktidarın kendisini daha da kurumsallaştırmasına geçit vermemek gerekiyor.

Yoksa önümüzdeki süreçte bugünleri bile arayacağımız ceberut bir Saray iktidarına karşı kavgasını vereceğimiz boş bir tencere bile bulamayacağız.


Celal Başlangıç: 1956 yılında İstanbul’da doğdu. 1975’te Ekspres’te gazeteciliğe başladı. 1978 yılında Ege Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nu bitirdi. Demokrat İzmir, Politika ve Cumhuriyet gazetelerinde muhabirlik, istihbarat şefliği, bölge temsilciliği, politika servis şefliği ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1995’te Evrensel Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmenliği görevini üstlendi. Radikal’de 10 yıldan fazla süreyle “Zaman Mekan ve İnsan” röportajları yaptı. 2002’de Beyoğlu Gazetesi’nin Kurucu Genel Yayın Yönetmeni oldu. 2011’de İMC TV’nin Kurucu Yayın Kurulu Üyeliğinde bulundu. T24, Haberdar ve Gazete Duvar haber sitelerinde köşe yazarlığı yaptı. 2017’de Artı TV ve Artı Gerçek’in Kurucu Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Celal Başlangıç Arşivi